Başbakanı'nın, doğru olarak kullandığı "soykırım" sözcüğünün, Atlantik ötesinden gelen uyarılar doğrultusunda on iki saat zarfında üç defa düzeltilmek zorunda bırakıldığı bir ülkenin kamuoyunun memleketin dört bir yanında "Filistin'e destek" mitingleri düzenlenmesi inandırıcı olmamaktadır.
Ya idare kamuoyundan habersizdir, ya da kamuoyu başka güçler tarafından kolayca yönlendirilebilmektedir.
Her iki halde de yöneten-yönetilen kopukluğu, ciddî yönetim boşluğu vardır ve durum vahimdir.
Özetleyelim; 1)Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerinde Türklerin en ufak bir günahı yoktur, 2)Araplar bağımsızlık vaadiyle, sonradan Yahudileri Filistin'e yerleştirecek olan İngilizlerle Osmanlıya karşı işbirliği yapmışlar bizzat Yahudiler ile pazarlığa oturmuşlardır, 3) Osmanlı yıkıldıktan sonra Ortadoğu'da sınırlar (Yahudi devleti dahil) İngilizler ve batılılar tarafından çizilmiştir, 4) Araplar Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin karşılaştığı her güçlükte Türkiye'nin aleyhine tavır ve hareketlerde bulunmuşlar, teröristleri Filistin kamplarında eğitmişlerdir. 5) İsrail Devleti aleyhine ise hiçbir zaman tek yürek, tek bilek olamamışlardır.
Yâni Araplar, Türkiye söz konusu olunca gösterdikleri yeknesak birlikteliği can düşmanları İsrail Devleti'ne karşı hiçbir zaman sergileyememişlerdir. O halde "samimiyetsizlik" demesek bile kuşku ve şüphe duygusu her iki taraf için de vârittir ama tarihi perspektif gözden geçirildiğinde Türk halkının daha mazûr görülebileceği açıktır.
Arapların; İsrail'in arkasında Amerika olduğu için böyle pervâsız olduğu saptaması doğrudur ama eksik bir değerlendirmedir.
Amerika bölgede sadece İsrail'in müttefiki değildir. Başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere bütün Arap yarımadası ve Körfez ülkeleri Amerika'nın can ciğer dostu ve müttefikidir. Amerika'nın bölgedeki kritik bütün Arap ülkelerinde askerî üssü vardır.
Amerika sadece Irak ve Suriye ile iyi ilişkiler içinde değildir.
Ve bunların her ikisi de Türkiye'nin "yakın ilişkiler içinde olmadığı" komşularıdır.
İsrail'in pervâsızlığının gözden kaçırılmaması gereken en büyük nedeni "Nükleer silâh" sahibi olmasıdır.
Hem Amerika, hem İsrail bölgede başka hiçbir devletin nükleer silâh sahibi olmaması için dünyayı alt-üst etmekte yorganı yakmakta en ufak bir beis görmemektedirler.
Körfez savaşı, Irak probleminin de çıkış noktası Saddam'ın bu silâha (yine batılıların, Alman ve İngiliz "özel" şirketleri aracılığı ile) sahip olma isteğidir.
O halde bölgede başkalarının oyuncağı olmamak, kendi çıkarları, millî menfaatleri doğrultusunda özgürce hareket etmek isteyen Türkiye'nin de tek seçeneği, nereden ve nasıl bulursa bulsun nükleer silâh teknolojisine sahip olmasından geçer.
Fakat bunun bu ekonomik durum ve idare ortada iken nasıl yapılacağı merak konusudur. Ekonomiyi yönetenler Türk lirasının değer kazanmasından endişe etmektedirler.
Dünyada parası dolara karşı değer kazanınca idarecilerin paniğe düştükleri tek ülke herhalde Türkiye'dir. Dünyada savaşa girmediği halde ekonomisi % 9.5 küçülen tek ülke de herhalde yine Türkiye'dir.
Kişi başına millî gelir bu iktidar zamanında on yıl geriye düşmüştür.
Buna rağmen Koç, Derviş'e paralel olarak krizden çıkış noktasının göründüğünü, yılın ikinci yarısında büyümeye geçilebileceğini ancak bunun gerçekleşebilmesi için "siyasi kriz" olmamasını söylemektedir.
Siyasi kriz olmamalı, yâni seçim filân olmamalı, yâni bu hükümet devam etmelidir.
Hangi hükümet; Fox News'un siyasi analizcisi Dick Morris'in yorumuna göre "IMF para verdi ve bizim için Türkiye'yi satin aldi" sözlerine fırsat veren hükümet...
Bakın 24 Ocak 2001 tarihinde arabicnews.com'da Baku'ye ait Millet Gazetesinin kaynak gösterildiği bir haber ne diyor: "Kemal Derviş IMF'den kredi sağlarken 170 tankın modernizasyon ihalesini İsrail'li 'IMI' firmasına verilmesi konusunda söz verdi. IMF kredisinin şartlarından biri de budur." Bu iddia doğru mudur?
Doğruysa bu sözü veren iktidarla hangi lider ülkeden bahsediyorsunuz Allah Aşkına?
Ya idare kamuoyundan habersizdir, ya da kamuoyu başka güçler tarafından kolayca yönlendirilebilmektedir.
Her iki halde de yöneten-yönetilen kopukluğu, ciddî yönetim boşluğu vardır ve durum vahimdir.
Özetleyelim; 1)Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerinde Türklerin en ufak bir günahı yoktur, 2)Araplar bağımsızlık vaadiyle, sonradan Yahudileri Filistin'e yerleştirecek olan İngilizlerle Osmanlıya karşı işbirliği yapmışlar bizzat Yahudiler ile pazarlığa oturmuşlardır, 3) Osmanlı yıkıldıktan sonra Ortadoğu'da sınırlar (Yahudi devleti dahil) İngilizler ve batılılar tarafından çizilmiştir, 4) Araplar Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin karşılaştığı her güçlükte Türkiye'nin aleyhine tavır ve hareketlerde bulunmuşlar, teröristleri Filistin kamplarında eğitmişlerdir. 5) İsrail Devleti aleyhine ise hiçbir zaman tek yürek, tek bilek olamamışlardır.
Yâni Araplar, Türkiye söz konusu olunca gösterdikleri yeknesak birlikteliği can düşmanları İsrail Devleti'ne karşı hiçbir zaman sergileyememişlerdir. O halde "samimiyetsizlik" demesek bile kuşku ve şüphe duygusu her iki taraf için de vârittir ama tarihi perspektif gözden geçirildiğinde Türk halkının daha mazûr görülebileceği açıktır.
Arapların; İsrail'in arkasında Amerika olduğu için böyle pervâsız olduğu saptaması doğrudur ama eksik bir değerlendirmedir.
Amerika bölgede sadece İsrail'in müttefiki değildir. Başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere bütün Arap yarımadası ve Körfez ülkeleri Amerika'nın can ciğer dostu ve müttefikidir. Amerika'nın bölgedeki kritik bütün Arap ülkelerinde askerî üssü vardır.
Amerika sadece Irak ve Suriye ile iyi ilişkiler içinde değildir.
Ve bunların her ikisi de Türkiye'nin "yakın ilişkiler içinde olmadığı" komşularıdır.
İsrail'in pervâsızlığının gözden kaçırılmaması gereken en büyük nedeni "Nükleer silâh" sahibi olmasıdır.
Hem Amerika, hem İsrail bölgede başka hiçbir devletin nükleer silâh sahibi olmaması için dünyayı alt-üst etmekte yorganı yakmakta en ufak bir beis görmemektedirler.
Körfez savaşı, Irak probleminin de çıkış noktası Saddam'ın bu silâha (yine batılıların, Alman ve İngiliz "özel" şirketleri aracılığı ile) sahip olma isteğidir.
O halde bölgede başkalarının oyuncağı olmamak, kendi çıkarları, millî menfaatleri doğrultusunda özgürce hareket etmek isteyen Türkiye'nin de tek seçeneği, nereden ve nasıl bulursa bulsun nükleer silâh teknolojisine sahip olmasından geçer.
Fakat bunun bu ekonomik durum ve idare ortada iken nasıl yapılacağı merak konusudur. Ekonomiyi yönetenler Türk lirasının değer kazanmasından endişe etmektedirler.
Dünyada parası dolara karşı değer kazanınca idarecilerin paniğe düştükleri tek ülke herhalde Türkiye'dir. Dünyada savaşa girmediği halde ekonomisi % 9.5 küçülen tek ülke de herhalde yine Türkiye'dir.
Kişi başına millî gelir bu iktidar zamanında on yıl geriye düşmüştür.
Buna rağmen Koç, Derviş'e paralel olarak krizden çıkış noktasının göründüğünü, yılın ikinci yarısında büyümeye geçilebileceğini ancak bunun gerçekleşebilmesi için "siyasi kriz" olmamasını söylemektedir.
Siyasi kriz olmamalı, yâni seçim filân olmamalı, yâni bu hükümet devam etmelidir.
Hangi hükümet; Fox News'un siyasi analizcisi Dick Morris'in yorumuna göre "IMF para verdi ve bizim için Türkiye'yi satin aldi" sözlerine fırsat veren hükümet...
Bakın 24 Ocak 2001 tarihinde arabicnews.com'da Baku'ye ait Millet Gazetesinin kaynak gösterildiği bir haber ne diyor: "Kemal Derviş IMF'den kredi sağlarken 170 tankın modernizasyon ihalesini İsrail'li 'IMI' firmasına verilmesi konusunda söz verdi. IMF kredisinin şartlarından biri de budur." Bu iddia doğru mudur?
Doğruysa bu sözü veren iktidarla hangi lider ülkeden bahsediyorsunuz Allah Aşkına?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002