Avrupa'nın Türkiye sularına ilgisi yeni değil. Birinci Dünya savaşında Osmanlı topraklarını işgal eden müttefik devletlerden Fransa, o dönemde işgal altında bulundurduğu Suriye toprakları için Türkiye ile su meselesini masaya yatırmış ve Türkiye'den bazı taleplerde bulunmuştu. Türkiye ile Fransa arasında yapılan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Ön Barış Anlaşması'nın Fırat ve Dicle nehirlerinin kullanımını düzenleyen 12. maddesi şu şekildeydi: "Kuveik suyu, Halep kenti ile kuzeyde Türk kalan bölge arasında, hak gözetilerek, iki tarafı tatmin edecek biçimde bölüşülecektir. Halep kenti, bölgenin gereksinimini karşılamak üzere, kendi yapacağı harcamalarla, Türk toprağı üzerinde Fırat'tan da su alabilecektir." Fırat ve Dicle Uluslar arası sudur dayatmasıHem Avrupa Birliği hem de Birleşmiş Milletler, Türkiye'ye Fırat ve Dicle'nin "uluslar arası su" olduğunu dayatmaya çalışıyor ancak Türkiye'nin tezi, bu suların sınır aşan sular olduğu yönünde. Bir nehrin "uluslararası su" olarak kabul edilmesi durumunda, nehirdeki suyun kullanılmasında nehirden yararlanan tüm ülkeler söz sahibi olacağı gibi, o nehirler üzerine yapılacak barajlar ve sulama konularında da diğer ülkeler müdahale edebilecekler. Bir nehrin "sınıraşan su" olarak kabul edilmesi durumunda ise, belirleyici olan, nehrin doğduğu ve beslendiği ülke oluyor. Avrupa Komisyonu, 6 Ekim 2004 tarihli raporuyla, Fırat ve Dicle'nin "sınıraşan su" olmaktan çıkarılmasını ve "uluslararası su" olarak kabul edilmesini istiyor. AB'nin havza tuzağıAvrupa Birliği'nin Ortadoğu su kaynaklarına yaklaşımında Türk sularını hedef alan önemli bir tehlike de havza meselesi. Türkiye'nin başından beri savunduğu Fırat ve Dicle'nin tek bir havza olarak ele alınmasına karşı çıkan Avrupa Birliği, Fırat ve Dicle'yi iki ayrı havza olarak gösterdiği gibi, Ürdün havzasını da Fırat havzasıyla birlikte değerlendiriyor. İlk bakışta oldukça masum görünen bu havza değerlendirmesi, İsrail'i Türk sularına ortak etmek amacını güden tehlikeli bir planın ön hazırlığı niteliğinde.Su sorununun kalbi İsrail'de atıyor Ortadoğu'da savaş ve derin hesaplar deyince akla ilk gelen devlet İsrail, Ortadoğu su meselesinin de merkezinde yer alıyor. Şu anda Türkiye ile ilgili bir su sorunu yokmuş gibi davranan İsrail kendi görüşünü, perde arkasından Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi örgütler aracılığıyla dile getiriyor. İsrail devleti kurulduğundan bu yana su, bu devlet için en önemli hedef haline gelmişti. Susuz bir coğrafyada, işgal ve savaş mantığı üzerine kurulu bir devletin, gözünü çevresindeki ülkelerin su kaynaklarına dikmesi, en azından o devlet için oldukça doğal bir durum ve hatta bir hak. Bu bağlamda '67 Savaşı'nın temel nedenlerinden belki de en önemlisinin su sorunu olduğunu söyleyebiliriz. '67 öncesi Ürdün havzasının sadece yüzde 3'üne sahip olan İsrail, işgal ettiği Batı Şeria ve Golan tepeleri sonrasında su payını yüzde 10'a çıkarmıştır. BM raporlarına göre İsrail, su tüketiminin yüzde 67'sini işgal altındaki topraklardan sağlıyor. İsrail, işgaller sonrası elde ettiği su kaynaklarının kullanımını çeşitli kurallara bağlayarak, "askeri kontrole tabi stratejik kaynak" olarak ilan etti ve Filistinlilerin suyu kullanmasını yasakladı.Barış Suyu Projesi neden engellendi?Türkiye, bölge ülkelerinin su meselesini çözmek için birçok girişimde bulundu. Irak ve Suriye ile su sorununu çözmek amacıyla 1988 yılında Barış Suyu Projesi'ni gündeme getiren Türkiye, toplam kapasiteleri 16 milyon metreküp olan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden günde 6 milyon metreküp suyu Ortadoğu'ya aktarmak istiyordu. Bu projede iki boru hattı öngörülmekteydi. Birinci boru hattı 2.900 kilometre uzunluğunda olacaktı ve Suriye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman'a günde 2.500 metreküp içme suyu taşınmasını sağlayacaktı. İkinci boru hattı ise 2.700 kilometre olacak, Suriye, Filistin, İsrail, Ürdün yolu ile Suudi Arabistan'a su taşıyacaktı. Her iki proje 1988 yılı fiyatlarıyla yılda 2.2 milyar metreküplük içme suyu teminini öngörmekteydi ve toplam maliyeti 19 milyar dolar olacaktı. Ancak Türkiye'nin bu önemli projesi, su vanalarının Türkiye'nin elinde olmasından rahatsız olan Arap ülkeleri tarafından kabul görmedi.-Son-