Espri ile başlayalım bugünkü yazıya. Eskiden cemaate yetişelim telaşı vardı insanımızda, şimdi ise “bıktık artık şu cemaatten” duygusu var.
Cemaat nedir? Sözlükte “topluluk” olarak ifade ediliyor. Kavram olarak ise birlikte çalışmaya karar vermiş, hedefleri, amaçları, liderleri bir fertlerin toplamına cemaat denir. Bu fertlerin bir yol haritaları, bir eksenleri vardır. Bu eksen veya haritayı tepe kadro bilir ama alt kadroya başka şekil ve idollerde anlatılabilir. Ayrıca bu kapsamda faaliyet gösteren grup veya cemaat beş, altı kişi olabileceği gibi 5, 6 milyon kişi de olabilir.
Bunlar ansiklopedik tanımlamalar. Sokağa dönelim; Nedir cemaat?
Birinci cevap; Allah’a ibadet için bir araya gelen insanlar.
İkinci cevap; Genellikle dini söylemlerle ün yapmış kişilerin etrafında oluşan kalabalıklara verilen isim.
Üçüncü cevap; Dokunan
yanar…
Dördüncü cevap; Said Kürdi ile başlatılan Yahudi ve Hıristiyanların cennete gideceği inancının, Vatikan’a yazılan mektuplar ve bi zatihi el öpme merasimleri ile kutsal misyonun bir eri olan, okyanusun ötesinde ikamet eden, bir türlü ülkesine dönme cesareti gösteremeyen gözü yaşlı vaizin liderliğini yaptığı, bazı fikir adamlarının “Nurjuvazi” olarak adlandırdığı ama halk arasında “Nur Cemaati” olarak bilinen “Dinlerarası Diyalogun” Türkiye distribütörü bir topluluk, kalabalık…
Bizim konumuz dördüncü tanımla ilgili.
Malum artık Erdoğan, cemaatle kavgalı ve hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını okyanus ötesi de biliyor, Ankara da. Tabi bu şartlarda telaşta başlatınca kaçınılmaz horoz düğüşleri ortaya çıktı.
Gerek AKP içinden, gerek medyadan ve gerekse direk okyanusun ötesinden Erdoğan’a karşı en–direk güç gösterileri yapıldı.
Hatta bu karşılıklı gözdağı vermelerin ilk günlerinde yazarlıkla, sözcülüğü birbirine karıştıran bazı zatlar ilginç inciler saçmıştılar ortalığa. Ali Bulaç ta bunlardan biriydi. O günlerde köşesinde; “Akıllı tüccar, kazanan ve kazandıran tüccardır. Rabbena hep bana, diyen tüccar bir–iki defa kazanır, ama eninde sonunda kaybeder. Siyasette de sürekli kazanmanın yolu katılımı sağlamak, kaynaklar üzerinde tekel kurmaktan, temellükten kaçınmaktır…
Bu dönemde AK Parti’nin geleneksel Milli Görüş çizgisini gözden geçirip iktidara yürümesi, eşzamanlı cemaatlerin –tek bir cemaat değil– ona toplumsal olarak da destek vermesiyle mümkün oldu…
…Kardeşçe, adaletle, paylaşarak ve fedakârlık yaparak yolumuza devam etmekten başka seçeneğimiz yok” diyordu.
Ama Erdoğan eski topçuydu ve en–direk vuruşlarda (rahatsızlığının da etkisiyle) nasıl baraj kurulacağını iyi tespit etti ve hemen karşı atağa kalktı. Bunu gören rakip afalladı, telaşa kapıldı. Hemen çare arandı ve her zaman ki gibi “acziyeti ikramda” bulundu çare.
STV’nin kardeş kanalı Mehtap TV’de Ali Bulaç, Hüseyin Gülerce ve A. Turan Alkan program yapıyorlar. Tabi konu deminde dediğim gibi “acziyeti ikram” da bulunmak. Ve sebebi artı sonucu buluyorlar; “MOSSAD savcıyı kandırdı!”
İlginç değil mi? Daha bir kaç gün öncesine kadar “savcı görevini yapıyor” iddiasındakiler şimdi ne dönüşü yaptılar adını siz koyun…
Ha! bende bir iki hatırlatmayla yardımcı olayım;
Malum o günlerde;
“Ne yaptığınızın farkında mısınız?” “Oynanan oyunların farkındayız” “Bu iktidarla Gülen cemaatinin savaşıdır.” “Köprüler atıldı, kılıçlar çekildi.” “Cemaate yakın duran savcı ve emniyetçiler, iktidara yakın duran MİT’çilere operasyon yapmaya kalktı.” “Hayır böyle bir şey yok.” Vs. vs. başlıkları atılmış, köşelere yazılar yazılmıştı. Hatta muhafazakâr kesim diye tarif edilen kitlelere, bu hareketin AKP ve cemaate karşı yapıldığı olgusu işlenmeye kalkışılmıştı.
Ama bu yoğurt bu sefer maya tutmadı. Zaten Bakan Suat Kılıç bunu fark etmiş olacak ki; “Türkiye hukuk devletidir. Bu kadar senaryoyu hukuk kaldırmaz” açıklamasında bulundu.
Sonuç; Cemaatin sözcüleri diyor ki; bu oyun MOSSAD’ın bir oyunu. Ben de diyorum ki; Hay bu MOSSAD’ın da…
Cemaat nedir? Sözlükte “topluluk” olarak ifade ediliyor. Kavram olarak ise birlikte çalışmaya karar vermiş, hedefleri, amaçları, liderleri bir fertlerin toplamına cemaat denir. Bu fertlerin bir yol haritaları, bir eksenleri vardır. Bu eksen veya haritayı tepe kadro bilir ama alt kadroya başka şekil ve idollerde anlatılabilir. Ayrıca bu kapsamda faaliyet gösteren grup veya cemaat beş, altı kişi olabileceği gibi 5, 6 milyon kişi de olabilir.
Bunlar ansiklopedik tanımlamalar. Sokağa dönelim; Nedir cemaat?
Birinci cevap; Allah’a ibadet için bir araya gelen insanlar.
İkinci cevap; Genellikle dini söylemlerle ün yapmış kişilerin etrafında oluşan kalabalıklara verilen isim.
Üçüncü cevap; Dokunan
yanar…
Dördüncü cevap; Said Kürdi ile başlatılan Yahudi ve Hıristiyanların cennete gideceği inancının, Vatikan’a yazılan mektuplar ve bi zatihi el öpme merasimleri ile kutsal misyonun bir eri olan, okyanusun ötesinde ikamet eden, bir türlü ülkesine dönme cesareti gösteremeyen gözü yaşlı vaizin liderliğini yaptığı, bazı fikir adamlarının “Nurjuvazi” olarak adlandırdığı ama halk arasında “Nur Cemaati” olarak bilinen “Dinlerarası Diyalogun” Türkiye distribütörü bir topluluk, kalabalık…
Bizim konumuz dördüncü tanımla ilgili.
Malum artık Erdoğan, cemaatle kavgalı ve hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını okyanus ötesi de biliyor, Ankara da. Tabi bu şartlarda telaşta başlatınca kaçınılmaz horoz düğüşleri ortaya çıktı.
Gerek AKP içinden, gerek medyadan ve gerekse direk okyanusun ötesinden Erdoğan’a karşı en–direk güç gösterileri yapıldı.
Hatta bu karşılıklı gözdağı vermelerin ilk günlerinde yazarlıkla, sözcülüğü birbirine karıştıran bazı zatlar ilginç inciler saçmıştılar ortalığa. Ali Bulaç ta bunlardan biriydi. O günlerde köşesinde; “Akıllı tüccar, kazanan ve kazandıran tüccardır. Rabbena hep bana, diyen tüccar bir–iki defa kazanır, ama eninde sonunda kaybeder. Siyasette de sürekli kazanmanın yolu katılımı sağlamak, kaynaklar üzerinde tekel kurmaktan, temellükten kaçınmaktır…
Bu dönemde AK Parti’nin geleneksel Milli Görüş çizgisini gözden geçirip iktidara yürümesi, eşzamanlı cemaatlerin –tek bir cemaat değil– ona toplumsal olarak da destek vermesiyle mümkün oldu…
…Kardeşçe, adaletle, paylaşarak ve fedakârlık yaparak yolumuza devam etmekten başka seçeneğimiz yok” diyordu.
Ama Erdoğan eski topçuydu ve en–direk vuruşlarda (rahatsızlığının da etkisiyle) nasıl baraj kurulacağını iyi tespit etti ve hemen karşı atağa kalktı. Bunu gören rakip afalladı, telaşa kapıldı. Hemen çare arandı ve her zaman ki gibi “acziyeti ikramda” bulundu çare.
STV’nin kardeş kanalı Mehtap TV’de Ali Bulaç, Hüseyin Gülerce ve A. Turan Alkan program yapıyorlar. Tabi konu deminde dediğim gibi “acziyeti ikram” da bulunmak. Ve sebebi artı sonucu buluyorlar; “MOSSAD savcıyı kandırdı!”
İlginç değil mi? Daha bir kaç gün öncesine kadar “savcı görevini yapıyor” iddiasındakiler şimdi ne dönüşü yaptılar adını siz koyun…
Ha! bende bir iki hatırlatmayla yardımcı olayım;
Malum o günlerde;
“Ne yaptığınızın farkında mısınız?” “Oynanan oyunların farkındayız” “Bu iktidarla Gülen cemaatinin savaşıdır.” “Köprüler atıldı, kılıçlar çekildi.” “Cemaate yakın duran savcı ve emniyetçiler, iktidara yakın duran MİT’çilere operasyon yapmaya kalktı.” “Hayır böyle bir şey yok.” Vs. vs. başlıkları atılmış, köşelere yazılar yazılmıştı. Hatta muhafazakâr kesim diye tarif edilen kitlelere, bu hareketin AKP ve cemaate karşı yapıldığı olgusu işlenmeye kalkışılmıştı.
Ama bu yoğurt bu sefer maya tutmadı. Zaten Bakan Suat Kılıç bunu fark etmiş olacak ki; “Türkiye hukuk devletidir. Bu kadar senaryoyu hukuk kaldırmaz” açıklamasında bulundu.
Sonuç; Cemaatin sözcüleri diyor ki; bu oyun MOSSAD’ın bir oyunu. Ben de diyorum ki; Hay bu MOSSAD’ın da…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025