Günlük hayatımızdaki konuşmalarımızda, özellikle de resmi yazılarımızda görürüz "sehven" kelimesini. Muhatabımıza, konuşmamızda veya yazımımızdaki istemeden yaptığımız hatayı belirtmek için kullanırız.
Müminin, Rabbine en yakın olduğu secdesi ile yan yana getirirsek, bize sehiv secdesini hatırlatır mı? Ne dersiniz? Sözcük olarak, yanılma anlamına gelen sehiv, terim olarak, dalgınlıkla, yanılarak ve unutarak hata yapmaya denir. Ortada istemeden oluşan bir hata vardır.
Müslüman, namazda unutarak yanılgısının karşılığı olarak iki secde fazladan yapar. Fazladan yapılan iki secde; namazın farzının tehiri, vacibinin ise tehir ve terkinden dolayıdır. Şimdi bakalım hatamıza ve cezamıza, yani ödülümüze!
Unutkanlık ve yanılgımızın sonucunda sadır olan hatalarımız bizi, bazen üzer, bazen utandırır, bazen mahcup eder, bazen cezalandırır, bazen de bedel ödetir. Bu ölçüler doğrultusunda sehiv secdemizi değerlendirmek üzere, hangi pencereden bakacağımızı konuşalım.
Beraber soralım ve yine beraber cevaplayalım. Lütfen dürüst ve tarafsız; sehiv secdesi yaptığımızdan dolayı; üzülür müyüz? Hayır. Utanır mıyız? Hayır. Mahcup olur muyuz? Hayır. Ceza aldığımızı kabul eder miyiz? Hayır. Bedel ödediğimizi düşünür müyüz? Hayır. Niçin hata diyoruz o zaman?
Ömrünün hiçbir anını unutmadan yaşamak insan için geçerli bir özellik değildir. Güzellerini bir kenara bırakırsak, hüzünlü anları unutmak faydalıdır bile. Bu yönüyle bir nimettir. Sehiv secdesini hatanın nimete dönüştürüldüğü zaman dilimine yerleştirelim isterseniz.
Bütün güzel zamanların üstünde güzeldir secde anı. Namazın parçasıdır secde. Bütünün güzelliğini varın siz düşünün. Karşılığı cennet olan farzlarını, nasıl tehir edersin? Cennetin sokak taşlarıdır vacipleri, nasıl terk edersin? Bütün titizliğine rağmen, kul unutunca bu güzel anları, karşılığındaki nimetlerden de mahrum kalıyor öyle mi? Tabi ki hayır. Allah huzuruna gelen kulunu namazın hiçbir anından mahrum bırakır mı?
O öyle bir dost ki; kulu unutsa da o unutmaz. Unutsa da o ödüllendirir. Unuttuğu anların ödülünü kuluna, fazladan iki secdeyle tamamlatır. Unutsa da ihsanda bulunur. Gerçek dost O'dur çünkü. O'dur dostunun hatasını nimete çeviren. Ve yine O'dur yanılgısından dolayı dostunu sevindiren, hüznünü dağıtan. Namazını Rabbinin istediği gibi kılan bir kul tabi ki O'nun dostudur. Allah dostuyla olan beraberliğini iki secde ve bir tahiyyat kadar uzatmıştır. Bu arada kul iki secde ve tahiyyat kadar tesbihini uzatmış teşekkür etmekte ve rabbini yüceltmektedir. Bu da O'nun dostuna ikramıdır elbette. Bu pencerenin manzarası daha güzel bence.
Yok yok! Namazlarımızı elbette hatasız kılmaya çalışacağız. Sadece sehiv secdesini gerektirecek hatalarımızdan korkmayalım diyorum. Peygamberimiz (sav) hatasız kılınan namazın cennete götüreceğini müjdelemedi mi? Öyle bir dostun huzurundayız ki, dostunun hatasını dosta yakışır şekilde telafi ediyor. Dostun yakışır telafisinin karşılığı ise, kulun daha çok secde ederek Dosta teşekkür etmesidir.
Bu arada şeytan ne yapıyor, hiç düşündünüz mü? İsterseniz cevabı güzel Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)'den alalım. "Ademoğlu secde edince şeytan feryat ederek ağlar, yazıklar olsun bana! Ademoğlu secde ile emrolundu hemen secde etti, cennet onundur. Ben ise secde etmekten kaçındım, bana da cehennem vardır diyerek oradan uzaklaşır."
Sabır ve sebat ile Dosttan ayrılmamak dileğiyle… Sağlıcakla kalın.
- Kulların hakkını kul yiyor! / 06.04.2021
- Allah’a borç verir misiniz?.. / 12.02.2021
- Gizliler iş başında!.. / 23.12.2020
- Haftayı seyrederken… / 16.11.2020
- Gördün mü eğitimin gücünü? / 10.11.2020
- Geçen haftanın ardından… / 04.09.2020
- Yalnız mü’min! Mümkün mü? / 11.08.2020
- Böyle dost dostlar başına... / 10.07.2020
- Allah’tan nasıl korkarsınız? / 03.07.2020



















































































