Tarih boyunca insanlığa ışık olan ilim adamı, bilim adamı, felsefeci, mimar, tasavvuf ehli, mütefekkir gibi yüz binlerce insan çıkarmış bir milletiz. Bu insanların görüşleri, ortaya koydukları eserler dünyaya ilham kaynağı olmuş hatta Batı'nın gelişmişlikte temel kabul ettiği Rönesans ve reformların temelinin bizim mütefekkirlerimizin fikir ve eserleri olduğunu itiraf etmişlerdir.
Her alanda olduğu gibi bu alanda da değerlerimize sahip çıkmadık. Kabul edelim ki, millet olarak dünden bugüne okuma özürlü olduğumuz bir gerçek.
En basitinden gazetemizin değerli yazarları M. Emin Koç ve Emre Polat Bey ortak bir çalışma sonucu Atatürk hakkında tarihi belgeler ile ispatlı bir eser ortaya koydular. Atatürk'ün soy ağacı çıkarıldı. Anne ve babasının soylu geçmişi isim isim, tarih tarih ortaya konuldu.
Bu gerçekleri Atatürkçü geçinen hiç kimse merak etmedi. Araştırma gereği duymadı, sormadı, soruşturmadı. O meşhur tarihçilerimiz, TV kanallarımız da merak etmedi.
Geçen hafta Habertürk kanalında bir tarihçi Yunan profesör, Yunan arşivlerinden belgeler ile Atatürk'ü anlatıyor. Spiker ağzı açık dinliyor. Oysa o profesörün anlattıklarının aynısı ve çok daha fazlasını Emre Polat ve M. Emin Koç belgeleriyle anlatmıştı.
Niye dinlemedik? Niye okumadık? Çünkü özürlüyüz. Çünkü gerçeklerle yüzleşmekten korkuyoruz.
Evet, evet! Dini, tarihi, ekonomik, siyasi, sosyal gibi gerçekler ile yüzleşmekten korktuğumuz için okumuyoruz.
Bakın! Yapılan bir araştırma sonucu ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, ülkemizde 235. sırada kendine yer buluyor.
Bu araştırmada okuduğunu sandığımız insanlar bile okumuyormuş! Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.
Türkiye'de okunan kitaplar genellikle siyaset, aşk, cinsellik üzerinedir.
Türkiye'de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor.
Türkiye'de dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 24, televizyon izleme oranı yüzde 95.
Birleşmiş Milletlerin insani gelişim raporunda ülkeler kitap okuma oranına göre sıraya dizilmiş. Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86'ıncı sırada.
Kitap noktasında diğer bir önemli sorunumuz ise kitap okuduğunu iddia eden kesimler arasındadır.
Özellikle solcu fikirleriyle öne çıkmış kişiler, 'insanımızın cahilliğinden, okumadığından' vs. şikayet ederler. Şikayetleri doğru ama haksız. Çünkü bu kesimdekilerin çoğu da hep ideolojik kitaplar okuyor ve sadece kendilerinin doğru olduğuna inanıyor ve başka fikir ve görüşleri en başta reddediyorlar.
Diğer bir kesim ise din adına konuşanlar (imamlar, vaizler, ilahiyatçılar, cemaat kadroları vs.) Bunlar da cemaate, 'cahilliğin dinimizce reddedildiğinden, oku emrinden, okumanın faziletinden' vb. bahsederler; ayetler, hadisler sıralarlar.
Gel gör ki, kendileri de aynen solcu cenah gibi sadece kendi anlayışlarına uygun, fikir ve yaşayışlarını destekleyen kitapları okurlar. Dini ve diğer alanlarda başka eser ve araştırmaları okumazlar. Onun için bu iki cenahın da birbirlerinden farkı yoktur bence.
Halka gelince. Önlerine geçen kişilerin sözlerini, fikirlerini vs. araştırmaz, sorgulamaz. Hangi cenahtan menfaati varsa, yaşam şekline hangi görüşler hoş geliyorsa onu sahiplenir ve başlar avukatlık, fedailik yapmaya.
Hele dini alanlarda insanımız tam bir kavanoz haline getirilmiş vaziyette. Birileri ha bire dolduruyor. Sonra da gerçeklere yer kalmıyor. Anlat anlatabilirsen!
Son cümle; çok bildiğini sanan ama hiçbir şey bilmeyen bir toplum haline geldik.
Her alanda olduğu gibi bu alanda da değerlerimize sahip çıkmadık. Kabul edelim ki, millet olarak dünden bugüne okuma özürlü olduğumuz bir gerçek.
En basitinden gazetemizin değerli yazarları M. Emin Koç ve Emre Polat Bey ortak bir çalışma sonucu Atatürk hakkında tarihi belgeler ile ispatlı bir eser ortaya koydular. Atatürk'ün soy ağacı çıkarıldı. Anne ve babasının soylu geçmişi isim isim, tarih tarih ortaya konuldu.
Bu gerçekleri Atatürkçü geçinen hiç kimse merak etmedi. Araştırma gereği duymadı, sormadı, soruşturmadı. O meşhur tarihçilerimiz, TV kanallarımız da merak etmedi.
Geçen hafta Habertürk kanalında bir tarihçi Yunan profesör, Yunan arşivlerinden belgeler ile Atatürk'ü anlatıyor. Spiker ağzı açık dinliyor. Oysa o profesörün anlattıklarının aynısı ve çok daha fazlasını Emre Polat ve M. Emin Koç belgeleriyle anlatmıştı.
Niye dinlemedik? Niye okumadık? Çünkü özürlüyüz. Çünkü gerçeklerle yüzleşmekten korkuyoruz.
Evet, evet! Dini, tarihi, ekonomik, siyasi, sosyal gibi gerçekler ile yüzleşmekten korktuğumuz için okumuyoruz.
Bakın! Yapılan bir araştırma sonucu ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, ülkemizde 235. sırada kendine yer buluyor.
Bu araştırmada okuduğunu sandığımız insanlar bile okumuyormuş! Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.
Türkiye'de okunan kitaplar genellikle siyaset, aşk, cinsellik üzerinedir.
Türkiye'de günde ortalama beş saat televizyon seyredilirken, kitap okumaya yılda sadece altı saat ayrılıyor.
Türkiye'de dergi okuma oranı yüzde 4, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 24, televizyon izleme oranı yüzde 95.
Birleşmiş Milletlerin insani gelişim raporunda ülkeler kitap okuma oranına göre sıraya dizilmiş. Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86'ıncı sırada.
Kitap noktasında diğer bir önemli sorunumuz ise kitap okuduğunu iddia eden kesimler arasındadır.
Özellikle solcu fikirleriyle öne çıkmış kişiler, 'insanımızın cahilliğinden, okumadığından' vs. şikayet ederler. Şikayetleri doğru ama haksız. Çünkü bu kesimdekilerin çoğu da hep ideolojik kitaplar okuyor ve sadece kendilerinin doğru olduğuna inanıyor ve başka fikir ve görüşleri en başta reddediyorlar.
Diğer bir kesim ise din adına konuşanlar (imamlar, vaizler, ilahiyatçılar, cemaat kadroları vs.) Bunlar da cemaate, 'cahilliğin dinimizce reddedildiğinden, oku emrinden, okumanın faziletinden' vb. bahsederler; ayetler, hadisler sıralarlar.
Gel gör ki, kendileri de aynen solcu cenah gibi sadece kendi anlayışlarına uygun, fikir ve yaşayışlarını destekleyen kitapları okurlar. Dini ve diğer alanlarda başka eser ve araştırmaları okumazlar. Onun için bu iki cenahın da birbirlerinden farkı yoktur bence.
Halka gelince. Önlerine geçen kişilerin sözlerini, fikirlerini vs. araştırmaz, sorgulamaz. Hangi cenahtan menfaati varsa, yaşam şekline hangi görüşler hoş geliyorsa onu sahiplenir ve başlar avukatlık, fedailik yapmaya.
Hele dini alanlarda insanımız tam bir kavanoz haline getirilmiş vaziyette. Birileri ha bire dolduruyor. Sonra da gerçeklere yer kalmıyor. Anlat anlatabilirsen!
Son cümle; çok bildiğini sanan ama hiçbir şey bilmeyen bir toplum haline geldik.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Provokatör olmuşum! / 19.07.2025
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Ümmetçilik laf ile işi değil gönül işidir / 18.07.2025
- Suriye’ye barış, huzur yağıyor! / 17.07.2025
- TBMM, Sarayın iradesini mi temsil ediyor / 16.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -2- / 15.07.2025
- FETÖ yoktur, ABD’nin derin devleti vardır -1- / 14.07.2025
- Diyanet’in 15 Temmuz hutbesi / 13.07.2025
- PKK, ‘ak’landı / 12.07.2025
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025