Ülkemde öyle garip bir siyasi manzara var ki şaşırmamak mümkün değil.
Düzmece ve masa başı bir eylem planı hazırlanıyor ve bu eylem planında bir siyasi parti liderinin iktidar partisini eleştirmesi büyük bir suçmuş gibi, kirli bir organizasyonun bir parçasıymış gibi gösteriliyor.
Bu insanın ihtiyacı olan suyu içmesini, nefes almasını yasaklamak gibi bir şey…
Demokratik ülkelerde siyasi partilerin görevi, millete en iyi hizmetin verilmesi için iktidar koltuğunda oturanların millete yanlış yapmaması için ikaz etmesi, eleştirilmesi, yeri geldiğinde mitinglerle, toplantılarla, seminerlerle bunun tüm millete ilan edilmesidir.
Bu her bir siyasi parti için kanuni bir haktır.
Hiçbir dayanağı olmadan ve iftiradan öteye geçmeyen eylem planında Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof Dr. Haydar Baş’ın ve basın ve yayın kuruluşlarının AKP aleyhinde söylemlerinin artırılması sanki bir projenin parçasıymış gibi ifade edilmiştir.
Yazarlarımızdan Selim Kotil’in de ifade ettiği gibi, Prof. Dr. Haydar Baş bir siyasi parti lideridir; bir lider olarak eğer AKP gibi düşünseydi yeni bir parti kurmaz Numan Kurtulmuş gibi, Süleyman Soylu gibi AKP’ye katılırdı.
Zaten AKP gibi düşünmediği için, AKP’nin icraatlarını tasvip etmediği için bir parti kurdu ve onun genel başkanlığını yürütüyor.
Ve doğal olarak da AKP yanlış politikalar ortaya koyduğu zaman onları eleştiriyor, sadece eleştirmekle de kalmıyor, Bağımsız Türkiye Partisi iktidarda olsaydı şu projeleri hayata geçirirdi diyerek de yol gösteriyor. Esasen Sayın Baş’ın yaptığı siyasi faaliyetler, gerçek bir siyasi iradenin yapması gerekenlerdir.
Sayın Baş, AKP’yi eleştirirken eleştiri yaptığı her hususun çözümünü de sunmaktadır. AKP’ye, “AB bizi almayacak, daha da önemlisi AB üyelik havucuyla bizi uçuruma çekiyor, paramparça yapmak istiyor ve AB asla devam etmeyecek darmadağın olacak” derken, çözüm olarak da AB’nin bize dayattığı politikaları derhal bırakıp milli bir kimlikle milli projelerle ayağa kalkmamız gerektiğini ortaya koyuyor.
Sayın Baş, AKP iktidarına, “Türkiye, stratejik müttefiklikle, BOP eşbaşkanlığıyla, ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu işgaline taşeronluk yapıyor, onların gözü bizim topraklarımızda, yeraltı kaynaklarımızda, onlar bu coğrafyada bir Müslüman Türk’ün dahi yaşamasını istemiyor” derken, çözüm olarak da üzerimizde hesabı olmayan ülkelerle milli çıkarlarımızı dikkate alarak stratejik ilişkiler kurmamız gerektiğini ifade ediyor.
Sayın Baş, “IMF ile Dünya Bankasıyla, AB’den, ABD’den alma akılla, sürdürülebilir borçlanma çıkmazıyla, şirketlerimizi, madenlerimizi peşkeş çekerek bu ülke kalkınamaz” derken, milli bir ekonomiyle, senyoraj gelirimizi devreye koyarak, madenlerimizi devlet–millet ortaklığıyla işleterek, elde edilen gelire millet de ortak edilerek ancak kalkınabileceğimizi ifade ediyor.
Zaten demokratik bir ülkede olması gereken siyaset budur ve Prof. Dr. Haydar Baş millet adına bu vazifeyi en mükemmel şekilde yapmaktadır.
O halde birilerinin iftiralarla yapmak istediği nedir?
Siyasi irade körü körüne öyle bir ABD ve İsrail taşeronluğuna soyunmuştur ki, milletin asla hazmedemeyeceği siyasi, hukuki, ekonomik adımlara, tavizlere imza atmaktadır. Bu tavizler verilirken asla en ufak bir muhalefet, bir eleştiriye tahammülleri yoktur.
Bu yanlışlara dur diyebilen tek iradenin Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu aziz Türk milleti bildiği için ve O’nun etrafında kenetleştiği için ülke üzerinde menfur hesabı olanlar bundan rahatsızlık duymaktadır.
Bu tür iftira dolu planlar ortaya dökülerek Prof. Dr. Haydar Baş’ın ve BTP kadrosunun en doğal hukuki hakkı olan “muhalefet etme” ve “iktidara yol gösterme” hakları engellenmek istenmektedir.
Türkiye, ne bir muz cumhuriyetidir, ne de ABD’nin bir eyaletidir; Türkiye Cumhuriyet Devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Bu tür hukuksuzlukların hesabı millet adına elbette ki sorulacaktır.
Düzmece ve masa başı bir eylem planı hazırlanıyor ve bu eylem planında bir siyasi parti liderinin iktidar partisini eleştirmesi büyük bir suçmuş gibi, kirli bir organizasyonun bir parçasıymış gibi gösteriliyor.
Bu insanın ihtiyacı olan suyu içmesini, nefes almasını yasaklamak gibi bir şey…
Demokratik ülkelerde siyasi partilerin görevi, millete en iyi hizmetin verilmesi için iktidar koltuğunda oturanların millete yanlış yapmaması için ikaz etmesi, eleştirilmesi, yeri geldiğinde mitinglerle, toplantılarla, seminerlerle bunun tüm millete ilan edilmesidir.
Bu her bir siyasi parti için kanuni bir haktır.
Hiçbir dayanağı olmadan ve iftiradan öteye geçmeyen eylem planında Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof Dr. Haydar Baş’ın ve basın ve yayın kuruluşlarının AKP aleyhinde söylemlerinin artırılması sanki bir projenin parçasıymış gibi ifade edilmiştir.
Yazarlarımızdan Selim Kotil’in de ifade ettiği gibi, Prof. Dr. Haydar Baş bir siyasi parti lideridir; bir lider olarak eğer AKP gibi düşünseydi yeni bir parti kurmaz Numan Kurtulmuş gibi, Süleyman Soylu gibi AKP’ye katılırdı.
Zaten AKP gibi düşünmediği için, AKP’nin icraatlarını tasvip etmediği için bir parti kurdu ve onun genel başkanlığını yürütüyor.
Ve doğal olarak da AKP yanlış politikalar ortaya koyduğu zaman onları eleştiriyor, sadece eleştirmekle de kalmıyor, Bağımsız Türkiye Partisi iktidarda olsaydı şu projeleri hayata geçirirdi diyerek de yol gösteriyor. Esasen Sayın Baş’ın yaptığı siyasi faaliyetler, gerçek bir siyasi iradenin yapması gerekenlerdir.
Sayın Baş, AKP’yi eleştirirken eleştiri yaptığı her hususun çözümünü de sunmaktadır. AKP’ye, “AB bizi almayacak, daha da önemlisi AB üyelik havucuyla bizi uçuruma çekiyor, paramparça yapmak istiyor ve AB asla devam etmeyecek darmadağın olacak” derken, çözüm olarak da AB’nin bize dayattığı politikaları derhal bırakıp milli bir kimlikle milli projelerle ayağa kalkmamız gerektiğini ortaya koyuyor.
Sayın Baş, AKP iktidarına, “Türkiye, stratejik müttefiklikle, BOP eşbaşkanlığıyla, ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu işgaline taşeronluk yapıyor, onların gözü bizim topraklarımızda, yeraltı kaynaklarımızda, onlar bu coğrafyada bir Müslüman Türk’ün dahi yaşamasını istemiyor” derken, çözüm olarak da üzerimizde hesabı olmayan ülkelerle milli çıkarlarımızı dikkate alarak stratejik ilişkiler kurmamız gerektiğini ifade ediyor.
Sayın Baş, “IMF ile Dünya Bankasıyla, AB’den, ABD’den alma akılla, sürdürülebilir borçlanma çıkmazıyla, şirketlerimizi, madenlerimizi peşkeş çekerek bu ülke kalkınamaz” derken, milli bir ekonomiyle, senyoraj gelirimizi devreye koyarak, madenlerimizi devlet–millet ortaklığıyla işleterek, elde edilen gelire millet de ortak edilerek ancak kalkınabileceğimizi ifade ediyor.
Zaten demokratik bir ülkede olması gereken siyaset budur ve Prof. Dr. Haydar Baş millet adına bu vazifeyi en mükemmel şekilde yapmaktadır.
O halde birilerinin iftiralarla yapmak istediği nedir?
Siyasi irade körü körüne öyle bir ABD ve İsrail taşeronluğuna soyunmuştur ki, milletin asla hazmedemeyeceği siyasi, hukuki, ekonomik adımlara, tavizlere imza atmaktadır. Bu tavizler verilirken asla en ufak bir muhalefet, bir eleştiriye tahammülleri yoktur.
Bu yanlışlara dur diyebilen tek iradenin Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu aziz Türk milleti bildiği için ve O’nun etrafında kenetleştiği için ülke üzerinde menfur hesabı olanlar bundan rahatsızlık duymaktadır.
Bu tür iftira dolu planlar ortaya dökülerek Prof. Dr. Haydar Baş’ın ve BTP kadrosunun en doğal hukuki hakkı olan “muhalefet etme” ve “iktidara yol gösterme” hakları engellenmek istenmektedir.
Türkiye, ne bir muz cumhuriyetidir, ne de ABD’nin bir eyaletidir; Türkiye Cumhuriyet Devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Bu tür hukuksuzlukların hesabı millet adına elbette ki sorulacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025