Kimlik zayi, ilanlarını biliyorsunuz: 'Kimliğimi kaybettim, hükümsüzdür'. Neden hükümsüzdür? Çünkü size ait olan o kimlik kartı art niyetli kişilerin yapacakları işlerin faturası size çıkar ve bedeli çok ağır.
Milli kimlik ise kimlik kartı ile kıyaslanmayacak şekilde önemli ve de değerlidir. Zayi (kaybedilirse) olursa yenisi de çıkmaz.
Milleti oluşturan milli ve manevi öğeler vardır. İşte bu öğelerin sahibi olan yani milli kimliğini kaybetmeyen milletler, tarih boyu en büyük devletleri kurmuş, refah ve huzur içerisinde yaşamıştır.
Yine tarih boyu kurulan bu büyük devletlerin, yıkılma süreçlerine baktığımızda da asıl yıkıcı unsurun milli kimlikte olduğunu görürsünüz.
Türk-İslam tarihinde bu mealde hem övünülecek hem de üzülecek ve ders çıkarılacak çokça örnekler vardır. En meşhur örnek Endülüs'tür. Son örnek ise Osmanlıdır.
Osmanlı, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-i Veli, Hacı Bayramı Veli, Sarı Saltuk, Yunus Emre, Mevlana gibi nice Ehl-i Beyt aşıklarının çizgisinde oluşan Türk-İslam kimliğiyle hareket ettiğinde üç kıtaya hükümetmiş ve ne zaman ki yüzünü batıya çevirdi işte o zaman zayıflamaya, kaybetmeye başladı ve netice de devlet olarak çöktü.
Ama bütün maddi öğelerini kaybeden Türk Milleti çökmemiştir. Çünkü manevi kimliğini korumuş ve o manevi kimliği ile kaybettiği maddi öğeleri tekrar kazanarak yeni bir devlet kurmuştur.
Neydi o kimlik? Ehl-i Beyt imanı. Yani İslam'ı aşk boyutunda kabul edip, yaşamak. Bunun içinde adalet var, merhamet var, sevgi, saygı, hoşgörü, can, mal, namus kutsallığı, yaratandan ötürü yaratılana sevmek, merhamet gibi bugün medeniyet, denilen öğelerin tamamı vardı.
İşte batı dünyası, bu medeniyet karşısında onlarca Haçlı seferinde mağlup oldu, kazanamadı, kaybetti.
Türk Milletindeki asıl gücü gören Haçlı dünyası, 'İslam, iman, Ehl-i Beyt, Türk, Türk Milleti' kavram ve kimliğine karşı küresel çapta planlı organizasyonlar yaptılar ve sahaya sürdüler.
Bu plan ve organizasyonlarını inançta, siyasette, sanatta, müzikte, ekonomide, yaşamda kısaca hayatın her alanında öne geçmiş, şöhret olmuş, halkın güvenini kazanmış, sözü dinlenen kişi ve kurumlar eliyle fiiliyata geçirmişlerdir ve hala da geçiriyorlar.
Geldiğimiz noktada son safhaya doğru bir gidiş başlamıştır. Siyasi partiler, kendi ideolojilerini devlete ve millete kimlik yapma gayretine girmişlerdir.
Manevi kişi ve yapılanmalarda aynı istikamette 'sadece kendilerinin hak, kendilerinden olmayanların batıl hatta kafir' mesafesinde bir mantık ortaya koymuşlardır.
Din ve siyaset toplumun tamamını kuşatan iki başlık ve emperyalistler dünden bugüne bu iki başlığı ya kullanmış ya da çatıştırmıştırlar.
Bu çatışmanın etkileri ekonomiyi, sanatı, edebiyatı, müziği, medyayı da içine alarak kartopu gibi büyümüş ve çığ haline gelmiştir. Önüne ne katarsa yıkıp, geçiyor.
Bugün binlerce televizyon kanalı var. Türk dizleri dünyada meşhur. Ama o dizilerde bir tane bile bu milletin kültürüne ait bir şey yok.
Şarkıcı, oyuncu ve sanatçılarımıza bakıyoruz. Çoğu bedeniyle, kılık-kıyafetiyle ünlenmiş. Başka hiçbir özelliği yok.
Edebiyata bakıyorsunuz! Nerede o eski edebiyatçılarımız, diyorsunuz! Çünkü bugün edebiyatçı adı altında bu milletin geçmişiyle savaşan ve batıdan takdir alan kişileri görüyorsunuz.
Hele din alanına hiç bakmayın. Din adına öne çıkanlar adeta kan kusuyor, kin kusuyor. Cellat olmuşlar cellat. Kime? Aynı ilaha, aynı kitaba, aynı peygambere inananlara karşı.
Gerçek müminler, insanlara müjdeci, öğütçü olması gerekirken bunlar adeta yok edici oluyor, sanki cennet ve cehennemin anahtarı elindeymiş gibi taksimatlar yapıyorlar.
Siyasi liderlerin geldiği nokta ise ortada: 'hırsız, arsız, hain, cibilliyetsiz, dinsiz, sarhoş, sefil, sürtük, İsrail dölü'.
Bu aynanın olduğu topluma baktığımızda ise insan içinde çiftleşen mahluklara, üryan gezen canlılara rastlamak hiçte şaşırtıcı değil.
Ama unutmayın! Geldiğimiz nokta sunuştur.
Dün CIA ve Vatikan'ın içimizdeki yapılanması Fethullah Gülen hareketini hep beraber alkışlayanlar, AB için milli ve manevi değerlerimizi hiçe sayanları, zina, domuz eti yasaları çıkartanları, faize karşı olduklarını ifade edip faizli kredi müjdesi verenleri gündem etmeyenler, Irak, Yemen, Afganistan, Suriye, Libya işgallerini sorgulamayanlar bugün sokaktaki erkeklerin, kızların, sahnedeki Gülşen'in, Melis Sezen'in kılıf-kıyafeti ile İslam-iman avukatlığı yapıyorlarsa kimliklerini kaybetmiştirler. Hükümsüzdürler. İtibar etmeyin, diyorum.
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025