Üniversite giriş sınavı olan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) maratonu geçtiğimiz hafta sonu tamamlandı. Yaklaşık 2 milyon 600 bin öğrencimizin katıldığı YKS; Temel Yeterlilik Testi (TYT), Alan Yeterlilik Testi (AYT) ve Yabancı Dil Testi (YDT) olmak üzere üç oturumda gerçekleşti. TYT'de 120 soru için 135 dakika, AYT'de 160 soru için 180 dakika ve YDT'de 80 soru için 120 dakika süre verildi.
Bu kadar soru ve bu kadar zaman ile gençlerimizin tüm gelecekleri belirleniyor.
12 yıl boyunca alınan zorunlu eğitim bir tarafa, bu birkaç saatlik sınav bir tarafa.
12 yıllık sürede okuduğun okullarda çok başarılı bir öğrenci olabilirsin, hatta sana öğretilenleri çok iyi öğrenmiş ve sınavlarda büyük bir başarı örneği de göstermiş olabilirsin ama bu birkaç saatlik üniversite sınavında sorulara değişik sebeplerden dolayı cevap veremediysen üniversite kapısı sana kapalı.
Üniversite kapısına konulan "sınav kilidi"ni açmak her gencimize nasip olmuyor. Büyük umutlarla, büyük gayretlerle gelinen bu kapıdan, gençlerimizin büyük bir çoğunluğu boynu bükük olarak geri dönüyor. "Eğitim ve öğrenim hakkı" her bir gencimiz için "Anayasal bir hak", ama "sınavı geçebilme" şartı konuluyor.
Halbuki, eğitim sistemi, üniversite okumak isteyen bir gencin sadece seviyesini ve kabiliyetini tespit edebilmek için sınav yapabilir, "sen üniversite okuyabilirsin, sen okuyamazsın" deme hakkına sahip değildir.
Devlet ve devletin direksiyonunda oturan siyasiler, "Ben üniversite okumak istiyorum" diyen her gencine bu kapıyı açmak mecburiyetindedir.
Bu manada Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) "Sınavsız Üniversite" projesi eğitim sisteminde mutlaka devreye konulması gereken bir projedir.
Sınavsız Üniversite projesinde, öğrencilerin 12 yıllık süreçte aldıkları eğitim, kabiliyetleri, eğitimcilerin kanaatleri ve daha birçok etkenler dikkate alınarak öğrencilerin en uygun üniversitede okuması temin edilir.
Bugünkü üniversite sınavının en büyük adaletsizliği; en başta bir eleme sınavı olması, ayrıca çok farklı eğitim şartlarında yetişmiş öğrencilerin aynı sorulara muhatap olmasıdır.
Parası olanlar çocuklarının, daha özel eğitim aldırarak daha yüksek puanlı üniversitelere girişlerini sağlamaktadır. Bu da eğitimde kapitalizmdir; zekasına, kabiliyetine göre değil, parasına göre muameledir. Milli eğitim sistemimiz, bütün bu adaletsizliklerden, ayrımcılıklardan acilen kurtarılmalıdır.
Anadolu'da nice kabiliyetler var ki, keşfedilmeyi bekliyor ama imkan bulamıyor.
Ve unutmayalım ki, her gencimizin mutlaka bir kabiliyeti vardır. Eğitim sistemi bu kabiliyetleri açığa çıkaramıyorsa, suçlu olanlar gençler ya da aileler değil, bu eğitim sistemini ısrarla ve inatla uygulayanlardır.
Üniversiteye girmeyi birkaç saatlik sınava bağlamak kadar, sınava 1 dakika, 5 dakika geç kalanları kapıdan geri çevirmek de büyük bir zulümdür. Hafta sonu yapılan sınavlarda da maalesef bu tür acı hadiseler yaşandı, değişik nedenlerden dolayı sınava 1 dakika geç kalan gençlerimiz geri çevrildi. 12 yıllık umutlarını 1 dakikayla kaybeden gençlerimiz, gözyaşlarına boğuldu. Bu oldukça despot bir uygulamadır.
Sınava alınmama gerekçesi, soruların çalınma ihtimali olarak ifade edilmektedir. Bu bahaneye BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın tepkisi sert olmuştur:
"Çocuk 12 yıl okuyor. Kalkıp evinden sınava gidiyor. Neymiş efendim 1 dakika geç kalmış. Sınava almıyorlar. Çocuklar sınav kapılarında harap oluyor. Niye? Sorular çalınabilir! Bu ülkede öğrencinin soru çaldığı ne zaman görülmüş? Bu ülkede YÖK Başkanlığı yapmış kişilerin soru çaldığını gördük, yandaş dershanelerin soru çaldığını gördük ama hiç öğrencinin soru çaldığını görmedik. Ne alıp veremediğiniz var bu öğrencilerle."
Aynı zamanda bir eğitimci olarak düşündüm, bu konuya nasıl bir önlem alınabilir diye.
Bir gencin soru kitapçığına ulaşması demek, zaten sınavda olması demek. Başka türlü bu genç kitapçığa ulaşamıyor ki soruları çalabilsin. Eğer sorular çalınacaksa, bu BTP Lideri Baş'ın belirttiği gibi, daha üst düzeyde oluyor, gençler böyle bir şey yapmıyor.
Eğer konu sınava girenlerin dikkatlerinin dağılması ise bunun da çözümü var. Her okulda geç kalanlar için bir ya da birkaç sınıf açarsın ve onları bu sınıflara alırsın. Böylece diğer öğrenciler rahatsız edilmemiş olur. Çözüm aradıktan sonra her türlü çözüm bulunur.
Ama maksat öğrencileri elemek ya da onlardan para kazanmak ise maalesef hiçbir çözüm bulmuyorlar. Öğrencileri eliyorlar çünkü kalifiye işsizliğin artmasından endişe ediyorlar, sınava girmek isteyen herkesi kabul ediyorlar çünkü her test için 270 TL sınav ücreti alıyorlar, bunu da bir gelir kapısı görüyorlar. 2.6 milyon aday en az 700 milyon lira bir gelir bırakıyor.
Gençlerimizi artık bu sınav zulmünden kurtarmalıyız. Bunun da tek yolu, BTP'nin "Sınavsız Üniversite" projesi ve parti programında olan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Sosyal Devlet-Milli Devlet tezindeki milli eğitim sistemidir.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024