Küreselleşmeciler, dini bütünlüğümüzü bozmaya çalışanları baş tacı yapıyorlar. Çünkü küresel güçler, varlıklarını devam ettirmek için küresel bir toplumun, küresel toplum için de küresel bir dinin oluşturulmasını şart görüyorlar. Wera Stanlay Alder, herkesin anlayacağı bir dille bu amaçlarını şöyle açıklıyor: "Amacımız, bir dünya organizasyonu, bir dünya ekonomisi ve bir dünya dini kurmaktır". Böyle bir dinin kurulmasına da tek engelin İslam olduğunu Nobel ödüllü Octavıo Paz, şu sözlerle anlatır: "Günümüzde İslamiyet en direnici güçtür. Batı uygarlığının en harika yanı, dini felsefe ve mantık silahı ile eleştirebilmemizdir. Sonra da felsefeyi ya da rasyonaliteyi, bu sefer felsefe silahı ile eleştirebiliriz." Octavıo Paz, İslamiyetin böyle bir tartışmaya açık olmamasından, kesin doğrular içermesinden yakınıyor. Yakınan sadece o mu? Hayır, gerek dışta, gerekse içte, bu görüşe destek veren birçok ilahiyatçı mevcuttur.
Demek ki, küreselleşme, ekonomik, siyasi ve dini olmak üzere çok yönlü bir projedir. Kürselleşmenin önündeki ekonomik engeller birer birer ortadan kaldırıldığına göre, geriye tek engel dini bütünlüğümüz kalıyor. "Milli bütünlüğümüz de vardır" demeyiniz. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür, milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür." Küresel güçler, bu gerçeği çok iyi bildiği için mili bütünlüğümüzü yıkmaya, dini bütünlüğümüzden başlıyorlar. Çünkü buradaki yıkımı görmek ve anlamak, ilim, basiret, feraset ve marifet ister. Bu meziyetler de her insanda bulunmaz. Böyle değil de, işe, milli bütünlüğü yıkmaktan başlasalar, bunu herkes görür ve anlar. O zaman da oyun bozulur.
Peki, şimdi oyun bozulmayacak mı? Elbette bozulacaktır, bozuluyor da. Zaten BTP bu oyunları bozmak için kurulmuştur. Aynı oyunlar geçmişte de oynanmıştı. Fakat bu oyunu oynayanlar, Türk milletine tuzak kuranlar o gün başarılı olamadılar, bugün de olamayacaklardır. Bu kişiler, Atatürk döneminde inkılap adı altında dini bütünlüğümüzü yıkmaya yönelik bazı hareketler başlattılar. Sıradan bir vatandaş, bir mektupla bunu Atatürk'e bildirdi ve mani olmasını istedi. Eşref Edib'in Sebilürreşad'da yayınladığı bu mektubun metni aynen şöyledir: "Sevgili Paşamız! Yüksek vasıflarını iyi bildiğiniz Türk milleti, İstiklal Savaşı'nda ne istedinizse size verdi: Para istedin, varını yoğunu bezletti, can istedin, en kıymetli evlatlarını verdi, fedakarlık istedin, kadınlar omuzlarında cephane taşıdı. Bu millet, vatan uğrunda, istiklal uğrunda herşeyi verdi. Gene verir, ancak birşeyini veremez Paşam! O da göğsündeki imanıdır. Bu millet, bu imanla dünyaya meydan okudu. Dünyanın en muazzam orduları bu imanı yıkamadı." Atatürk, bu mektubu, bir gece hazır bulunan bir topluluk içerisinde birine okutur. Toplulukta bulunanlardan hiç bir ses çıkmaz. Ortalığı bir sessizlik kaplar. Sessizlik, Atatürk'ün şu sözleriyle bozulur: "Bu adamın yazdığı doğrudur. Milleti kendi haline bırakınız."
Ne olduysa oldu, Atatürk'ten sonra işbaşına gelenler, milleti kendi haline bırakmadılar. Her işine karıştılar. Kendilerinin karışması şöyle dursun, yabancıları da karıştırdılar. Şimdi karıştırmaktan öte, ekonomimizi IMF'ye, iç politikamızı AB'ye, dış politikamızı ABD'ye ihale etmenin peşindeler. BTP hariç, bütün partiler bu yolun yolcusu. Dikkat ederseniz, adaylarını da bu amaca hizmet etmiş ve edecek kişilerden seçiyorlar. Onun içinrdir ki, dini bütünlüğümüzü bozmaya çalışanlarla, ekonomimizi batırıp şirketlerimizin haraç mezat yabancılara satılmasını gerçekleştirenler aynı safta yer alıyorlar. Milleti kendi haline bırakmayanları, ayıklamanın zamanı geldi, hatta geçmektedir. Son fırsat, 3 Kasım seçimleridir. Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Aksi halde, yine aldanmak, yine pişmanlık kaçınılmaz olur.
Demek ki, küreselleşme, ekonomik, siyasi ve dini olmak üzere çok yönlü bir projedir. Kürselleşmenin önündeki ekonomik engeller birer birer ortadan kaldırıldığına göre, geriye tek engel dini bütünlüğümüz kalıyor. "Milli bütünlüğümüz de vardır" demeyiniz. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi, "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür, milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür." Küresel güçler, bu gerçeği çok iyi bildiği için mili bütünlüğümüzü yıkmaya, dini bütünlüğümüzden başlıyorlar. Çünkü buradaki yıkımı görmek ve anlamak, ilim, basiret, feraset ve marifet ister. Bu meziyetler de her insanda bulunmaz. Böyle değil de, işe, milli bütünlüğü yıkmaktan başlasalar, bunu herkes görür ve anlar. O zaman da oyun bozulur.
Peki, şimdi oyun bozulmayacak mı? Elbette bozulacaktır, bozuluyor da. Zaten BTP bu oyunları bozmak için kurulmuştur. Aynı oyunlar geçmişte de oynanmıştı. Fakat bu oyunu oynayanlar, Türk milletine tuzak kuranlar o gün başarılı olamadılar, bugün de olamayacaklardır. Bu kişiler, Atatürk döneminde inkılap adı altında dini bütünlüğümüzü yıkmaya yönelik bazı hareketler başlattılar. Sıradan bir vatandaş, bir mektupla bunu Atatürk'e bildirdi ve mani olmasını istedi. Eşref Edib'in Sebilürreşad'da yayınladığı bu mektubun metni aynen şöyledir: "Sevgili Paşamız! Yüksek vasıflarını iyi bildiğiniz Türk milleti, İstiklal Savaşı'nda ne istedinizse size verdi: Para istedin, varını yoğunu bezletti, can istedin, en kıymetli evlatlarını verdi, fedakarlık istedin, kadınlar omuzlarında cephane taşıdı. Bu millet, vatan uğrunda, istiklal uğrunda herşeyi verdi. Gene verir, ancak birşeyini veremez Paşam! O da göğsündeki imanıdır. Bu millet, bu imanla dünyaya meydan okudu. Dünyanın en muazzam orduları bu imanı yıkamadı." Atatürk, bu mektubu, bir gece hazır bulunan bir topluluk içerisinde birine okutur. Toplulukta bulunanlardan hiç bir ses çıkmaz. Ortalığı bir sessizlik kaplar. Sessizlik, Atatürk'ün şu sözleriyle bozulur: "Bu adamın yazdığı doğrudur. Milleti kendi haline bırakınız."
Ne olduysa oldu, Atatürk'ten sonra işbaşına gelenler, milleti kendi haline bırakmadılar. Her işine karıştılar. Kendilerinin karışması şöyle dursun, yabancıları da karıştırdılar. Şimdi karıştırmaktan öte, ekonomimizi IMF'ye, iç politikamızı AB'ye, dış politikamızı ABD'ye ihale etmenin peşindeler. BTP hariç, bütün partiler bu yolun yolcusu. Dikkat ederseniz, adaylarını da bu amaca hizmet etmiş ve edecek kişilerden seçiyorlar. Onun içinrdir ki, dini bütünlüğümüzü bozmaya çalışanlarla, ekonomimizi batırıp şirketlerimizin haraç mezat yabancılara satılmasını gerçekleştirenler aynı safta yer alıyorlar. Milleti kendi haline bırakmayanları, ayıklamanın zamanı geldi, hatta geçmektedir. Son fırsat, 3 Kasım seçimleridir. Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Aksi halde, yine aldanmak, yine pişmanlık kaçınılmaz olur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018