İçerisinde yaşadığımız çağda küreselleşme adı altında ülkeler yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürülerek, insanları köleleştirilerek, can, mal, namus emniyeti hiçe sayılarak, din ve vicdan hürriyeti ayaklar altına alınarak talan edilmektedir.
Küresel çete, bunu yaparken o kadar değişik argümanları silah haline getirmektedir ki, sıradan insanların bütün bunları algılayıp gerekli önlemleri alması tabiatıyla son derece zordur. Bu açıdan, bu ayak oyunlarını iyi okuyan ve gerekli önlemleri alarak diğer insanları uyaran lider insanlara bu çağda her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Bir ülkeyi işgal etmek için üzerine ordular göndererek savaş kazanma devri artık çoktan değişmiştir. Hatta yeni çıkan savaş yöntemlerinden sonra bildiğimiz savaşa diğerlerinden ayırt etmek amacıyla konvansiyonel savaş adını vermişlerdir.
Artık bir ülkeyi işgal etmek için öncelikle ekonomik bağımsızlığını yok etmek, o ülkede kendine yakın yönetimleri iş başına getirmek veya iş başına getirmeden önce kendine yakın kişiyi suç ortağı yapıp iktidara gelişini şartlara bağlamak ve bunun yanında o ülke halkının manevi değerleriyle oynamak, halkı kutsal - manevi değerleri konusunda birbirine düşürmek bu modern savaşın en önemli argümanlarındandır.
İşte bu noktada, küresel çetenin maşası ABD ve AB eliyle, özelde Türkiye genelde ise Orta Doğu coğrafyasında kışkırtmaya çalıştığı Sünni - Şii çatışması, en önemli savaş argümanlarından biridir. Bölgede İslam’ın bu iki güzide mezhebinin yandaşlarını birbirine düşür, hem onlarla savaşa girmeden birbirlerini öldürsünler, ağır zayiatlar versinler hem de savaşla birlikte zaten kötü durumda olan ekonomilerini çökert ve ülkeleri böl parçala, kendi menfaatlerin doğrultusunda bölgeyi dizayn et. Bunu yaparken de her iki tarafa silah satarak dökülen Müslüman kanı üzerinden servetine servet kat. Planlanan oyun budur.
Bu amaçla, Sünniliğin ve Aleviliğin arasına nifak tohumları ekilmiş, her iki mezhep de Resulullah ve Ehl-i Beyt sevgisine odaklı inancından uzaklaştırılmaya ve birbirlerine karşı düşmanlaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yapılanlar bununla da bitmemiş, birileri Aleviliğin ve Sünniliğin içerisinde Ali’siz Alevilik, Hz. Muhammed’siz Sünniliği de geliştirmeye çalışmıştır. Hiç kimsenin buna hakkı yoktur, bu düşüncelerin hiç bir temel altyapısı yoktur ve tamamen geçersizdir.
Prof. Dr. Haydar Baş, 2008’den beri hazırlamış olduğu Ehl-i Beyt külliyatı ile bu konuda önemli bir eksikliği gidermiş, adeta geçmiş çağlara ışık tutarak geleceği de aydınlatmıştır. Kitaplar yazılırken yararlanılan kaynaklar sahih, doğruluğunda şüphe olmayan Sünni ve Şii âlimlere ait kaynaklardır, akademik bir hassasiyet içerisinde hazırlanmıştır. Toplumumuzda Ehli Beyt’e, Şialığa karşı oluşmuş önyargıların ne denli temelsiz olduğu özellikle Gadri Hum hadis-i Şerif’inden başlayarak kesin delilleriyle anlatılmaktadır. Ayrıca, eserden hareketle Gadri Hum ve Ehl-i Beyt anlayışının Sünni mezhep imamlarına ve âlimlerine temel oluşturduğunu görmekteyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın külliyatı, Ehl-i Beyt konusunda dağınık olarak bulunan bu bilgileri derli toplu bir kaynak olarak sunmakta ve hem bu konuda önemli bir boşluğu doldurmakta hem de Sünni veya Şii tüm Müslümanlara gerçekleri anlatmaktadır. Yerine getirdiği misyon açısından Ehl-i Beyt külliyatı eşsizdir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın, hazırlamış olduğu külliyattan hareketle bir Ehl-i Beyt üniversitesinin kurulmasının da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Böyle bir üniversitenin kurulması, tüm Müslümanların Ehl-i Beyt çatısı altında tekrar birleşmelerine ve oluşan veya oluşturulan, birilerinin kullandığı ön yargıların, hurafelerin, istismarların ortadan kalkmasına vesile olacaktır.
Artık bu eserlerden sonra hiç bir Müslüman’ın (Şii, Sünni, Alevi, Caferi) birbiri hakkında oluşmuş ve oluşturulan önyargılara, hurafelere, ‘ben dedim oldu’ lara prim vermemesi gerekmektedir. Buna rağmen prim veriyorlarsa samimi değildirler ve oyunun bir parçasıdırlar. Bu düşüncelerin yerli olmadığını, ülkemiz insanı üzerinde hesabı olanların ürettiği fitne tohumlarından ibaret olduğunu da görmesi gereken insanımızın, doğruyu gösteren liderin etrafında toplanması, nifak tohumlarını ekmeye çalışanlara en güzel cevap olacaktır.
Küresel çete, bunu yaparken o kadar değişik argümanları silah haline getirmektedir ki, sıradan insanların bütün bunları algılayıp gerekli önlemleri alması tabiatıyla son derece zordur. Bu açıdan, bu ayak oyunlarını iyi okuyan ve gerekli önlemleri alarak diğer insanları uyaran lider insanlara bu çağda her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Bir ülkeyi işgal etmek için üzerine ordular göndererek savaş kazanma devri artık çoktan değişmiştir. Hatta yeni çıkan savaş yöntemlerinden sonra bildiğimiz savaşa diğerlerinden ayırt etmek amacıyla konvansiyonel savaş adını vermişlerdir.
Artık bir ülkeyi işgal etmek için öncelikle ekonomik bağımsızlığını yok etmek, o ülkede kendine yakın yönetimleri iş başına getirmek veya iş başına getirmeden önce kendine yakın kişiyi suç ortağı yapıp iktidara gelişini şartlara bağlamak ve bunun yanında o ülke halkının manevi değerleriyle oynamak, halkı kutsal - manevi değerleri konusunda birbirine düşürmek bu modern savaşın en önemli argümanlarındandır.
İşte bu noktada, küresel çetenin maşası ABD ve AB eliyle, özelde Türkiye genelde ise Orta Doğu coğrafyasında kışkırtmaya çalıştığı Sünni - Şii çatışması, en önemli savaş argümanlarından biridir. Bölgede İslam’ın bu iki güzide mezhebinin yandaşlarını birbirine düşür, hem onlarla savaşa girmeden birbirlerini öldürsünler, ağır zayiatlar versinler hem de savaşla birlikte zaten kötü durumda olan ekonomilerini çökert ve ülkeleri böl parçala, kendi menfaatlerin doğrultusunda bölgeyi dizayn et. Bunu yaparken de her iki tarafa silah satarak dökülen Müslüman kanı üzerinden servetine servet kat. Planlanan oyun budur.
Bu amaçla, Sünniliğin ve Aleviliğin arasına nifak tohumları ekilmiş, her iki mezhep de Resulullah ve Ehl-i Beyt sevgisine odaklı inancından uzaklaştırılmaya ve birbirlerine karşı düşmanlaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yapılanlar bununla da bitmemiş, birileri Aleviliğin ve Sünniliğin içerisinde Ali’siz Alevilik, Hz. Muhammed’siz Sünniliği de geliştirmeye çalışmıştır. Hiç kimsenin buna hakkı yoktur, bu düşüncelerin hiç bir temel altyapısı yoktur ve tamamen geçersizdir.
Prof. Dr. Haydar Baş, 2008’den beri hazırlamış olduğu Ehl-i Beyt külliyatı ile bu konuda önemli bir eksikliği gidermiş, adeta geçmiş çağlara ışık tutarak geleceği de aydınlatmıştır. Kitaplar yazılırken yararlanılan kaynaklar sahih, doğruluğunda şüphe olmayan Sünni ve Şii âlimlere ait kaynaklardır, akademik bir hassasiyet içerisinde hazırlanmıştır. Toplumumuzda Ehli Beyt’e, Şialığa karşı oluşmuş önyargıların ne denli temelsiz olduğu özellikle Gadri Hum hadis-i Şerif’inden başlayarak kesin delilleriyle anlatılmaktadır. Ayrıca, eserden hareketle Gadri Hum ve Ehl-i Beyt anlayışının Sünni mezhep imamlarına ve âlimlerine temel oluşturduğunu görmekteyiz.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın külliyatı, Ehl-i Beyt konusunda dağınık olarak bulunan bu bilgileri derli toplu bir kaynak olarak sunmakta ve hem bu konuda önemli bir boşluğu doldurmakta hem de Sünni veya Şii tüm Müslümanlara gerçekleri anlatmaktadır. Yerine getirdiği misyon açısından Ehl-i Beyt külliyatı eşsizdir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın, hazırlamış olduğu külliyattan hareketle bir Ehl-i Beyt üniversitesinin kurulmasının da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Böyle bir üniversitenin kurulması, tüm Müslümanların Ehl-i Beyt çatısı altında tekrar birleşmelerine ve oluşan veya oluşturulan, birilerinin kullandığı ön yargıların, hurafelerin, istismarların ortadan kalkmasına vesile olacaktır.
Artık bu eserlerden sonra hiç bir Müslüman’ın (Şii, Sünni, Alevi, Caferi) birbiri hakkında oluşmuş ve oluşturulan önyargılara, hurafelere, ‘ben dedim oldu’ lara prim vermemesi gerekmektedir. Buna rağmen prim veriyorlarsa samimi değildirler ve oyunun bir parçasıdırlar. Bu düşüncelerin yerli olmadığını, ülkemiz insanı üzerinde hesabı olanların ürettiği fitne tohumlarından ibaret olduğunu da görmesi gereken insanımızın, doğruyu gösteren liderin etrafında toplanması, nifak tohumlarını ekmeye çalışanlara en güzel cevap olacaktır.
Harun Kayacı / diğer yazıları
- O kurtuluş kapısıydı / 14.04.2024
- Zulme baş kaldırmak sistemle olur / 19.11.2023
- Hamaset mi, çözüm mü? / 16.11.2023
- Asıl hedef Türkiye! / 06.11.2023
- Sahi siz kimsiniz, Sayın Önkibar? / 08.05.2023
- Yeni Mesaj’la çeyrek asır / 01.12.2022
- İslam’ı yaşamak, Ehl-i Beyt’i anlamaktan geçer / 04.08.2022
- Gadir-i Hum bayramını anlamak / 18.07.2022
- Bermuda ekonomi üçgeninden kurtulmanın yolu / 02.12.2021
- Böyle bir şey olabilir mi, biz neyi tartışıyoruz? / 01.12.2021
- Zulme baş kaldırmak sistemle olur / 19.11.2023
- Hamaset mi, çözüm mü? / 16.11.2023
- Asıl hedef Türkiye! / 06.11.2023
- Sahi siz kimsiniz, Sayın Önkibar? / 08.05.2023
- Yeni Mesaj’la çeyrek asır / 01.12.2022
- İslam’ı yaşamak, Ehl-i Beyt’i anlamaktan geçer / 04.08.2022
- Gadir-i Hum bayramını anlamak / 18.07.2022
- Bermuda ekonomi üçgeninden kurtulmanın yolu / 02.12.2021
- Böyle bir şey olabilir mi, biz neyi tartışıyoruz? / 01.12.2021