Türkiye büyük ihtimalle aralığa kadar limanlarını Kıbrıs'a açmayacak. Bu durum müzakerelerin ertelenmesine neden olabilir.
Ankara'nın Kıbrıs'la ticareti kabul etmemesinden dolayı çıkacak olası bir 'çatışma'dan kaçış yolları arayan Avrupa, Türkiye'nin 'kördüğüm'e dönüşen AB adaylığıyla karşı karşıya. Kıbrıs'la ticareti reddetmesi karşısında Lefkoşa ve diğer başkentler de Ankara'yı, katılım müzakerelerinin raydan çıkmasıyla tehdit ediyorlar. Çıkmaz sadece bir soru değil, bir ikilem ve bir de bilmece doğuruyor. Soru, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ne kadar 'blöf' yaptığı, katılım müzakerelerinin son anda ertelenmesi tehlikesi karşısında geri adım atıp liman ve havaalanlarını Kıbrıs gemi, uçak ve mallarına açıp açmayacağı. Erdoğan'ın geri adım atmasının 'siyasi intihar'la eşit olacağı vurgulanıyor, çünkü ne Türk kamuoyu ne de 'derin devlet'i ülke seçim sandığına gitmeden birkaç ay önce Kıbrıs Cumhuriyeti'nin fiilen tanınmasına denk bu tür bir hareketi kabul etmek niyetinde değil. Ancak, Türkiye'nin liman ve havaalanlarını açmaya ilişkin yükümlülüklerinin değerlendirileceği AB Zirvesi'nin aralıkta yapılacağı da bir gerçek. Ankara blöf yapmıyorsa ortaya çıkacak ikileme müzakerelerin ertelenmesi yönünde bir ceza verilmesi sadece Erdoğan için değil, Avrupa ve özellikle Kıbrıs'la Yunanistan için de tehlike içeriyor. Buna karşın, böyle bir karar siyasi açıdan mümkün ve yararlı görünüyor. Her ne pahasına olursa olsun, kriz önlenmeli. Bugün, Türkiye ve Avrupa'daki seçim 'sorunları' bitene kadar müzakerelerin muhtemelen 12 veya 18 ay ertelenmesinin yönteminin bulunmasına ilişkin çabalar görüyoruz. Tüm Avrupalı liderler, Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade ediyor. Ancak, kimse bunun zamanını söylemiyor. Bilmece, ertelemenin nasıl hem Ankara hem de Kıbrıs tarafından kabul edilir biçimde yapılacağı. Erteleme kararı, resmi mi, gayri- resmi mi, yoksa sessiz mi olacak? Türkiye takvime uymazsa müzakereler otomatik olarak durdurulacak mı, yoksa konunun 'pazarlığı' tekrar yapılacak mı? O zamana kadar, konuya ilişkin bazı müzakere bölümlerinin açılmayacağı veya kapanmayacağı vurgulanacak mı? Öyleyse bunlar hangileri olacak? Cevap yok, çünkü Lefkoşa akıllıca hareket ederek kozlarını gizli tutuyor ve müzakerelerle ilgili her karar karşısında veto kozunu tüm taraflara hatırlatıyor. ABD-Britanya baskısı da arttı Washington-Londra ekseniyse baskılarını artırıyor. Bununla ilgili son olay, Ankara'nın katılım müzakerelerinde girdiği bataklıktan, formalite icabı da olsa kurtulması için Komisyon'un hükümetlere beklenmedik ve erken bir şekilde üç müzakere başlığı daha sunması. Bu başlıklar daha açılmadı, 25 üye arasında görüşmeler daha başlangıç aşamasında, ancak hedef katılım prosedürünün normal seyri için bir dinamik yaratılmasıydı. Türkiye, demokratikleşmeye ilişkin bir kanun 'paketi'ni daha TBMM'den geçiriyor ve böylece sadece liman ve havaalanları konusunun askıda kalmasının hesabını yapıyor. Konstandİnos Kalergis/ Kathimerini/ Radikal
Ankara'nın Kıbrıs'la ticareti kabul etmemesinden dolayı çıkacak olası bir 'çatışma'dan kaçış yolları arayan Avrupa, Türkiye'nin 'kördüğüm'e dönüşen AB adaylığıyla karşı karşıya. Kıbrıs'la ticareti reddetmesi karşısında Lefkoşa ve diğer başkentler de Ankara'yı, katılım müzakerelerinin raydan çıkmasıyla tehdit ediyorlar. Çıkmaz sadece bir soru değil, bir ikilem ve bir de bilmece doğuruyor. Soru, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ne kadar 'blöf' yaptığı, katılım müzakerelerinin son anda ertelenmesi tehlikesi karşısında geri adım atıp liman ve havaalanlarını Kıbrıs gemi, uçak ve mallarına açıp açmayacağı. Erdoğan'ın geri adım atmasının 'siyasi intihar'la eşit olacağı vurgulanıyor, çünkü ne Türk kamuoyu ne de 'derin devlet'i ülke seçim sandığına gitmeden birkaç ay önce Kıbrıs Cumhuriyeti'nin fiilen tanınmasına denk bu tür bir hareketi kabul etmek niyetinde değil. Ancak, Türkiye'nin liman ve havaalanlarını açmaya ilişkin yükümlülüklerinin değerlendirileceği AB Zirvesi'nin aralıkta yapılacağı da bir gerçek. Ankara blöf yapmıyorsa ortaya çıkacak ikileme müzakerelerin ertelenmesi yönünde bir ceza verilmesi sadece Erdoğan için değil, Avrupa ve özellikle Kıbrıs'la Yunanistan için de tehlike içeriyor. Buna karşın, böyle bir karar siyasi açıdan mümkün ve yararlı görünüyor. Her ne pahasına olursa olsun, kriz önlenmeli. Bugün, Türkiye ve Avrupa'daki seçim 'sorunları' bitene kadar müzakerelerin muhtemelen 12 veya 18 ay ertelenmesinin yönteminin bulunmasına ilişkin çabalar görüyoruz. Tüm Avrupalı liderler, Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini ifade ediyor. Ancak, kimse bunun zamanını söylemiyor. Bilmece, ertelemenin nasıl hem Ankara hem de Kıbrıs tarafından kabul edilir biçimde yapılacağı. Erteleme kararı, resmi mi, gayri- resmi mi, yoksa sessiz mi olacak? Türkiye takvime uymazsa müzakereler otomatik olarak durdurulacak mı, yoksa konunun 'pazarlığı' tekrar yapılacak mı? O zamana kadar, konuya ilişkin bazı müzakere bölümlerinin açılmayacağı veya kapanmayacağı vurgulanacak mı? Öyleyse bunlar hangileri olacak? Cevap yok, çünkü Lefkoşa akıllıca hareket ederek kozlarını gizli tutuyor ve müzakerelerle ilgili her karar karşısında veto kozunu tüm taraflara hatırlatıyor. ABD-Britanya baskısı da arttı Washington-Londra ekseniyse baskılarını artırıyor. Bununla ilgili son olay, Ankara'nın katılım müzakerelerinde girdiği bataklıktan, formalite icabı da olsa kurtulması için Komisyon'un hükümetlere beklenmedik ve erken bir şekilde üç müzakere başlığı daha sunması. Bu başlıklar daha açılmadı, 25 üye arasında görüşmeler daha başlangıç aşamasında, ancak hedef katılım prosedürünün normal seyri için bir dinamik yaratılmasıydı. Türkiye, demokratikleşmeye ilişkin bir kanun 'paketi'ni daha TBMM'den geçiriyor ve böylece sadece liman ve havaalanları konusunun askıda kalmasının hesabını yapıyor. Konstandİnos Kalergis/ Kathimerini/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.