'Işığın olabilir miyim anne?' seslendirme dosyası:
Işık olmak, ışık vermek, ışık tutmak, ışıtmak ne demektir? Aslında Orta Anadolu'da sık kullanılan bir deyimdir.
Birinin yolunu, önünü aydınlatmak ya da ona kılavuz olmak, yön göstermek, yol açmak manasında kullanılır. Mecazen anlamı budur. Ama gerçek anlamı daha baskın bir anlam yükü taşır.
Bu sözün anlamını birebir yaşayarak tecrübe etmiş biriyim.
Anadolu insanı, hele de belli bir yaş grubu planlı yaşamaya mecbur olduğu bir hayat sürmüştür, sürer. Uyku, yeme-içme, iş ve hatta sağlık problemlerini bir düzen çerçevesinde yapmaya mecburdur. Onun içindir ki erken yatıp, erken kalkmak bu planın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Ama bunun derininde yatan çok önemli bir sebep vardır. Sebep mi dense doğrudur, acı mı dense takdiri okuyucuya aittir. Elektrik yok, ampul, lamba yok. Elektrikli hiçbir cihaz yok. İdare lambası veya gaz lambası denen, kokusu insanı bir süre sonra uyuşturan bir tür lambayla aydınlanır oda. Löküs de vardır ama zenginlerin evinde. Abdürrahim Karakoç'un Mihriban şiirinde -insanımız bu şiirin türkü formunu daha iyi bilir- "Lambada titreyen alev üşüyor" dizesi ile bahsettiği titreyen alevin cılız ışığıyla aydınlattığı bir küçük oda ve yorgun gözlerle uyuyacağı zamanı kollayan, ertesi günü işleri hangi sırayla yapacağını hesaplayan, bunu da evdekilere duyurarak unutmaya çalışan babanın etrafına dizilmiş hane halkı.
Bu cılız ışıkta insanların sıfatları net görünmez. Yarımdır. Gölgeleri büyüktür, bu gölgeler bir çocuk için hayali ve korkunç varlıklardır. Kimi zaman gölgeli oyunlar oynasa da, ışığa yaklaştıkça büyüyen bu gölgelerden çekinir. Bu yarı karanlık hava yeni uyanmış birini tekrar uyutacak kadar güçlüdür. Erken sayılabilecek bir saatte ev uykuya geçer. Bir kişi dışında… Evin annesi. İşi bitmez ki! Yarının tüm hazırlıkları onun elinden geçer. Bir de anneler hiç yorulmaz. Çünkü onların da en az babalar kadar süper güçleri vardır. Korktuğumuzda aklımıza ilk annemizin gelmesi de bundandır belki.
Bir kadın, bir anne işte tam da burada, bu zaman diliminde "ışığa" ihtiyaç duyar. Çocuklarını görebilmek, daha da görebilmek için. Onları uykuda da olsa seyredebilmek için. Dar hayatların hüküm sürdüğü dar evlerde bir kadının sahip olabileceği en değerli varlık çocuklarıdır. Yaşadığı bu hayatı ne kadar kabullense de büyük şehirlerde yaşayan, senede birkaç kere düğün bayramlarda gördüğü akrabalarının çocukları kadar başarılı, zengin ve rahat bir hayat sürmelerini arzular, "adın kader olacağına kaderin kader olsun" diye iç çekerek.
Anneliği böyle bir evde geçmiş biri için ışık ne kadar önemlidir varın siz düşünün.
Bu "ışıklı deyim"in anlamını, bir cami avizesini yaşlı gözlerle izleyen birinden dinledim. Işık olmaya gelmişti. İnsanları ışıtmaya, aydınlatmaya gelmişti. Aydınlattı da…
Şimdi böyle naif duygularla çocuğunu izleyen bir anneyi korumak için hangi kanun çıkarılmalıdır? Yahut hangisi iptal edilmelidir? Ya da bu iş kanunla mı olur? Öldüğünüzde öldüğünüzü bilmezsiniz, bunu etrafınızdaki insanlar bilir; cahillik de aynen böyledir, siz bilmezsiniz, etrafınızdaki insanlar bunu anlar. Kadınların korunmaya ihtiyaç duymayacağı bir dünya dileğiyle.
Birinin yolunu, önünü aydınlatmak ya da ona kılavuz olmak, yön göstermek, yol açmak manasında kullanılır. Mecazen anlamı budur. Ama gerçek anlamı daha baskın bir anlam yükü taşır.
Bu sözün anlamını birebir yaşayarak tecrübe etmiş biriyim.
Anadolu insanı, hele de belli bir yaş grubu planlı yaşamaya mecbur olduğu bir hayat sürmüştür, sürer. Uyku, yeme-içme, iş ve hatta sağlık problemlerini bir düzen çerçevesinde yapmaya mecburdur. Onun içindir ki erken yatıp, erken kalkmak bu planın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Ama bunun derininde yatan çok önemli bir sebep vardır. Sebep mi dense doğrudur, acı mı dense takdiri okuyucuya aittir. Elektrik yok, ampul, lamba yok. Elektrikli hiçbir cihaz yok. İdare lambası veya gaz lambası denen, kokusu insanı bir süre sonra uyuşturan bir tür lambayla aydınlanır oda. Löküs de vardır ama zenginlerin evinde. Abdürrahim Karakoç'un Mihriban şiirinde -insanımız bu şiirin türkü formunu daha iyi bilir- "Lambada titreyen alev üşüyor" dizesi ile bahsettiği titreyen alevin cılız ışığıyla aydınlattığı bir küçük oda ve yorgun gözlerle uyuyacağı zamanı kollayan, ertesi günü işleri hangi sırayla yapacağını hesaplayan, bunu da evdekilere duyurarak unutmaya çalışan babanın etrafına dizilmiş hane halkı.
Bu cılız ışıkta insanların sıfatları net görünmez. Yarımdır. Gölgeleri büyüktür, bu gölgeler bir çocuk için hayali ve korkunç varlıklardır. Kimi zaman gölgeli oyunlar oynasa da, ışığa yaklaştıkça büyüyen bu gölgelerden çekinir. Bu yarı karanlık hava yeni uyanmış birini tekrar uyutacak kadar güçlüdür. Erken sayılabilecek bir saatte ev uykuya geçer. Bir kişi dışında… Evin annesi. İşi bitmez ki! Yarının tüm hazırlıkları onun elinden geçer. Bir de anneler hiç yorulmaz. Çünkü onların da en az babalar kadar süper güçleri vardır. Korktuğumuzda aklımıza ilk annemizin gelmesi de bundandır belki.
Bir kadın, bir anne işte tam da burada, bu zaman diliminde "ışığa" ihtiyaç duyar. Çocuklarını görebilmek, daha da görebilmek için. Onları uykuda da olsa seyredebilmek için. Dar hayatların hüküm sürdüğü dar evlerde bir kadının sahip olabileceği en değerli varlık çocuklarıdır. Yaşadığı bu hayatı ne kadar kabullense de büyük şehirlerde yaşayan, senede birkaç kere düğün bayramlarda gördüğü akrabalarının çocukları kadar başarılı, zengin ve rahat bir hayat sürmelerini arzular, "adın kader olacağına kaderin kader olsun" diye iç çekerek.
Anneliği böyle bir evde geçmiş biri için ışık ne kadar önemlidir varın siz düşünün.
Bu "ışıklı deyim"in anlamını, bir cami avizesini yaşlı gözlerle izleyen birinden dinledim. Işık olmaya gelmişti. İnsanları ışıtmaya, aydınlatmaya gelmişti. Aydınlattı da…
Şimdi böyle naif duygularla çocuğunu izleyen bir anneyi korumak için hangi kanun çıkarılmalıdır? Yahut hangisi iptal edilmelidir? Ya da bu iş kanunla mı olur? Öldüğünüzde öldüğünüzü bilmezsiniz, bunu etrafınızdaki insanlar bilir; cahillik de aynen böyledir, siz bilmezsiniz, etrafınızdaki insanlar bunu anlar. Kadınların korunmaya ihtiyaç duymayacağı bir dünya dileğiyle.
Suat Hayri Sapmaz / diğer yazıları
- Işığın olabilir miyim anne? / 28.03.2021
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020