Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, HAMAS ziyareti sonrasında medyanın takındığı tutum nedeniyle sarfettiği şu sözler büyük tartışmaya neden oldu: "Türk basınının gizli servislerin ve diplomatların manipülasyonuna açık olduğunu düşünüyorum."Gül'ün bu imasına en sert tepki, HAMAS ziyareti sonrasında AKP hükümetine en ağır eleştiriyi yönelten Hürriyet gazetesi yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ten geldi. Özkök, Gül'e seslenerek, "Devletin bütün imkanları elinizde. Mahkeme kararına hiç gerek yok. Kendi adıma size yetki ve izin veriyorum, telefonumu dinleyin" diyordu. Öncelikle şunu belirtelim; Abdullah Gül, Türk medyasının içine düştüğü durumu net bir dille ifade edemiyor. Sadece ima yollu bazı mesajlar yollayarak kaçak güreşme yöntemine tevessül ediyor. Bu ürkeklik ve kaypaklığı gören "embedded gazeteciler" Gül'e ve hükümete şiddetle yüklenebiliyorlar. Siz kaçtıkça, onlar üzerinize gelir ama bu kovalamacanın bir tiyatrodan ibaret olduğunu da bilen bilir.Bugün basını bu cümlelerle gayet gevşek bir şekilde eleştiren Abdullah Gül, AKP kurulurken ve iktidar koltuğuna oturtulurken, aynı medyanın kendilerine nasıl hizmet ettiğini unutmuş görünüyor. O dönemde AKP'yi iktidar koltuğuna taşımak için canla başla çalışan medyayla ilgili "gizli servislerin ve gizli güçlerin" güdümünde tespitlerimizi "paranoya ve kıskançlık" olarak değerlendiren hükümet üyeleri bugün aynı şeyleri ima ederek derin bir çelişkiye düşmüyor mu? Şunu unutmamaları gerekiyor; o gün AKP'yi iktidar koltuğuna oturtan medya ile, bugün HAMAS ziyaretini eleştiren medya aynı. Dolayısıyla o gün hizmet ettikleri gizli servisler ve gizli güçler bugün de değişmiş değil. Şubat ayının bir cilvesi olsa gerek, geçen sene Şubat ayında da Türk basınının "satılmış" yönüne dair tartışmalar gündemdeydi. 2005 Şubat'ının başında "Satılmış gazeteciler!" başlıklı yazımda, "Southeast European Times" adlı bir haber sitesinde çalışan 1'i Amerikalı 50 gazetecinin, Pentagon'dan aldıkları maaşla, ABD işgal politikalarını destekleyen ve ABD karşıtı politikaları da eleştiren haberler yaptığını yazmıştım. Bu sitenin, Türkçe de dahil 10 ayrı dilde yayın yaptığını ve bu 50 gazeteciden 4'ünün de Türk olduğunu ifade etmiştik. Ayrıca geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Bush bütçeden, İran'la ilgili 75 milyon dolarlık bir kaynak ayrılmasını istedi. Bush'un istediği bu paranın, İran'daki "satılmış güruha" gideceğine kimsenin şüphesi yok. Çünkü aynı Bush, Irak için de böyle kaynaklar ayırmıştı. Geçtiğimiz aylarda Irak'taki "satılmış gazetecilere" dair yayınlanan haber ve yorumları hatırlarsınız. Irak işgal altında, İran ise işgal sathı mailinde bulunuyor. Bu yüzden bu iki ülkeyle ilgili medya operasyonları gizlenmiyor. Ancak Türkiye gibi, altyapısal anlamda işlenme safhasında olan ülkeler için bu tür bilgiler gizli tutulur, direk bağlantı yerine dolaylı bağlantılar kurulur. Sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflara yapılan bağışlar, ruhunu birilerine satmış güruha verilen değeri gizleme yöntemleridir.Son söz olarak da şunu söyleyelim; satılmışların nefesiyle zirveye çıkanların, o zirveden inişleri çok kolay olur. Arkalarından rüzgar kesildiği an, sırt üstü yere çakılmaları an meselesi?