Gürül gürül akan pınarlarımız vardı, gölgesinde obaları, oymakları saklayacak çınarlarımız vardı, vadilere kol kol, boy boy yayılmış sürülerimiz ve başlarında kavalıyla türlü nameler çalan çobanlarımız vardı, şimdi bütün bunlardan boşalan, boşaltılan meydanları çakallar aldı neyleyim.Başı dumanlı ve göğsü çimenli dağlarımıza, her biri bir gülşen, her biri bir gülzar olan, içlerinde bülbüllerin gül dalına konup şarkılar söylediği bağlarımıza, taşı sıkıp suyunu çıkardığımız delikanlı çağlarımıza sanki kara kışın ayazı dokundu, sanki bin bir çeşit beddua okundu da, dağlarımız da, bağlarımız da, delikanlılarımız da çakal seslerinden bizar kıvranıp duruyorlar.Uzun kış gecelerinde, köy odalarında Ahmediye ve Muhammediye adlı manzum siyer kitaplarından Hayber'in fethini dinlerken, kendimizi Haydar-ı Kerrar'ın, yani Hz Ali'nin yanında, yakınında hissederdik, o tek koluyla Hayber Kalesinin kapısını kaldırıp bir kenara koyarken biz de sanki onunla beraber terlerdik, elimizin, kolumuzun uyuştuğunu neden sonra fark ederdik, işte şimdi bunların hayaline yasak geliyor neyleyim.Bir Cuma günü Malazgirt ovasında beyaz cübbesi ile ordusuna namaz kıldırıp o meşhur hitabesini yapan Sultan Alparslan'ı dinlerken, kendimizi o saf tutan cemaatin içinde farzederdik, çocukluk hayali ile dedelerimizin düşmanlara attıkları okları toplayıp koşa koşa getirirdik, hem de düşmana görünmeden, yakalanmadan. İşte şimdi bu güzel hayal dünyamıza yasaklar konuyor, neyleyim.Ok yağmuru altında İstanbul surlarına Osmanlı'nın bayrağını dikmeye çalışan Ulubatlı Hasan düşmesin diye hayalen biz tutardık, beyaz atının üstünde büyük bir ihtişamla surlardan içeri giren Sultan Fatih'in arkasında sevinç çığlıkları atan çocukların arasındaydık sanki. Uzun zamandan beri bu tarihi gerçeklerle çocuklarımız arasına surlar örülüyor, neyleyim."Çanakkale Mahşeri"ni okurken, Mehmet Akif'in; "Şu boğaz harbi nedir?" diye başlayan şaheserini bir ustadan dinlerken hep yaralılar arasında gezer, Mehmetçiklere su taşırdık, Seyit Çavuş, 250 kiloluk top mermisini tek başına kaldırırken onunla beraber zorlanırdık, bir Cönk Bayırı'ında bir Seddül Bahir'de olurduk. İşte bu hayallere şimdilerde gem vuruluyor, neyleyim.Çocukluk işte, her duyduğumuzda, her okuduğumuzda; Erzurum'da Nene Hatun'a, Kara Fatma'ya, Yüzbaşı Seher'e, Binbaşı Ayşe'ye mermi taşırdık, Kahraman Maraş'ta Sütçü İmam'ı, Gaziantep'te Şahin Bey ve Şehit Kamil'i yürekten alkışlardık, Kocatepe'de Gazi Mustafa Kemal, paltosu dalında dürbünü ile Yunan gavurunu gözetlerken sanki paltosunun eteklerine dokunurduk, ilk Meclis'te üç kez tekrarlanan İstiklal Marşımızı alkışlayanlar arasında hissederdik kendimizi. Şimdilerde, sam amcanın üflediği sam yelinin etkisiyle bu güzel çocukluk hayallerimiz gölgeleniyor, neyleyim.Meydanı çakallar aldı neyleyim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Bozulmamış ne kaldı? / 05.05.2025
- Aç bırakanlar ağlamayı da yasaklıyorlar / 02.05.2025
- Gözenin başında kim var? / 01.05.2025
- Nasıl oluyor da oluyor? / 30.04.2025
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025