Ülkemizde dolara ve ithalata bağımlı yanlış ekonomi politikaları sebebiyle fahiş bir şekilde artan maliyetler üretim ve ticaret şartlarını zorlaştırıyor, şirketlerin patır patır dökülmesine neden oluyor.
Elbette ki şirketler kepenk kapatınca, işsizler ordusuna yenileri ilave oluyor.
Diyeceksiniz ki kurulan şirketler de var; tamam da, hükümetlerin görevi şirket kuruluşlarının önünü açmak kadar, bu şirketlerin kapanmamasını sağlamak…
Hükümet iktidar koltuğuna oturduğu andan itibaren hiçbir şirketin kapanmaması, hiçbir vatandaşın işsiz kalmaması için politika üretmesi, projeler sunması gerekiyor.
Şirket kuruluşlarını göstererek şirket kapanışlarının üstünü örtemezsiniz, işe alınanları göstererek, işsiz kalan milyonları göz ardı edemezsiniz.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 2022 yılı Ağustos ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini açıkladı.
Buna göre, Ağustos ayında geçen yılın aynı ayına göre kapanan şirket sayısı yüzde 29 arttı. Ağustos'ta sadece 1 ayda 1784 adet şirket kepenk kapattı.
2022 yılının ilk 8 ayında ise, geçen yılın aynı dönemine göre kurulan şirket sayısı yüzde 23.3 oranında artarken, kapanan şirket sayısı yüzde 70.2 oranında arttı.
İlk 8 ayda kepenk kapatan şirket sayısı 13 bin 798'e yükseldi.
Gelelim işsizlik verilerine…
Her ne kadar resmi işsizlik azalıyor şeklinde açıklansa da, yine resmi bir kurum olan İŞKUR'a yapılan işsizlik ödeneği başvurularında ciddi bir artış yaşanıyor.
2022 yılının ilk 8 ayında işten çıkartılan ve işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 1 milyon 105 bin 947 oldu. Buna göre, 8 aylık dönemde her ay 138 bin 243, her gün de 4 bin 608 vatandaşımız işsiz kaldı.
Peki, bu işten çıkartılan ve işsizlik ödeneğine başvuran 1 milyon 105 bin 947 vatandaşımızın ne kadarı bu ödenekten istifade edebildi?
Sadece 538 bin 798'i… Yarısı bile değil!
İnsanlar iş bulmak akın akın büyük şehirlere göç ediyorlar ama resmi rakamlara göre en fazla işten çıkartmalar büyük şehirlerde yaşanıyor.
Bu yıl Ocak-Ağustos döneminde en çok işten atılmaların yaşandığı şehir 236 bin 400 kişi ile İstanbul; İstanbul'u 73 bin 440 kişi ile Ankara ve 58 bin 121 işten atılmayla İzmir izledi. Sanayinin yoğun olduğu Bursa'da 47 bin 84 kişi işten atılırken, Kocaeli'de işten atılanların sayısı 30 bin 718 olarak kayıtlara geçti.
Şu bir gerçek ki, üretim ve pazar koşulları iyileştirilmeden, cazip hale getirilmeden bu tablonun değişmesi, olumluya dönmesi mümkün değildir.
Üretim koşullarının düzeltilmesinin, bankalar arası işlemlerde kullanılan politika faizinin düşürülmesi ile bir alakası yoktur. Bunun şirketlere ve vatandaşa bir faydası yoktur. Politika faizinin düşürülmesi sadece bankaların kârını artırmaktadır.
Üretimin teşvik edilmesi için üreticilerin daha düşük maliyetle finansa ulaşması gerekmektedir. Üreticiler daha uygun ve istikrarlı bir fiyatla hammaddeye ve enerjiye ulaşabilmelidir. Ürününü üreten üreticinin, bu ürününü tüketiciye ulaştırabilmesi için daha uygun nakliye maliyetleri olmalıdır.
Ve her şeyden önemlisi, üretici bu ürününü tüketilsin diye üretmektedir, yani ürününü talep edecek cazip bir pazara ihtiyacı vardır.
Bugün Türkiye'de üreticiler, MB politika faizini indirmesine rağmen yüzde 40-50'lerden daha aşağıya faizle borç bulamamaktadır. Üreticinin kullandığı hammadde ithal, enerji ithal ve bütün bunlar dolar kuruna endeksli… Dünyada yaşanan küresel riskler sebebiyle hammadde ve enerji fiyatları sürekli yukarı yönlü dalgalanmaktadır. Ülkemizde dolar kuru ise yeni yeni rekorlar kırmaktadır.
Üreticiler, yaşanan bütün bu gelişmeler sebebiyle maliyet hesabı yapamamaktadır. Dışa bağımlı sürekli istikrarsızlık üreticiyi sürekli endişelendirmektedir. Üreticiler, yaşanan istikrarsızlık sebebiyle sattığı ürünün yerine yenisini koyamamaktadır. Artan maliyetler, ancak sermaye artırımıyla ya da daha fazla borçlanarak üretmeyi mecbur bırakmaktadır.
Ülkemizde pazar ortamı da oldukça sağlıksızdır. İç pazar, vatandaşlarımızın yüzde 90'ından fazlasının açlık ve yoksulluk sınırı altında bir maaşa talim etmesi sebebiyle bitmiş vaziyettedir. TL'nin değer kaybı sebebiyle ülkemize alışveriş yapmaya gelen yabancılar büyük bir nimetmiş gibi sergilenmektedir ama aslında bu uçurumdan önceki son virajdır.
Bir hükümetin hedefi, Bulgar'ın, Yunan'ın, Gürcü'nün, İranlının, İngiliz'in, Fransız'ın, Suriyelinin karnını doyurmak değil, kendi vatandaşlarının karnını doyurmak, sırtını giydirmektir. Bunu sağlamayan iktidar o koltuğu asla hak etmiyordur. Üstelik yabancılardan oluşan iç pazar, saman alevi gibidir, bunun üzerine yatırım yaparsanız yaya kalırsınız.
Şirketlerin kapanmasını, işsizliğin tırmanmasını istemiyorsak, ülkemizde üretim-tüketim dengesinin sağlanmasını istiyorsak, bunun dünyadaki tek ekonomik formülü Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, sistem değişmeden sorunlar çözülmez, kokuşmuş, demode olmuş kapitalist sistemin bir kenara konulup, acilen Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması lazım.
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025