Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan, içinde 83 yıldan daha kıymetli bir geceyi barındıran Ramazan ayının sonuna gelmiş durumdayız.
Bugün bayram. Niçin bayram yapıyoruz? Ramazan ayı bittiği, artık oruç tutma mecburiyetinde olmadığımız için mi?
Hayır. Rabbimizin, "oruç tutun" emrini yerine getirdiğimiz, verdiğimiz sözü tuttuğumuz için bayram ediyoruz.
Oruç bütün ibadetler gibi çok kıymetli. Aynı zamanda da çok özel. Öyle ki Hz. Âdem'den bu tarafa bütün iman ehline oruç emredilmiş ve tutulmuştur. "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı." (Bakara, 183)
Diğer taraftan ayetlerden ve hadislerden anladığım kadarıyla, insanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Yüce Allah'ın (c.c) "Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim" dediği ibadettir oruç.
Başlı başına Allah'ı hatırlatan bir zikirdir oruç.
Nefsin bütün güç ve imkanlarıyla hücumu karşısında dik durabilmenin adıdır oruç.
Helal ile imtihanın, helalden bilerek, isteyerek uzak durmanın adıdır oruç.
Maddeye aldanmamanın, sırt dönmenin, her türlü lezzete, iştaha hadi oradan, diyebilmenin adıdır oruç.
Maddeyi paylaşmanın bir diğer adıdır oruç.
Öfkeyi kontrol edip, sevgiyi yeşerten diğer tabirle herkese rahmet nazarıyla bakmanın adıdır oruç.
Ahlakımızın güzelleştiği, kötülüklerden korunduğumuz, merhamet duygularımızın tavan yaptığı, sosyal paylaşımın yaygınlaşmasının vesilesidir oruç.
Oruç sağlıktır, sabırdır, nimettir, paylaşmaktır, yardımlaşmaktır, en acizlerin hali ile hallenmektir.
İşte bu orucun tutulduğu ay, Ramazandır ve Ramazana veda ediyoruz. Biz Ramazandan razıyız. İstiyor ve umut ediyoruz ki Ramazan da bizden razı ve hoşnut olarak ayrılsın.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.v) bir keresinde minbere çıkarken bir adım attı âmin, dedi. Bir adım daha attı, âmin, dedi. Bir adım daha attı, âmin dedi.
Hutbesi bittikten sonra: "Ya Resûlullah! Minbere çıktığınız zaman 'âmin' dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular.
Buyurdu ki: "Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara âmin dedim.
1- Cebrail (a.s.), 'Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!' dedi, ben de âmin dedim.
2- Cebrail (a.s.), 'Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun! Onun burnu yere sürünsün!' dedi. Ben de ona âmin dedim.
3- Cebrail (a.s.), 'Ramazana eriştiği halde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula! Burnu yerde sürtsün!' diye dua etti. Ben de ona âmin dedim."
Oldu ya! Nefsimize aldandık veya cahilliğimizden kıymetini bilemedik ve Ramazanın, orucun hakkını veremedik. Ne yapmamız lazım?
Evet, Ramazan ayı bitti ama Allah'ın rahmeti bitmez. Tövbe kapısı o son nefese kadar hep açıktır.
Yeter ki o rahmete el uzatma, ulaşma gayretimiz olsun ve de tövbe kapısını ısrarla çalma gayretimiz. Akıllı olan kişi ne yapar? Hemen, şu anda o kapıya koşar.
Yüce Allah'ın (c.c) şu uyarısını da hiç unutmamamız lazımdır; "Makbul olan tövbe, kötülükleri yapıp yapıp da, onlardan herhangi birine ölüm gelince 'Ben şimdi gerçekten tövbe ettim' diyenlerin tövbesi değildir." (Nisa, 18).
Diğer taraftan yüzlerce ayet ve hadislerde af vurgusu, mağfiret vurgusu, umut vurgusu vardır.
"De ki: Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." (Zümer, 53)
"Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Maide, 39)
"Hala Allah'a tövbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemeyecekler mi? Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir." (Maide, 74)
Peygamberimiz (s.a.a.v) buyurdu ki: "Bir kul günah işledi ve 'Ya Rabbi günahımı affet!' dedi. Hak Teala da, 'Kulum bir günah işledi, arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve 'Ey Rabbim günahımı affet!' der.
Allah Teala Hazretleri de, 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve 'Ey Rabbim beni affeyle!' der. Allah Teala da 'Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muaheze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!' buyurdu."
Bu noktadan sonra sözü erbabına bırakıyorum:
Prof. Dr. Haydar Baş hocamın bazı eserlerinden derlediğim notlar şöyle:
"Tövbe edip Allah'a (c.c) yönelelim. Rızık bir gölgedir, sen onu bıraksan da o, seni bırakmaz. Arkasından koşarsan tutamazsın ama yürürsen o, seni takip eder. O halde çalışacaksın ve nefsini aradan çıkaracaksın…" (Mektubat, s.163)
"Kul hiçbir şart ve hiçbir halde Rabbinin mağfiret eşiğinden ayrılmamalıdır. Ne affedilmişliğin getireceği şımarıklık ve gevşeklik, nede bağışlanma ümidinin yokluğuyla gelecek olan küskünlük ve Hakk'a dargınlık çıkış yolu değildir, çıkmaz sokaktır.
Bu sebeple kul tövbeye sarılmalı ve her dem Rabbinin rahmet kapısını güzel amellerle, rahmeti celbedecek samimi ve ihlaslı gayretlerle çalmalıdır. Asla ümidini yitirmemelidir. Zira ancak kâfir olan Hak'tan ümidini yitirir." (İman ve İnsan, s.85)
Hem 'Seyyid' hem de 'Şerif' olan, Ehl-i Beyt yareni, evliyaların en büyüğü Abdülkadir Geylani Hazretleri de şöyle der:
"Ey evlat! Allah'ın rahmeti boldur, ümit kesme, herkese yeter, sana da yeter. Yaptığın günah kirini yıka. Tövbe suyu ile olsun, gözyaşı ile olsun… Din libası kirden böyle kurtulur. Tövbe üzerinde dur, ihlâsı bırakma…
Her yediğin ve içtiğin şeye iki şahit bul; biri kitap, diğeri sünnet olsun… Gece odun toplayan gibi olmayı isteme. Elini attığın zaman ne alacağını bil. Başvurduğun nesneyi de bil. Hakk'a mı koşuyorsun, yoksa halka mı?" (İlahi Armağan, s.92)
"Tövbe bir kuvvettir. Her iyiliğin kalbi sayılır… Tövbe yapıldığı zaman nefsin, şeytanın, kötü arkadaşların saltanatı yıkılır. Onlara harcanan kuvvet gözüne ve kalbine gelir. Tövbe ile varlığın kuvvet bulur. İç âlemin temizlenir…
Kalbini düzelt. Dünya bütün varlığı ile sana gelir. Sen, onda hoş kalırsın. Halk tümü ile sana uyar. Gelmiş ve gelecek hiçbir şey sana zarar veremez. Mevla'nın kapısından seni alamaz. Çünkü sen, O'nunlasın. Yalnız O'na dönmüş ve O'nun emirlerini gözetiyorsun…" (İlahi Armağan, s.144)
"Tövbe etmek iş değil; asıl iş onu bozmamaktır. Bir ağacı sadece dikmek marifet sayılmaz. Asıl marifet onu yetiştirip, meyvesini almaktır. Bunu yapmaya çalış…" (İlahi Armağan sh:51)
"İman sahibi evvela içini tamir eder. İşin ilki oradan başlar. Sonra dış âlemine bakar. İman sahibi yaptığı binanın içini süsler, sonra kapısını güzelleştirir. İçi harap olunca, kapının güzel olması neye yarar? İçinde bulunan kıymete göre kapıya önem verilir. İçi boş olunca, güzelde olsa o kapıyı kim çalar? İçinde güzellik bulunan çirkin kapıyı herkes çalar…" (İlahi Armağan, s.68)
"Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O'nun taatına koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun razı olun. Gerek size, gerek başkasına bu yolda her ne ki geldi uhdenize dü-şen razı olmaktır, teslim olmaktır…" (İlahi Armağan, s.19)
"Ey evlat! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan. Önce uyur görün sonra tam uykuya dalar, hakikate eresin. Kurtuluş yolunu gözeterek kulluğa devam et. Böyle devam ettikçe iyilikler akar, gelir. Yazılandan gayrı gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeylerde gelebilir. Tam arzu ettiğinde gelir. Hepsini hoş gör…" (İlahi Armağan, s.21)
"Elindeki silah takva ve tevhit olsun. Yalnız halinde şüpheli iş tutma. Allah'tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek senin askerlerindir. İşte silah, işte asker. Kumanda edebilirsen ne ala yoksa yanarsın." (İlahi Armağan, s.24)
"Ey Evlat! Başına bir iş gelecek olursa sabır eli karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse şükür eli al. Bu hale geldiğin zaman en güzel şeyi bulmuş olursun." (İlahi Armağan, s.25)
"Ey evlat! Başkası dürtmeden kendiliğinden uyan. Acıyı görmeden gözlerini aç. Din sahibi ol. Dindar kişilerle bulun. İnsan olan onlardır. Akıllı onlara denir. İnsanların en üstünü ve aklı toplu olanı Allah'a (c.c) uyandır. En cahili ve aklı perişan olanı ise O'na isyan bayrağı çekendir…" (İlahi Armağan, s.56)
Bugün bayram. Niçin bayram yapıyoruz? Ramazan ayı bittiği, artık oruç tutma mecburiyetinde olmadığımız için mi?
Hayır. Rabbimizin, "oruç tutun" emrini yerine getirdiğimiz, verdiğimiz sözü tuttuğumuz için bayram ediyoruz.
Oruç bütün ibadetler gibi çok kıymetli. Aynı zamanda da çok özel. Öyle ki Hz. Âdem'den bu tarafa bütün iman ehline oruç emredilmiş ve tutulmuştur. "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı." (Bakara, 183)
Diğer taraftan ayetlerden ve hadislerden anladığım kadarıyla, insanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Yüce Allah'ın (c.c) "Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim" dediği ibadettir oruç.
Başlı başına Allah'ı hatırlatan bir zikirdir oruç.
Nefsin bütün güç ve imkanlarıyla hücumu karşısında dik durabilmenin adıdır oruç.
Helal ile imtihanın, helalden bilerek, isteyerek uzak durmanın adıdır oruç.
Maddeye aldanmamanın, sırt dönmenin, her türlü lezzete, iştaha hadi oradan, diyebilmenin adıdır oruç.
Maddeyi paylaşmanın bir diğer adıdır oruç.
Öfkeyi kontrol edip, sevgiyi yeşerten diğer tabirle herkese rahmet nazarıyla bakmanın adıdır oruç.
Ahlakımızın güzelleştiği, kötülüklerden korunduğumuz, merhamet duygularımızın tavan yaptığı, sosyal paylaşımın yaygınlaşmasının vesilesidir oruç.
Oruç sağlıktır, sabırdır, nimettir, paylaşmaktır, yardımlaşmaktır, en acizlerin hali ile hallenmektir.
İşte bu orucun tutulduğu ay, Ramazandır ve Ramazana veda ediyoruz. Biz Ramazandan razıyız. İstiyor ve umut ediyoruz ki Ramazan da bizden razı ve hoşnut olarak ayrılsın.
Peygamber Efendimiz (s.a.a.v) bir keresinde minbere çıkarken bir adım attı âmin, dedi. Bir adım daha attı, âmin, dedi. Bir adım daha attı, âmin dedi.
Hutbesi bittikten sonra: "Ya Resûlullah! Minbere çıktığınız zaman 'âmin' dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular.
Buyurdu ki: "Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara âmin dedim.
1- Cebrail (a.s.), 'Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!' dedi, ben de âmin dedim.
2- Cebrail (a.s.), 'Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun! Onun burnu yere sürünsün!' dedi. Ben de ona âmin dedim.
3- Cebrail (a.s.), 'Ramazana eriştiği halde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula! Burnu yerde sürtsün!' diye dua etti. Ben de ona âmin dedim."
Oldu ya! Nefsimize aldandık veya cahilliğimizden kıymetini bilemedik ve Ramazanın, orucun hakkını veremedik. Ne yapmamız lazım?
Evet, Ramazan ayı bitti ama Allah'ın rahmeti bitmez. Tövbe kapısı o son nefese kadar hep açıktır.
Yeter ki o rahmete el uzatma, ulaşma gayretimiz olsun ve de tövbe kapısını ısrarla çalma gayretimiz. Akıllı olan kişi ne yapar? Hemen, şu anda o kapıya koşar.
Yüce Allah'ın (c.c) şu uyarısını da hiç unutmamamız lazımdır; "Makbul olan tövbe, kötülükleri yapıp yapıp da, onlardan herhangi birine ölüm gelince 'Ben şimdi gerçekten tövbe ettim' diyenlerin tövbesi değildir." (Nisa, 18).
Diğer taraftan yüzlerce ayet ve hadislerde af vurgusu, mağfiret vurgusu, umut vurgusu vardır.
"De ki: Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." (Zümer, 53)
"Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Maide, 39)
"Hala Allah'a tövbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemeyecekler mi? Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir." (Maide, 74)
Peygamberimiz (s.a.a.v) buyurdu ki: "Bir kul günah işledi ve 'Ya Rabbi günahımı affet!' dedi. Hak Teala da, 'Kulum bir günah işledi, arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve 'Ey Rabbim günahımı affet!' der.
Allah Teala Hazretleri de, 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve 'Ey Rabbim beni affeyle!' der. Allah Teala da 'Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muaheze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!' buyurdu."
Bu noktadan sonra sözü erbabına bırakıyorum:
Prof. Dr. Haydar Baş hocamın bazı eserlerinden derlediğim notlar şöyle:
"Tövbe edip Allah'a (c.c) yönelelim. Rızık bir gölgedir, sen onu bıraksan da o, seni bırakmaz. Arkasından koşarsan tutamazsın ama yürürsen o, seni takip eder. O halde çalışacaksın ve nefsini aradan çıkaracaksın…" (Mektubat, s.163)
"Kul hiçbir şart ve hiçbir halde Rabbinin mağfiret eşiğinden ayrılmamalıdır. Ne affedilmişliğin getireceği şımarıklık ve gevşeklik, nede bağışlanma ümidinin yokluğuyla gelecek olan küskünlük ve Hakk'a dargınlık çıkış yolu değildir, çıkmaz sokaktır.
Bu sebeple kul tövbeye sarılmalı ve her dem Rabbinin rahmet kapısını güzel amellerle, rahmeti celbedecek samimi ve ihlaslı gayretlerle çalmalıdır. Asla ümidini yitirmemelidir. Zira ancak kâfir olan Hak'tan ümidini yitirir." (İman ve İnsan, s.85)
Hem 'Seyyid' hem de 'Şerif' olan, Ehl-i Beyt yareni, evliyaların en büyüğü Abdülkadir Geylani Hazretleri de şöyle der:
"Ey evlat! Allah'ın rahmeti boldur, ümit kesme, herkese yeter, sana da yeter. Yaptığın günah kirini yıka. Tövbe suyu ile olsun, gözyaşı ile olsun… Din libası kirden böyle kurtulur. Tövbe üzerinde dur, ihlâsı bırakma…
Her yediğin ve içtiğin şeye iki şahit bul; biri kitap, diğeri sünnet olsun… Gece odun toplayan gibi olmayı isteme. Elini attığın zaman ne alacağını bil. Başvurduğun nesneyi de bil. Hakk'a mı koşuyorsun, yoksa halka mı?" (İlahi Armağan, s.92)
"Tövbe bir kuvvettir. Her iyiliğin kalbi sayılır… Tövbe yapıldığı zaman nefsin, şeytanın, kötü arkadaşların saltanatı yıkılır. Onlara harcanan kuvvet gözüne ve kalbine gelir. Tövbe ile varlığın kuvvet bulur. İç âlemin temizlenir…
Kalbini düzelt. Dünya bütün varlığı ile sana gelir. Sen, onda hoş kalırsın. Halk tümü ile sana uyar. Gelmiş ve gelecek hiçbir şey sana zarar veremez. Mevla'nın kapısından seni alamaz. Çünkü sen, O'nunlasın. Yalnız O'na dönmüş ve O'nun emirlerini gözetiyorsun…" (İlahi Armağan, s.144)
"Tövbe etmek iş değil; asıl iş onu bozmamaktır. Bir ağacı sadece dikmek marifet sayılmaz. Asıl marifet onu yetiştirip, meyvesini almaktır. Bunu yapmaya çalış…" (İlahi Armağan sh:51)
"İman sahibi evvela içini tamir eder. İşin ilki oradan başlar. Sonra dış âlemine bakar. İman sahibi yaptığı binanın içini süsler, sonra kapısını güzelleştirir. İçi harap olunca, kapının güzel olması neye yarar? İçinde bulunan kıymete göre kapıya önem verilir. İçi boş olunca, güzelde olsa o kapıyı kim çalar? İçinde güzellik bulunan çirkin kapıyı herkes çalar…" (İlahi Armağan, s.68)
"Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O'nun taatına koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun razı olun. Gerek size, gerek başkasına bu yolda her ne ki geldi uhdenize dü-şen razı olmaktır, teslim olmaktır…" (İlahi Armağan, s.19)
"Ey evlat! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan. Önce uyur görün sonra tam uykuya dalar, hakikate eresin. Kurtuluş yolunu gözeterek kulluğa devam et. Böyle devam ettikçe iyilikler akar, gelir. Yazılandan gayrı gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeylerde gelebilir. Tam arzu ettiğinde gelir. Hepsini hoş gör…" (İlahi Armağan, s.21)
"Elindeki silah takva ve tevhit olsun. Yalnız halinde şüpheli iş tutma. Allah'tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek senin askerlerindir. İşte silah, işte asker. Kumanda edebilirsen ne ala yoksa yanarsın." (İlahi Armağan, s.24)
"Ey Evlat! Başına bir iş gelecek olursa sabır eli karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse şükür eli al. Bu hale geldiğin zaman en güzel şeyi bulmuş olursun." (İlahi Armağan, s.25)
"Ey evlat! Başkası dürtmeden kendiliğinden uyan. Acıyı görmeden gözlerini aç. Din sahibi ol. Dindar kişilerle bulun. İnsan olan onlardır. Akıllı onlara denir. İnsanların en üstünü ve aklı toplu olanı Allah'a (c.c) uyandır. En cahili ve aklı perişan olanı ise O'na isyan bayrağı çekendir…" (İlahi Armağan, s.56)
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024