Herşey ne kadar da 1 Mart tezkeresi öncesine benziyor!
28 Kasım'da, AKP hükümetinin kurulmasından 5 gün sonra "Irak savaşının mimarı Paul Wolfowitz" Ankara'yı ziyaret etmiş, görüşmeden çok memnun kalmış olacak ki ardından da Tayyip Erdoğan'ı Washington'a davet etmişti.
Erdoğan o günlerde henüz Başbakan bile değildi, yasaklılığı devam ediyordu.
Beyaz Saray, Wolfowitz'in Ankara temaslarından 1 hafta sonra gerçekleşen Erdoğan'ın ziyaretine "A sınıfı" bir protokol uygulamıştı. Randevularını en az 1 yıl öncesinden veren Başkan Bush, 7 gün içinde kabul ettiği Erdoğan'ı "her konuda mutabıkız" mesajıyla göndermişti.
Sonrası malum... Bir taraftan Erdoğan'ın siyasi yasaklılığı kalkmış, diğer yandan tezkereli günler başlamıştı.
Washington "aldığı sözlerin" rahatlığıyla daha tezkere bile çıkmadan, 1000'lerce Conisini ve askeri teçhizatını Mersin-İskenderun limanlarına yollamıştı.
Ülke, deyim yerindeyse işgalle burun buruna gelmiş, Türk toprakları, Amerika'nın Irak'ı işgali için "merkez üs" görevi görmüştü.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 1 Nisan'da, Colin Powell'ın ziyareti sırasında sarfettiği şu sözler de herşeyi fazlasıyla özetliyordu:
"Biz müttefik kuvvetler koalisyonunun bir parçasıyız..."
Tehlikeli sularda yolculuk
Bütün bu hatırlatmaları şunun için yaptık. AKP hükümeti tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi şimdi de ülkeyi çok tehlikeli sularda gezdiriyor.
1 Mart'ta 3 milletvekili farkıyla dönen işgal için yeniden ve bir kez daha Amerika'nın önünü açıyor.
Ay sonunda yapılacak ziyarete "olağanüstü" sıfatı yüklemek isteyen Erdoğan ve ekibi, "cömert" davranacağının işaretlerini veriyor.
O kadar cömert ki, 80 bin Coni, Türk topraklarını "kalıcı" olarak ziyaret edecek!
Suriye Devlet Başkanı'nı ağırlayarak "dış politikada çok seslilik" mesajları veren hükümetin bu atraksiyonunun da bir oyun olduğu ortaya çıkıyor.
Suriye ile ağzına bir parmak bal çalınan kamuoyu, daha doğrusu halk, aslında Washington'a yem ediliyor.
Yani asıl hedef ABD... Suriye işin yanıltmacası ve kandırmacası.
Tıpkı tezkere öncesinde Abdullah Gül'ün, 5 bölge ülkesini Ankara'da toplaması gibi... O günlerde savaşa karşı çıkan ve savaştan rahatsızlık duyan 5 ülkeyi İstanbul'da toplayan Gül, zannedilmişti ki ABD'ye karşı bir tavır koyacak ve hiç olmazsa "uluslararası meşruiyet" çağrısında bulunacak!
Ama ne gezer! Türk Dışişleri, 5 ülkenin önüne koyduğu taslakta Saddam'ı suçlamış, ABD'nin bir cümleyle olsun ihtarına izin vermemişti.
Yani toplantı Amerika'yı durdurmak yerine, Amerika'nın önünü açmıştı.
En son Esad ziyareti de aynı misyonu görüyor. Hükümetin "En Amerikancı" tavrını hani deyim yerindeyse "kapatması" gibi bir vazife görüyor.
Her şey Conilere akıyor
ABD Türkiye'de konuşlanmak iddiasından vazgeçmiş değil. 1 Mart tezkeresinin reddi için 7 Ekim'de TBMM'den rövanşı alan Washington, şimdi aynı yolda tamgaz ilerliyor.
Ve ne garip bir fotoğraftır ki, "80 bin Coni" haberine tepki koyan bir kamuoyu yok! Bürokrasi yok! Hükümet zaten işin göbeğinde.
Görünen o ki, Türkiye'nin de o ünlü repliği tekrarlayacak kadar da gücü, takati yok. Soruyoruz:
Nereye kadar Türkiye?
28 Kasım'da, AKP hükümetinin kurulmasından 5 gün sonra "Irak savaşının mimarı Paul Wolfowitz" Ankara'yı ziyaret etmiş, görüşmeden çok memnun kalmış olacak ki ardından da Tayyip Erdoğan'ı Washington'a davet etmişti.
Erdoğan o günlerde henüz Başbakan bile değildi, yasaklılığı devam ediyordu.
Beyaz Saray, Wolfowitz'in Ankara temaslarından 1 hafta sonra gerçekleşen Erdoğan'ın ziyaretine "A sınıfı" bir protokol uygulamıştı. Randevularını en az 1 yıl öncesinden veren Başkan Bush, 7 gün içinde kabul ettiği Erdoğan'ı "her konuda mutabıkız" mesajıyla göndermişti.
Sonrası malum... Bir taraftan Erdoğan'ın siyasi yasaklılığı kalkmış, diğer yandan tezkereli günler başlamıştı.
Washington "aldığı sözlerin" rahatlığıyla daha tezkere bile çıkmadan, 1000'lerce Conisini ve askeri teçhizatını Mersin-İskenderun limanlarına yollamıştı.
Ülke, deyim yerindeyse işgalle burun buruna gelmiş, Türk toprakları, Amerika'nın Irak'ı işgali için "merkez üs" görevi görmüştü.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 1 Nisan'da, Colin Powell'ın ziyareti sırasında sarfettiği şu sözler de herşeyi fazlasıyla özetliyordu:
"Biz müttefik kuvvetler koalisyonunun bir parçasıyız..."
Tehlikeli sularda yolculuk
Bütün bu hatırlatmaları şunun için yaptık. AKP hükümeti tıpkı 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi şimdi de ülkeyi çok tehlikeli sularda gezdiriyor.
1 Mart'ta 3 milletvekili farkıyla dönen işgal için yeniden ve bir kez daha Amerika'nın önünü açıyor.
Ay sonunda yapılacak ziyarete "olağanüstü" sıfatı yüklemek isteyen Erdoğan ve ekibi, "cömert" davranacağının işaretlerini veriyor.
O kadar cömert ki, 80 bin Coni, Türk topraklarını "kalıcı" olarak ziyaret edecek!
Suriye Devlet Başkanı'nı ağırlayarak "dış politikada çok seslilik" mesajları veren hükümetin bu atraksiyonunun da bir oyun olduğu ortaya çıkıyor.
Suriye ile ağzına bir parmak bal çalınan kamuoyu, daha doğrusu halk, aslında Washington'a yem ediliyor.
Yani asıl hedef ABD... Suriye işin yanıltmacası ve kandırmacası.
Tıpkı tezkere öncesinde Abdullah Gül'ün, 5 bölge ülkesini Ankara'da toplaması gibi... O günlerde savaşa karşı çıkan ve savaştan rahatsızlık duyan 5 ülkeyi İstanbul'da toplayan Gül, zannedilmişti ki ABD'ye karşı bir tavır koyacak ve hiç olmazsa "uluslararası meşruiyet" çağrısında bulunacak!
Ama ne gezer! Türk Dışişleri, 5 ülkenin önüne koyduğu taslakta Saddam'ı suçlamış, ABD'nin bir cümleyle olsun ihtarına izin vermemişti.
Yani toplantı Amerika'yı durdurmak yerine, Amerika'nın önünü açmıştı.
En son Esad ziyareti de aynı misyonu görüyor. Hükümetin "En Amerikancı" tavrını hani deyim yerindeyse "kapatması" gibi bir vazife görüyor.
Her şey Conilere akıyor
ABD Türkiye'de konuşlanmak iddiasından vazgeçmiş değil. 1 Mart tezkeresinin reddi için 7 Ekim'de TBMM'den rövanşı alan Washington, şimdi aynı yolda tamgaz ilerliyor.
Ve ne garip bir fotoğraftır ki, "80 bin Coni" haberine tepki koyan bir kamuoyu yok! Bürokrasi yok! Hükümet zaten işin göbeğinde.
Görünen o ki, Türkiye'nin de o ünlü repliği tekrarlayacak kadar da gücü, takati yok. Soruyoruz:
Nereye kadar Türkiye?
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021