Pazar günü Çağlayan çağladı.
Çağlayan Meydanı gelincik bahçesine döndü.
Çağlayan Meydanı'nda 300 bin kişi, ekran başında ise tüm Türkiye hep bir ağızdan "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" dedi.
Özellikle son 2 yılda AKP hükümetinin sergilediği AB ve ABD'ye olan tavizkar tutumu karşısında Türk Milleti "yeter" dedi.
Milletimiz, AB ve ABD'ye "hayır" diyen, tek çözümün milli bir ekonomi ve siyasi modelle şaha kalkacak bağımsız bir Türkiye olduğunu her fırsatta vurgulayan Prof. Dr. Haydar Baş'la kenetleşti.
Hava tahmincileri, Pazar günü için karla karışık bir yağışın olacağını söylediler.
Kışın ortası ve hava soğuk, ama milletimiz bu olumsuz şartlara hiç aldırış etmedi. Çünkü AB ve ABD uğruna vatan elden gidiyordu.
Yediden yetmişe eline Türk bayrağını ve de 16 yıldızlı -her bir yıldız tarihte kurulan Türk devletlerini sembolize eder- Bağımsız Türkiye Partisi bayraklarını kaparak geldiler.
Yağmur, çamur, soğuk onları engelleyemezdi. Tıpkı kurtuluş mücadelesinde sırtında yavrusuyla cephedeki kahraman askerlerimize malzeme taşıyan annelerimiz gibi.
Kıbrıs elden gidiyor.
Güneydoğumuz elden gidiyor.
Doğu Anadolu'muz elden gidiyor.
Ege'miz elden gidiyor.
İstanbul'umuz elden gidiyor.
Karadeniz'imiz elden gidiyor.
Gençlerimiz elden gidiyor.
Madenlerimiz elden gidiyor.
Topraklarımız elden gidiyor.
Tarımımız elden gidiyor.
Sanayimiz elden gidiyor.
Bayrağımız elden gidiyor.
Marşımız elden gidiyor.
Askerimiz elden gidiyor.
Camilerimiz, ezanımız elden gidiyor.
Dinimiz, namusumuz, ahlakımız elden gidiyor.
Kısacası AB ve ABD uğruna, ucu açık müzakereler uğruna, bir hayal ve serap uğruna elde avuçta ne varsa, milli ve manevi değerlerimizin hepsi elden gidiyor.
Bütün bu değerlerimiz elimizden bir bir çıkarken hiç rahat oturmak mümkün mü, hiç seyirci kalmak mümkün mü?
Dün dedelerimiz buna müsaade etmedi ve biz onlar hürmetine bugün yaşıyoruz, bize emanet edilen bu değerlerin elimizden gitmesine nasıl müsaade ederiz, emanete nasıl hıyanet ederiz?
Milletimiz de aynen öyle yaptı. Yaşlısıyla, genciyle, kadınıyla, çocuğuyla ve hatta kundaktaki bebeğiyle mitinge katıldı ve tek bir gönül ve tek bir sesle "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" diye haykırdı.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, her "var mısınız" diye sorduğunda büyük bir coşku ve inançla "varız" dediler.
Nasıl demesinler ki, vatanımızın bütün kalelerinin zaptedildiği, tersanelerine girildiği, hatta iktidar sahiplerinin müstevlilerin siyasi emellerine göre hareket ettikleri bir dönemde ancak azınlık ruhuna sahip olanlar buna "varız" demezler.
Bu millet duygusal olabilir, bu millet "bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diyebilir, bu millet Bizans oyunlarının biraz geç farkına varabilir, bu millet bıçak kemiğe dayandığı zaman "dur" diyebilir.
Ama unutmayalım ki, aziz Türk milleti oynanan oyunların farkındadır. Artık kahvenin de tadı kaçmıştır, bıçak da kemiğe dayanmıştır ve düşman isot tarlasındadır.
Geçen hafta Milliyet gazetesinde verilen haberde üniversite gençliğimizin yüzde 90'nının AB'ye hayır demesi, çiftçilerimizin AB ve ABD'ye hayır demesi, memurların, emeklilerin, esnafın AB'ye hayır demeleri ve tüm Türkiye'nin Prof. Dr. Haydar Baş beyin etrafında kenetleşerek AB ve ABD'ye hayır demeleri bunun göstergesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey önderliğinde aziz Türk milletinin Çağlayan'da bütün dünyaya verdiği mesajı tekrar vurgulamak istiyorum:
"Ne AB, ne ABD, tek çözüm BA?IMSIZ TÜRKİYE".
Çağlayan Meydanı gelincik bahçesine döndü.
Çağlayan Meydanı'nda 300 bin kişi, ekran başında ise tüm Türkiye hep bir ağızdan "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" dedi.
Özellikle son 2 yılda AKP hükümetinin sergilediği AB ve ABD'ye olan tavizkar tutumu karşısında Türk Milleti "yeter" dedi.
Milletimiz, AB ve ABD'ye "hayır" diyen, tek çözümün milli bir ekonomi ve siyasi modelle şaha kalkacak bağımsız bir Türkiye olduğunu her fırsatta vurgulayan Prof. Dr. Haydar Baş'la kenetleşti.
Hava tahmincileri, Pazar günü için karla karışık bir yağışın olacağını söylediler.
Kışın ortası ve hava soğuk, ama milletimiz bu olumsuz şartlara hiç aldırış etmedi. Çünkü AB ve ABD uğruna vatan elden gidiyordu.
Yediden yetmişe eline Türk bayrağını ve de 16 yıldızlı -her bir yıldız tarihte kurulan Türk devletlerini sembolize eder- Bağımsız Türkiye Partisi bayraklarını kaparak geldiler.
Yağmur, çamur, soğuk onları engelleyemezdi. Tıpkı kurtuluş mücadelesinde sırtında yavrusuyla cephedeki kahraman askerlerimize malzeme taşıyan annelerimiz gibi.
Kıbrıs elden gidiyor.
Güneydoğumuz elden gidiyor.
Doğu Anadolu'muz elden gidiyor.
Ege'miz elden gidiyor.
İstanbul'umuz elden gidiyor.
Karadeniz'imiz elden gidiyor.
Gençlerimiz elden gidiyor.
Madenlerimiz elden gidiyor.
Topraklarımız elden gidiyor.
Tarımımız elden gidiyor.
Sanayimiz elden gidiyor.
Bayrağımız elden gidiyor.
Marşımız elden gidiyor.
Askerimiz elden gidiyor.
Camilerimiz, ezanımız elden gidiyor.
Dinimiz, namusumuz, ahlakımız elden gidiyor.
Kısacası AB ve ABD uğruna, ucu açık müzakereler uğruna, bir hayal ve serap uğruna elde avuçta ne varsa, milli ve manevi değerlerimizin hepsi elden gidiyor.
Bütün bu değerlerimiz elimizden bir bir çıkarken hiç rahat oturmak mümkün mü, hiç seyirci kalmak mümkün mü?
Dün dedelerimiz buna müsaade etmedi ve biz onlar hürmetine bugün yaşıyoruz, bize emanet edilen bu değerlerin elimizden gitmesine nasıl müsaade ederiz, emanete nasıl hıyanet ederiz?
Milletimiz de aynen öyle yaptı. Yaşlısıyla, genciyle, kadınıyla, çocuğuyla ve hatta kundaktaki bebeğiyle mitinge katıldı ve tek bir gönül ve tek bir sesle "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" diye haykırdı.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, her "var mısınız" diye sorduğunda büyük bir coşku ve inançla "varız" dediler.
Nasıl demesinler ki, vatanımızın bütün kalelerinin zaptedildiği, tersanelerine girildiği, hatta iktidar sahiplerinin müstevlilerin siyasi emellerine göre hareket ettikleri bir dönemde ancak azınlık ruhuna sahip olanlar buna "varız" demezler.
Bu millet duygusal olabilir, bu millet "bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diyebilir, bu millet Bizans oyunlarının biraz geç farkına varabilir, bu millet bıçak kemiğe dayandığı zaman "dur" diyebilir.
Ama unutmayalım ki, aziz Türk milleti oynanan oyunların farkındadır. Artık kahvenin de tadı kaçmıştır, bıçak da kemiğe dayanmıştır ve düşman isot tarlasındadır.
Geçen hafta Milliyet gazetesinde verilen haberde üniversite gençliğimizin yüzde 90'nının AB'ye hayır demesi, çiftçilerimizin AB ve ABD'ye hayır demesi, memurların, emeklilerin, esnafın AB'ye hayır demeleri ve tüm Türkiye'nin Prof. Dr. Haydar Baş beyin etrafında kenetleşerek AB ve ABD'ye hayır demeleri bunun göstergesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey önderliğinde aziz Türk milletinin Çağlayan'da bütün dünyaya verdiği mesajı tekrar vurgulamak istiyorum:
"Ne AB, ne ABD, tek çözüm BA?IMSIZ TÜRKİYE".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025