Her zaman ifade ettiğimiz gibi, ABD Ortadoğu’da hedeflerine ulaşabilmek için başını Türkiye ve İran’ın çektiği bir Şii-Sünni gerginliği planlıyor.
Büyük İsrail Devletini kurma amacı taşıyan Büyük Ortadoğu Projesi’nin önündeki en büyük engelden biri İran diğeri ise Türkiye’dir.
Türkiye her ne kadar sahip olduğu taşeron siyaset ve uyuyan millet ile BOP’un en büyük destekçilerinden olarak gözükse de batılı ülkeler için her an uyanabilecek bir dev olarak görülmektedir.
Bu gerçeği, siyasilerimizin her türlü taşeronluğuna rağmen, verilen talimatları fazlasıyla yerine getirmelerine rağmen, hala AB kapılarında süründürülmemizden, askerimizin başına çuval geçirilmesinden, Türkiye’de kurulan füze kalkanının düğmesinin Almanya’da olmasından, Türkiye’nin her sahada yalnız bırakılmasından ve daha birçok hadiseden anlayabilirsiniz.
ABD ve yandaşları, bölgenin iki kadim milletinin oluşturduğu Türkiye ve İran’ın durup dururken kapıştırılamayacağını biliyorlar, bundan dolayı bu çatışmanın zemin bulması için gayret ettiklerini görmekteyiz.
İran’ın bu noktadaki duruşu belli olduğu için, provokasyonlar maalesef hep Türkiye üzerinden oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bunların bir kısmını sıralamaya çalışalım.
ABD ve İsrail, İran’la ilgili taviz taleplerini hep Türk siyasiler vasıtasıyla İranlı yetkililere ulaştırdılar. Siyasilerimiz adeta ABD elçisi gibi davrandı.
İran’ı tehdit eden ve de hedefleyen füze kalkanının beyni olan radar sistemi birçok seçenek varken, Türkiye’ye, Malatya Kürecik’e yerleştirildi. Şu sıralar hazır halde, kıvılcımların aleve dönüşmesini bekliyor.
ABD, Türkiye’yi yine aynı hedef için Suriye bataklığına çekti. Suriye’nin Şii olduğu vurgulandı, Türkiye ise Sünni alemin temsilcisi olarak lanse edildi. Türkiye’nin taşeron siyasileri Suriyeli idarecileri eleştirirken Nusayri yani Arap Alevisi oldukları için eleştirdikleri ön plana çıkartıldı. Hedefte yine Şii-Sünni çatışmasının kıvılcımının körüklenmesi vardı.
Irak’la aramızda çıkartılan suni gerilim de yine aynı hedefi taşımaktadır. Türkiye’nin Sünni Başbakanı ile Irak’ın Şii Başbakanı arasında suni bir gerilim oluşturuldu. Bazı katliamlara imza atmış olan Haşimi ise sırf Sünni olduğu için Irak’a teslim edilmedi. Veya böyle bir görüntü oluşturulmak istendi.
Ve son olarak Yemen’e Türk gemisiyle gönderilen 3 bin silahın açığa çıkması hadisesi… Görünüşte bu silahlar, Yemen’in Sünni idaresine, Şii muhalefeti bastırması için gönderiliyordu.
Daha birçok hadiseyi örnek olarak vermek mümkündür. Hepsinin ortak noktası suni olması ve ABD ve yandaşları tarafından planlanmış olmasıdır.
Şii-Sünni-Alevi hepsi Müslüman’dır, kardeştir, ayrısı gayrisi yoktur.
ABD ve yandaşları bu gerçeği bildikleri için sabırsızlanmaktadır, suni hadiselerle bu çatışmanın zeminini oluşturmaya çalışmaktadır, ama hala başaramamıştır ve Allah’ın izniyle başaramayacaktır da…
Sünni dünyadan çıkmış olan Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt aşkıyla yazmış olduğu külliyat ve yapılan Ehl-i Beyt kurultayları, Alevi, Sünni, Şii, Caferi bütün mü’minleri Ehl-i Beyt çatısı altında toplamıştır.
Bu gelişmeler, Türk milletini ve İslam dünyasını bir plan çerçevesinde bölüp parçalamak isteyenlerin oyunlarını bozmuştur.
Adamlar, bir çatışma beklerlerken tam tersine daha fazla kucaklaşmaya şahit olmuşlardır. Bu da Cenab-ı Hakk’ın büyük bir lütfudur.
Büyük İsrail Devletini kurma amacı taşıyan Büyük Ortadoğu Projesi’nin önündeki en büyük engelden biri İran diğeri ise Türkiye’dir.
Türkiye her ne kadar sahip olduğu taşeron siyaset ve uyuyan millet ile BOP’un en büyük destekçilerinden olarak gözükse de batılı ülkeler için her an uyanabilecek bir dev olarak görülmektedir.
Bu gerçeği, siyasilerimizin her türlü taşeronluğuna rağmen, verilen talimatları fazlasıyla yerine getirmelerine rağmen, hala AB kapılarında süründürülmemizden, askerimizin başına çuval geçirilmesinden, Türkiye’de kurulan füze kalkanının düğmesinin Almanya’da olmasından, Türkiye’nin her sahada yalnız bırakılmasından ve daha birçok hadiseden anlayabilirsiniz.
ABD ve yandaşları, bölgenin iki kadim milletinin oluşturduğu Türkiye ve İran’ın durup dururken kapıştırılamayacağını biliyorlar, bundan dolayı bu çatışmanın zemin bulması için gayret ettiklerini görmekteyiz.
İran’ın bu noktadaki duruşu belli olduğu için, provokasyonlar maalesef hep Türkiye üzerinden oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bunların bir kısmını sıralamaya çalışalım.
ABD ve İsrail, İran’la ilgili taviz taleplerini hep Türk siyasiler vasıtasıyla İranlı yetkililere ulaştırdılar. Siyasilerimiz adeta ABD elçisi gibi davrandı.
İran’ı tehdit eden ve de hedefleyen füze kalkanının beyni olan radar sistemi birçok seçenek varken, Türkiye’ye, Malatya Kürecik’e yerleştirildi. Şu sıralar hazır halde, kıvılcımların aleve dönüşmesini bekliyor.
ABD, Türkiye’yi yine aynı hedef için Suriye bataklığına çekti. Suriye’nin Şii olduğu vurgulandı, Türkiye ise Sünni alemin temsilcisi olarak lanse edildi. Türkiye’nin taşeron siyasileri Suriyeli idarecileri eleştirirken Nusayri yani Arap Alevisi oldukları için eleştirdikleri ön plana çıkartıldı. Hedefte yine Şii-Sünni çatışmasının kıvılcımının körüklenmesi vardı.
Irak’la aramızda çıkartılan suni gerilim de yine aynı hedefi taşımaktadır. Türkiye’nin Sünni Başbakanı ile Irak’ın Şii Başbakanı arasında suni bir gerilim oluşturuldu. Bazı katliamlara imza atmış olan Haşimi ise sırf Sünni olduğu için Irak’a teslim edilmedi. Veya böyle bir görüntü oluşturulmak istendi.
Ve son olarak Yemen’e Türk gemisiyle gönderilen 3 bin silahın açığa çıkması hadisesi… Görünüşte bu silahlar, Yemen’in Sünni idaresine, Şii muhalefeti bastırması için gönderiliyordu.
Daha birçok hadiseyi örnek olarak vermek mümkündür. Hepsinin ortak noktası suni olması ve ABD ve yandaşları tarafından planlanmış olmasıdır.
Şii-Sünni-Alevi hepsi Müslüman’dır, kardeştir, ayrısı gayrisi yoktur.
ABD ve yandaşları bu gerçeği bildikleri için sabırsızlanmaktadır, suni hadiselerle bu çatışmanın zeminini oluşturmaya çalışmaktadır, ama hala başaramamıştır ve Allah’ın izniyle başaramayacaktır da…
Sünni dünyadan çıkmış olan Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt aşkıyla yazmış olduğu külliyat ve yapılan Ehl-i Beyt kurultayları, Alevi, Sünni, Şii, Caferi bütün mü’minleri Ehl-i Beyt çatısı altında toplamıştır.
Bu gelişmeler, Türk milletini ve İslam dünyasını bir plan çerçevesinde bölüp parçalamak isteyenlerin oyunlarını bozmuştur.
Adamlar, bir çatışma beklerlerken tam tersine daha fazla kucaklaşmaya şahit olmuşlardır. Bu da Cenab-ı Hakk’ın büyük bir lütfudur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Hazar'dan Akdeniz'e ABD güdümlü Türkiye-İsrail işbirliğinin taşları mı döşeniyor? / 15.11.2025
- Türkiye’de suçlardaki artış, küresel raporlara yansıdı / 14.11.2025
- Atatürk’e sevgi arttıkça, birileri kuduruyor! / 13.11.2025
- SDG mi Şam'a entegre olacak, yoksa Şam mı SDG'ye? / 12.11.2025
- Atatürk'ü anmaktan ziyade ANLAMAK lazım / 11.11.2025
- Her gün 1 kadın cinayete kurban gidiyor / 08.11.2025
- Ekümenikliğe uygun bir Ruhban Okulu planı / 06.11.2025
- Vatandaşların mağduriyeti, rantiyenin kazancı oluyor / 05.11.2025
- ABD Büyükelçisi'nden 'Türkiye-İsrail işbirliği' vurgusu / 04.11.2025
- İmralı ile müzakere süreci: Hayallere karşılık, gerçek tavizler / 01.11.2025
- Türkiye’de suçlardaki artış, küresel raporlara yansıdı / 14.11.2025
- Atatürk’e sevgi arttıkça, birileri kuduruyor! / 13.11.2025
- SDG mi Şam'a entegre olacak, yoksa Şam mı SDG'ye? / 12.11.2025
- Atatürk'ü anmaktan ziyade ANLAMAK lazım / 11.11.2025
- Her gün 1 kadın cinayete kurban gidiyor / 08.11.2025
- Ekümenikliğe uygun bir Ruhban Okulu planı / 06.11.2025
- Vatandaşların mağduriyeti, rantiyenin kazancı oluyor / 05.11.2025
- ABD Büyükelçisi'nden 'Türkiye-İsrail işbirliği' vurgusu / 04.11.2025
- İmralı ile müzakere süreci: Hayallere karşılık, gerçek tavizler / 01.11.2025

















































































