Sözde Soykırım İddiaları Bilimsel Değil, Siyasidir

Sözde Ermeni soykırımı iddialarının tamamen yalandan ibaret olduğu defalarca ispatlanmasına, herhangi bir soykırım olmadığına dair yüzlerce yerli ve yabancı arşiv belgesi ortada bulunmasına rağmen Ermeni diasporası ve onu daha büyük amaçlar için tetikçi olarak kullanan Batı emperyalizmi ısrarla bu meseleyi önümüze koymaya devam ediyor.Diasporanın ve küresel güçlerin bu meseleye bilimsel yaklaşmasını düşünmek zaten mantıklı bir bakış açısı olmaz, çünkü hedef siyasi; hedef Türkiye'nin yeniden Sevr şartlarına, hatta daha da kötüsüne geri dönmesi. Son hadiseyi gazetelerden okudunuz:Mardin Nusaybin'de bir toplu mezar bulundu. Ermeni diasporası bu mezarın soykırım iddialarına delil teşkil ettiği noktasında propaganda başlattı. Bunun üzerine Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, hem Ermeni hem de Batılı tarihçilere, "Gelin mezarı birlikte inceleyip gerçeği birlikte ortaya çıkartalım" çağrısında bulundu.Halaçoğlu'nun bu çağrısına, Ermeni asıllı İngiliz tarihçi Ara Sarafyan kabul etti.Ortak çalışma için tarih de belirlendi ve toplu mezarla ilgili incelemenin 24 Nisanda başlatılmasına karar verildi.Fakat bir anda ne olduysa Sarafyan bu karardan vazgeçti.Sarafyan'ın neden bu karardan vazgeçtiğini Ermeni Agos gazetesinde çıkan "Diaspora Sarafyan'a tepkili" başlıklı bir haber açıkça ortaya koyuyordu.Çünkü Ermeni diasporası soykırım yalananının bilimsel olarak çürütülecek olmasından endişe etmişti ve devreye girerek ortak çalışmayı engellemişti.Bu olay engellenen bilimsel çalışmaların ne ilkiydi ne de sonuncusuydu. Defalarca Türk tarihçilerden bilimsel çalışma teklifi geldiyse de Ermeni disporası ve Batılı tarihçiler ya tamamen reddetmiştir, ya da önce kabul etmiş, sonra bir el onları zorla vazgeçirmiştir.Ermenistan Başbakanı Markaryan "Biz soykırım iddialarını tartışmayacağız. Bunun olup olmadığı ortadadır. Bizim tartışacağımız hayatını kaybedenlerin sayısının 1 milyon mu, 1,5 milyon mu olduğudur" demiştir.Yine Dışişleri Bakanı Oskanyan, iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulamamasının sorumluluğunun Ankara'ya ait olduğunu söyleyerek, "Soykırım o kadar açık bir olgu ki, olup olmadığını araştırmanın ve kanıtlamanın bir anlamı yok" ifadelerini kullanmıştır.Yani dispora, tarihi gerçeklerin aksine önyargılı, ispatı mümkün olmayan bir kabul içine girmiştir.Diasporanın ve Batılı ülkelerin hedefi siyasi olduğu ve iddialarının aksine birçok bilimsel delil olduğu için bilimsel bir çözümden kaçmakta, Türkiye'nin bu sözde soykırımı kabul edeceği siyasi bir ortam beklemektedirler.Mesela, Kerkük'te gelinen noktayı örnek verebiliriz.Kerkük'te mezarlar, eserler, tapu kayıtları, arşivler, belgeler?kısaca her şey "Kerkük Türk şehridir" diye haykırıyordu, ama yağmalandı, yakıldı, yok edildi, dışarıdan 600 bin peşmerge taşındı ve Türkler burada azınlık hale getirildi. Şimdi sözde Güney Kürdistan'ın başkenti olmaya hazırlanıyor.Bundan 10 yıl önce Kerkük böyle olacak deseydik, komplo teorisi denirdi, alay edilirdi; şimdi her türlü alavere dalavere ile siyasi zemin oluşturuldu. İşte siyasi şartlar böyle oluşturuluyor, haklı olmana, bilimsel gerçekleri ifade etmene bakılmıyor. Adamlar güçlendiyse, sen ise kendini savunamayacak kadar acziyete düştüysen bu onlara göre senin haksız olduğunun ispatıdır.Batı anlayışında güçlü olan bir anda haklı oluveriyor. Nedenini ya da nasılını bile sorgulayamıyorsun.Buradaki asıl hata kendini savunamayacak kadar acziyete düşmendir, başka bir ifadeyle seni bu acziyete düşürecek siyasi, ekonomik, kültürel adımlar atmandır, düşmanını ve dostunu iyi tanımamandır, kendi milli politikalarından sapmandır.Bu sebeple, Kerkük örneğini ve Irak'ın başına gelenleri unutmayarak, sıranın bizde olduğunu da hatırlatarak acilen kendi değerlerimize, kendi milli duruşumuza dönmeliyiz.Hem "ben AB'ye üye olacağım", "ABD'nin sözde stratejik müttefiğiyim" demek hem de sözde Ermeni soykırımı yoktur demek aynı anda mümkün olmayacaktır. Çünkü bu konudaki asıl baskı bunlardan gelmektedir. AB ülkelerinin tamamı parlamentolarında sözde soykırımı kabul etmiştir, bazıları inkarını suç kapsamına alıp ceza koymuştur; ABD ise çoktan kabul etmiş, fakat Türkiye'den siyasi birtakım tavizler koparabilmek için resmi ilanını bir süre daha ertelemiştir.Mevcut iktidarımız yanlış bir kulvarda olduğu aşikardır. O halde iç ve dış politikalarımızı yeniden gözden geçirmeli, milli menfaatlerimize uygun adımlar atmalı ve bu adımları atacak siyasilerimizi iktidara getirmeliyiz.Unutmayalım ki bütün problemlerimizin çözümü ancak "Tamamen bağımsız bir Türkiye" ile mümkün olacaktır.