Erdoğan karşıtlığı yüzünden gözleri kör olmuş ve sırf karşıt olmak için milli ve manevi değerlerimizi hedef alan yazarlar, akademisyenler ve de siyasetçiler 21 yıllık tek parti iktidarının en büyük gücü, beslendiği kaynağıdır.
Bu kaynağı yoğuran, olayları içine katıp pişiren ise yandaş gazeteci, akademisyen ve de medyadır.
Yandaş yazar olmak ne güzel işmiş(!) diyeceğim ama vidanım kabul etmez.
Düşünsenize! Akarlarınız hiç boş kalmıyor. Lüks evlerde yaşıyorsunuz. Son model araçlarla gezip tozuyorsunuz. Bir kez olsun toplu taşımayı kullanmamışsınız, Pazara gitmemişsiniz, kalabalıklara karışmamışsınız.
Savcı derdiniz yok. Gözaltı endişeniz yok ve oturduğunuz yerden siyahı beyaz, beyazı siyah göstermek için takla atıyorsunuz. Tarihe kaftan biçiyorsunuz. Tarihi şahsiyetlere saydırıyorsunuz.
Gelelim SİHA'ya
ABD'nin bölgedeki terör örgütüne bilmem kaç bin tır askeri mühimmat verdiğini, ifade eden kimdi? Sayın Erdoğan.
'ABD artık karar vermeli; Terör örgütlerinden mi yanasınız yoksa bizden mi' diyen kimdi? Sayın Erdoğan.
'ABD, PKK-YPG militanları eğitiyor. Bu kabul edilemez' diyen kimdi? Sayın Erdoğan.
'Dünya beşten büyüktür' diyen kimdi? Sayın Erdoğan.
Bir SİHA'mız düşürülüyor. Nerede? 'Burada asla bir devlet yapılanmasına izin vermeyiz. Fırat'ın doğusu kırmızı çizgimizdir' dediğimiz Suriye'de.
Kim, düşürüyor? ABD. SİHA'mızın düşürüldüğünü kimden öğreniyoruz? Bizzat düşürenden.
Pentagon Basın Sekreteri General Pat Ryder:
- Türk SİHA'sı kısıtlı operasyon bölgesine girdi. Potansiyel bir tehdit olarak değerlendirildi.
- Düşürme kararı doğal meşru müdafaa hakkı.
- Türkiye'nin, ABD güçlerini hedef aldığına dair belirti bulunmuyor. Üzüntü verici bir olay."
Bu açıklama üzerine hükümetimiz düşürülen SİHA'nın bize ait olduğunu kabul etti.
Ama 'dünya beşten büyüktür' diyenler:
1- Siz, kimsiniz de okyanus ötesinden gelip benim sınırımda tehdit algısı yapıp, bu saldırıyı meşru müdafaa diye tariflendiriyorsunuz, diyemedi.
2- Biz terör örgütünün inlerini vuruyorduk. Sizin o inlerde ne işiniz vardı, diye soramadı.
3- NATO üyesi olarak hangi cesaretle bize saldırdınız, çıkışını yapamadı.
Ne yaptılar?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bugün ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile telefonda görüştü. Açıklanan bilgilendirmede, "Görüşmede, Türkiye'nin bölgede devam etmekte olan operasyonları çerçevesinde, Irak ve Suriye'de bulunan Amerikan güçleriyle aramızdaki çatışmasızlık mekanizması da gündeme gelmiş, bir SİHA'mızın düşürülmesi bağlamında söz konusu mekanizmanın terörle mücadelemize engel teşkil etmeyecek şekilde etkin çalıştırılması konusunda mutabakata varılmıştır" ifadelerine de yer verildi. Ayrıca iki Bakan'ın, NATO'nun genişlemesini ele aldıkları da öğrenildi.
Adamlar bizim SİHA'mızı düşürmüş ve siyaset, 'etkin mutabakattan' bahsediyor. Şahsen utandım. Milletim adına utandım, devletim adına utandım.
Utanç büyüyor
Dost, müttefik, stratejik ortak ABD, bizi vurdu. Peki, nereden vurdu? İşte bu sorunun cevabı da siyaseten büyük bir utançtır.
Emekli Amiral Türker Ertürk yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:
"Bu SİHA'yı kim düşürdü? İncirlik'ten kalkan bir Amerikan F-16'sı düşürüyor. Nereden kalkmış? İncirlik üssünden.
Anadolu'nun güvenliği için sınır ötesinde operasyon yapıyorsun, o SİHA'yı bu topraklardan kalkan başka bir uçak vuruyor."
Utanç kelimesinden başka bir kelime yazamıyorum.
Pentagon açıklamasının şifreleri mi? 'Benim müsaade ettiğim kadar vurursun, girersin. İleri gidersen düşürürüm.'
Yandaşlar nasıl görüyor bu utancı?
Tok göbeği ile ekran ekran dolaşıp her alanda pembe tablolar çizen Zafer Şahin'in sosyal medya ki SİHA değerlendirmesini okuyunca nasıl göbek yaptığını anladım!
Bakın ne diyor?
"ABD aslında Türkiye ve dünyaya ne diyor? İşte Pentagon açıklamasının şifreleri.
Türkiye'nin Suriye'deki PKK/YPG'ye yönelik operasyonlarında kullandığı bir Dron'u düşürdük… Çünkü ABD askerleri, Türk SİHA'larından korktu.
Yerden müdahale edip, kendimizi korumak yerine, korunaklı sığınaklara inmeyi tercih ettik.
Türkiye'ye; "ABD üsleri ve askerlerine zarar vermeden PKK ve YPG'ye yönelik operasyonunuza devam edin" şeklinde bir yaklaşım var.
İlk defa YPG'yi koruyan ve önceleyen bir açıklamanın aksine kendilerini önceleyen bir açıklamada bulunuldu.
Kendi dertlerine düştüler. Bir nevi "bizim canımızı yakmayın da" yaklaşımı.
Hemen her ifadenin arkasından edilen özürle; "askerlerimiz çok korktu o yüzden oldu" denilmek isteniyor."
'Dünya beşten büyüktür' gazının etkileri böyle oluyor demek ki?
Bir utanç daha
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan'ın 4 Ekim tarihli yazısının başlığı 'Yasaklanmadan okuyun' şeklindeydi. Okudum. Utandım.
"Sizce iktidar seçimi yeniden kazanırsa benim dosyam ne olur, kapatılır mı?"
Bunu bana soran kişi tecavüz mağduru bir çocuktu. Vatandaşı olmadığı bir ülkenin yargı sisteminin nasıl işlediğini büyük bir travmayla öğrenmek zorunda kalmıştı.
Barış Terkoğlu ile birlikte yazdığımız "SS" kitabı nisan ayında okurla buluştu. Okuyanlar bilir, kitapta işlediğimiz konulardan biri de 17 yaşındaki E.M'ye tecavüz edilmesiydi. Sadullah Alagöz adlı AKP'li iş insanı, siyaset ve bürokrasideki gücüyle korkutup küçük kıza tecavüz etmekle suçlanıyordu.
E.M'nin ifadesinden aktarayım:
"Telefonundan Instagram'ını açtı, siyasilerle olan fotoğraflarını gösterdi. Bana, 'Ben başkan olacağım, polis başkanlarıyla aram iyi, polislerle aram iyi' dedi. Çok korktum, özür diledim."
Şüpheli Alagöz, 21 Ekim 2022'de yaşanan tecavüz olayı sonrası da mağdur E.M'ye şöyle diyecekti:
"Yarın öbür gün ortaya çıksa, kimse inanmaz."
Yetmemiş. Tecavüz mağduru olan çocuğu korumakla görevli Aile Bakanı Derya Yanık, o çocuğa tecavüz etmekle soruşturulan Sadullah Alagöz'ü makamında ağırlamıştı.
Yetmemiş. Tecavüz soruşturulurken ve dahası ifadesi bile alınmamışken şüpheli Alagöz Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile buluşmuştu. 'Rızası var' hazırlığı.
Sonra ne mi oldu?
Seçimi yine iktidar kazandı. Aylar sonra şüpheli Alagöz'den DNA örneği alınabildi. Tecavüz soruşturmasında savcı üstüne savcı değişti.
Ve şimdi...
Yeni öğrendim ki geçen hafta çok kritik bir karara imza atıldı. Savcı Sadullah Alagöz'ün "hürriyetten yoksun kılma", "şantaj", "tehdit" suçlarını işlemediğine karar verdi. Çocuğun nitelikli cinsel istismarı soruşturması ise devam ediyordu.
Bu ne demek oluyordu?
Mağdur E.M'nin avukatlarıyla konuştum.
Maalesef görünen o ki savcılık "Çocuğun rızası var" demeye hazırlanıyordu. Öyle ya, hürriyetten yoksun kılma "yoksa", tecavüzden de bahsedilemezdi!
Savcı, mağdur E.M'nin tecavüzden 10 gün sonra şikâyette bulunmasını bile "hayatın olağan akışına aykırı" görüyordu.
Bu bakışa göre, en yakınları tarafından cinsel istismara uğrayan ve yaşadıklarını delillendiren çocukların yıllarca susmasını nasıl değerlendireceğiz? Kendisine kimse inanmadığı ve korktuğu için intihar eden mağdurları nasıl unutacağız? Her şeyi geçtim, Adli Tıp raporunu nasıl göz ardı edeceğiz?
Evet, Adli Tıp raporu... Dedim ya, şüpheli Sadullah Alagöz'den DNA örneği zorla da olsa alınabildi. Duydum ki çıkan sonuç mağdur E.M'nin pantolonunun üzerindeki lekeyle uyumluydu.
Bitiriyorum. E.M., "Ben ağlıyordum. Bağıramıyordum. Bağırınca da aşağıda kimse yoktu. Kimse duymuyordu" diye anlatıyordu tecavüze uğrarken yaşadığı şoku.
Alagöz ise tecavüz sırasında, "Ben güçlü bir insanım, bana bunu yapamazsın. Seni gebertirim, aileni gebertirim" diye konuşmaya devam ediyordu.
Seçim bitti. Alagöz haklı çıkmak üzere. E.M'nin korktuğu gibi dosyası kapatılmak isteniyor.
İhtimal ki bir harf yalan olmasa bile bu yazım hakkında da yasaklama kararı verecekler. Yapsınlar.
Siz okudunuz ya, anlatma sırası artık sizde..."
Ya rabbi! Zalimleri, zalimlere musallat et.
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025