Geçen hafta namaz hakkında iki yazı yazdım. Namaz öyle bir umman ki iç iç bitmez. Haliyle kalıba da sığmaz. Ancak yaşanarak anlaşılır herhalde?
Allah (c.c.) namazı müminlerin vasfı olarak tabir ediyor ve "Ve beni hatırlamak için namaz kıl." (Taha Suresi 14) diye de emrediyordu.
Peygamberimiz (s.a.a) 'namaz dinin direğidir ve namazı kılmayan dinini yıkmış olur', diyordu.
Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş namazı, 'Allah (c.c.) sohbettir' diyordu.
Ebu Hanife Hazretlerinin namaz hakkında sorulan bir soruya verdiği cevap her daim beynimde çınlar.
'Namaz kılmayan kafir olur mu' diye soruyorlar. Ebu Hanife, 'hayır, olmaz. Ama kafirler namaz kılmaz' diye cevaplandırıyor.
Geçen yine namaz hakkında bir şeyler okurken Hz. Peygamberin bir sözü çıktı karşıma; "Namaz, gözümün nurudur"
'Göz nuru' tabirini devamlı kullanırız. En çok değer verdiklerimiz için 'gözümün nuru' deriz. Birde asıl mahiyeti var. Gözde görmeyi sağlayan nurdur. Gözde nur olmasa o göz kördür. Hani 'gözünün nuru sönmüş' derler ya! İşte o meal.
Peygamberimiz, 'Namaz, gözümün nurudur' buyurdu. Aklıma şöyle bir soru geldi; O halde namaz kılmayan kördür, manen önünü göremez.
Peki, akıllı bir insan kendi gözünü çıkarır, dünyasını karartır mı? Ya en değerli şeyi ortalıkta bırakır, terk eder mi? Akıllı olan yapmaz.
Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki; "Kim ki, namazlarını terk ederek Allah'a kavuşmuş olursa, Allah (c.c) onun hasenatından hiç birine kıymet verilmez." (İmam Gazali Kalplerin Keşfi sh:328)
Hem bu konu aklımızda kalması, hem namazı nasıl kılmalıyız, sorusuna cevap olması, hem de dostlarımızla paylaşmamız için ibretlik bir hikaye aktarayım;
"Herkesin deli diye tanıdığı bir zat camiye girer, şaşkın gözlerle etrafı süzer. Her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.
Eğilip, kalktıkça yere düşen odunlarlardan, cemaat rahatsız olur. Namaz bitince cemaat homurdanmaya başlar. İmam homurdanmanın farkındadır.
İmam, delinin (!) yanına gelir ve yumuşak bir edayla; "Oğlum böyle namaz mı olur, sen ne yaptın? Hem kendini, hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel, olur mu?" der.
Deli (!) üzülmüştür. İmama der ki; "Âdetiniz böyle değil mi?"
"Ne âdeti?" der, Hoca. (Cemaatte bu olayı izlemektedir)
Deli der ki; "Hocam, ben namaz kılmak için girdim camiye. Şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir. Ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!" der.
Hoca şaşırır: "Benim sırtımda da mı var?" der. "Evet" der, deli; "Hepinizin sırtı yüklü!" Bu muhabbete cemaat ise hafiften "deli işte!" deyip, bıyık altından gülüşüyormuş.
Deli, cemaati işaret ederek, "bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..." diye gördüklerini tek tek anlatmış.
Herkes şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Çünkü dediklerinin hepsi doğrudur. Kimi doğacak çocuğunu, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği, biri sevdiği kadını, diğeri bakıma muhtaç annesini düşünüyordu namazda.
Hoca; "Peki, söyle bakalım bende ne vardı?" der.
O da der ki: "Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
Meğerse hocanın ineği hastaymış, "öldü mü ölecek mi?" diye düşünürmüş namazda.
İnşallah bizde namaz delisi olur, bu deli gibi görürüz?.
Allah (c.c.) namazı müminlerin vasfı olarak tabir ediyor ve "Ve beni hatırlamak için namaz kıl." (Taha Suresi 14) diye de emrediyordu.
Peygamberimiz (s.a.a) 'namaz dinin direğidir ve namazı kılmayan dinini yıkmış olur', diyordu.
Muhterem Hocam Prof. Dr. Haydar Baş namazı, 'Allah (c.c.) sohbettir' diyordu.
Ebu Hanife Hazretlerinin namaz hakkında sorulan bir soruya verdiği cevap her daim beynimde çınlar.
'Namaz kılmayan kafir olur mu' diye soruyorlar. Ebu Hanife, 'hayır, olmaz. Ama kafirler namaz kılmaz' diye cevaplandırıyor.
Geçen yine namaz hakkında bir şeyler okurken Hz. Peygamberin bir sözü çıktı karşıma; "Namaz, gözümün nurudur"
'Göz nuru' tabirini devamlı kullanırız. En çok değer verdiklerimiz için 'gözümün nuru' deriz. Birde asıl mahiyeti var. Gözde görmeyi sağlayan nurdur. Gözde nur olmasa o göz kördür. Hani 'gözünün nuru sönmüş' derler ya! İşte o meal.
Peygamberimiz, 'Namaz, gözümün nurudur' buyurdu. Aklıma şöyle bir soru geldi; O halde namaz kılmayan kördür, manen önünü göremez.
Peki, akıllı bir insan kendi gözünü çıkarır, dünyasını karartır mı? Ya en değerli şeyi ortalıkta bırakır, terk eder mi? Akıllı olan yapmaz.
Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki; "Kim ki, namazlarını terk ederek Allah'a kavuşmuş olursa, Allah (c.c) onun hasenatından hiç birine kıymet verilmez." (İmam Gazali Kalplerin Keşfi sh:328)
Hem bu konu aklımızda kalması, hem namazı nasıl kılmalıyız, sorusuna cevap olması, hem de dostlarımızla paylaşmamız için ibretlik bir hikaye aktarayım;
"Herkesin deli diye tanıdığı bir zat camiye girer, şaşkın gözlerle etrafı süzer. Her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.
Eğilip, kalktıkça yere düşen odunlarlardan, cemaat rahatsız olur. Namaz bitince cemaat homurdanmaya başlar. İmam homurdanmanın farkındadır.
İmam, delinin (!) yanına gelir ve yumuşak bir edayla; "Oğlum böyle namaz mı olur, sen ne yaptın? Hem kendini, hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel, olur mu?" der.
Deli (!) üzülmüştür. İmama der ki; "Âdetiniz böyle değil mi?"
"Ne âdeti?" der, Hoca. (Cemaatte bu olayı izlemektedir)
Deli der ki; "Hocam, ben namaz kılmak için girdim camiye. Şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir. Ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!" der.
Hoca şaşırır: "Benim sırtımda da mı var?" der. "Evet" der, deli; "Hepinizin sırtı yüklü!" Bu muhabbete cemaat ise hafiften "deli işte!" deyip, bıyık altından gülüşüyormuş.
Deli, cemaati işaret ederek, "bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..." diye gördüklerini tek tek anlatmış.
Herkes şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Çünkü dediklerinin hepsi doğrudur. Kimi doğacak çocuğunu, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği, biri sevdiği kadını, diğeri bakıma muhtaç annesini düşünüyordu namazda.
Hoca; "Peki, söyle bakalım bende ne vardı?" der.
O da der ki: "Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
Meğerse hocanın ineği hastaymış, "öldü mü ölecek mi?" diye düşünürmüş namazda.
İnşallah bizde namaz delisi olur, bu deli gibi görürüz?.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025