Milli kahramanlarımız ve kurtuluşumuz

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda, büyümesinde ve yaşamasında önemli katkıları bulunan, adı bilinen ve bilinmeyen çok sayıda milli kahramanlarımız bulunmaktadır. I. Dünya Savaşı’nda (28.07.1914-11.11.1918) Kafkasya, Çanakkale, Sina-Filistin, Hicaz-Yemen, Irak, İran, Galiçya ve Makedonya cephelerinde savaşmak durumunda kalan askerlerimiz dillere destan olan kahramanlıklar göstermişlerdir. Özellikle Çanakkale savaşında İstanbul’u işgal etmeyi planlayan itilaf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya) kahraman askerlerimiz ve komutanlarımızın ölüme meydan okuyan gayretleri ile yenilgiye uğratılmıştır. Ancak, I. Dünya Savaşında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu parçalanmış ve Anadolu da itilaf devletleri tarafından işgal edilmiştir. Bunun üzerine çeşitli cephelerde ve Çanakkale savaşında büyük kahramanlıklar gösteren Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, Anadolu’nun kahraman evlatları ile birlikte kurtuluş savaşlarını kazanıp düşmanları bu vatan topraklarından kovmuşlar ve 23 Nisan 1920 de “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez” diyerek, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuşlardır. Bu vatanı bize emanet eden bütün milli kahramanlarımızın ruhları şad olsun!
Milli kahramanlarımıza karşın, her millette olduğu gibi Türk milleti içerisinde de zaman zaman milli hainler türemiştir. Hatta bugün milletimizin 36 etnik guruba ayrılmasını isteyen, vatanımız topraklarının parçalanmasını kabul eden, Ermenileri ve Yahudileri topraklarımız üzerinde hak sahibi yapmaya çalışan, hepimiz Ermeni’yiz diyen, Türk yurdu üzerinde Türk adını silmeye çalışan, memleketimizi ve milletimizi yerli ve yabancı küresel kapitalistlere sömürttüren, Müslüman ülkelerde milyonlarca Müslümanın öldürülmesine sebep olan ve mandalığı peşinen kabul eden birçok talihsiz bulunmaktadır. Bu nedenle, bugün dünden daha uyanık ve birlik içinde olmamız gerekmektedir.
Bugünkü iktidar döneminde ABD, İsrail ve AB ülkeleri, Orta Doğu ve Afganistan’da milyonlarca Müslümanı birbirine kırdırmışlar, öldürmüşler ve halen de bu durumu devam ettirmektedirler. Sözü geçen bu devletlerin gizli amacı Türkiye’yi parçalamak ve büyük İsrail devletinin kuruluşuna yardım etmektir. Bu amaçla, PKK’yı kullanarak bir Kürt devletinin kurulmasına ve sonradan da bu devletin İsrail’e teslim edilmesine çalışılmaktadır. Bugün hükümetimiz, birçok asker, polis ve vatandaşımızın şehit edilmesini terörle mücadele ediyor izlenimi vererek bastırmakta ve binlerce insanımızın katili olan Öcalan ve PKK ile hayali barış görüşmeleri yapmaktadır. Sözü edilen ülkelerin istedikleri verilmeden, böyle bir barışın gerçekleşeceğini düşünmek büyük bir hayalcilik değil mi?
Hükümetimiz AB ülkelerinin istediği doğrultuda ekonomik alanda birçok kotalar ve yasaklar koyarak, ülkemizdeki hayvancılığı, tarımı ve sanayiyi bitirme noktasına getirmiştir. Bu yüzden köylü vatandaşlarımız ve terörden kaçan doğudaki insanlarımız büyük şehirlere akın etmiş ve bu şehirlerin problemlerini çözülemeyecek hale getirmişlerdir. Hükümet özelleştirme ve eğitim alanında da kapitalist düşünceye bağlı kalarak, birçok olumsuzluklara imza atmıştır. Bu dönemde mutlu bir azınlık türemiş ise de, halkın büyük çoğunluğu geçinemez hale gelmiştir. İşsizlik ve psikolojik bunalımlar artmış ve hükümet işsizlik benim sorunum değil demiştir. Türkiye’de maden yoktur denilerek, madenlerimiz yerli ve yabancı kapitalistlere peşkeş çekilmiştir. Orta öğretimi bitiren binlerce öğrenci üniversiteye giremeyip, açıkta kalmıştır. Plansız ve programsız yüzlerce üniversite açılarak ve halen de açmaya devam edilerek, eğitimin kalitesi düşürülmüş ve bilim adamları değersiz hale getirilmiştir.
Bu dönemdeki olumsuzluklardan biri de, Türkiye’nin ihtiyacı düşünülmeden Orman Fakültelerinin adedinin 12’ye çıkarılmasıdır. Yüzlerce orman mühendisi yetiştirilmekte fakat çok azı istihdam edilmektedir. Bir orman işletme şefine normal olarak 5 bin hektarlık bir orman alanı tahsis edilmesi gerekirken, 100–150 bin hektarlık alan verilerek, işletme şefinin yükü arttırılmakta ve istihdam azaltılmaktadır. Dolayısıyla ormanların teknik ve bilimsel olarak işletilmesi de mümkün olamamaktadır.
Ormanlarımızdan zaten çok düşük bir pay alan orman köylülerimizin, Büyükşehir Yasası ile birlikte paylarını tamamen kaybedecekleri ve büyük bir geçim sıkıntısı içine düşecekleri düşünülmektedir. Bu hükümet iktidarda kaldığı sürece, ormanlarımızın da özelleştirmeye konu edilmesi olası görülmektedir.
Bugün Türkiye’de terörün bitirilemeyeceği; Özelleştirme furyası ile gelir dağılımının gittikçe bozulacağı; Vergilerin arttırılması nedeniyle, halkın ekonomik bir sıkıntıya düşeceği; Irkçılık, mezhepçilik, particilik, zenginlik ve fakirlik kışkırtıcılığı ile büyük bir kargaşa oluşturulacağı; Hayvancılık ve tarımın tamamen bitirileceği; Bağımsızlığımızın ortadan kaldırılacağı ve Türkiye’nin parçalanma olasılığının arttığı görülmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yer alan partilerin bu durumu düzeltecek kapasite ve bilgiye sahip olamadıkları da bilinen bir gerçektir. Bütün bu olumsuzlukların ancak, Bağımsız Türkiye Partisinin iktidara gelmesi ve Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’ın tüm incelikleriyle kaleme aldığı Milli Ekonomi Modelinin uygulanması ile ortadan kaldırılabileceği anlaşılmaktadır. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş, bu modelin iktidarda nasıl kullanılacağını da Sosyal Devlet/Milli Devlet isimli eserinde ayrıntılarıyla anlatmış bulunmaktadır. Bu modelde verilen vatandaşlık maaşı ile vatandaşların geçinemem korkusu ortadan kaldırılmakta, gelir dengesi sağlanmakta ve işsizliğin sıfırlanması ile de vatandaşlarda vatan sevgisi oluşturulmakta ve geçim sıkıntısı nedeniyle oluşan terör yok edilmektedir. Yine bu modelde, madenlerimiz devlet-millet ortaklığı ile işletilecek, hayvancılık ve tarım ürünlerinin üretimi desteklenecek ve üretilen ürüne alım garantisi verilecektir. Milli üretimin karşılığında devlet senyoraj hakkını kullanarak, para basıp piyasaya sürecek ve ticari yaşamı canlandıracaktır. Ev hanımları sigortalı işçi haline getirilerek kendilerine maaş ve evlenecek gençlere uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir. Asgari ücret açlık sınırından kurtarılıp, fakirlik sınırına çıkarılacaktır. Son olarak bu model, Türkiye’nin bu girdaptan kurtulması için son çare olduğu anlaşılmaktadır.