Bir önceki yazımızda Suriyonusunu ele almış, Rusya ve İran'ın büyük devlet olmanın bir gereği olarak bu çıkar kavgasında Suriye'nin yanında yer aldığını ifade etmiştik. Peki biz uluslararası satranç oyununun neresindeyiz?
Şu bir hakikattir ki, Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve huzurunun devamı bizim için en az bu iki ülke kadar hatta onlara nispetle çok daha önemlidir. Çünkü Suriye ile 900 km'lik bir sınır komşuluğumuz ve tarihi bağlarımız vardır. Bütün bunların ötesinde Suriyeli kardeşlerimiz ile din birliğimiz mevcuttur.
Aynı zamanda Suriye'nin bölünmesi bizim için büyük bir güvenlik tehdidi demektir. Irak'tan sonra ülkemizin güneyinde ikinci bir savaş demektir. Ülke olarak milli çıkarlarımızın tehlikeye girmesi demektir. Ve hepsinden önemlisi BOP çerçevesinde bir sonraki adımda aynı akıbetin bizim başımıza gelmesi demektir.
O halde devlet olarak bizim Suriye meselesine yaklaşımımız çok daha duyarlı ve hassas olmalıdır. Suriye konusunda belirleyeceğimiz politika tarihi ve dini bağlarımızı, artı, milli çıkarlarımızı esas alan bir politika olmalıdır. Daha doğrusu olmalıydı. Ancak, Türkiye'nin Suriye konusunda izlediği siyaset tamamen ters yöndedir.
Dışişleri Bakanı konuyla ilgili şunları ifade etmiştir: ''Suriye'deki olayların dışarıdan yönlendirildiğini düşünmek zulümdür. Ak Parti hükümetleri, bekle ve gör, büyük devletlerin dediklerini dinle şeklindeki dış politikaları devrini geride bırakmıştır. Türkiye bölgesinde merkez ülkedir ve bunun gereğini yerine getirmiştir."
Suriye'deki olayların dış güçler tarafından organize edildiği ve planlı bir şekilde uygulamaya konduğu bilinen bir hakikattir. Hakikati gizlemek de zulümdür. Ve şu anda yapılan büyük devletlerin dediklerini dinleme siyaseti değil midir? Suriye konusunda şu ana kadar izlediğimiz politika maalesef Haçlı ile aynı istikamettedir. Afganistan ve Irak'ta ağır kayıplar yaşayan ABD, Suriye konusunda direkt müdahil olmak yerine, Türkiye'yi sahneye koyma yolunu seçiyor. Bütün mesele bu… Merkez ülke olmak denilen şey bu mudur? Eğer Türkiye Ortadoğu'nun merkez ülkesi olacaksa, önce Mavi Marmara baskınında öldürülen vatandaşları için Haliç Tersanesinde anma töreni düzenlemenin ötesinde adımlar atarak işe başlamalıdır kanaatindeyim.
"Corriere Della Sera adlı İtalyan gazetesine verdiği demeçte durumun çok vahim olduğunu savunan Erdoğan, NATO'yu göreve (!) çağırdı: 'Şu ana kadar Suriye'ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO'nun meselesi haline gelir!' dedi. Gazete, Erdoğan'ın, 'NATO'dan Suriye'ye askeri müdahale istemeye hazırım' sözünü başlık yaptı!" (Yeni Çağ).
NATO'yu Suriye'ye davet çağrıları yapılırken 27 Mayıs tarihli şu habere dikkat edelim: "Uluslararası toplum Afganistan'dan çekilme tarihini konuşurken, koalisyon güçlerinin operasyonlarında sivil can kayıpları yaşanmaya devam ediyor. NATO'nun düzenlediği hava saldırısı aynı aileden 8 kişinin ölümüne neden oldu. Operasyon, Paktia eyaletinde dün geceyarısı düzenlendi. Suri Heil köyünde düzenlenen hava saldırısında bir anne, baba ve 6 çocuğu hayatını kaybetti. NATO olayın araştırılacağını açıklarken, Afgan yetkililer, NATO'nun hava saldırısının bölgedeki Afgan güçlerle koordineli yapılmadığına dikkat çekti. Afganistan'da geçen haftalarda da 18 kişi NATO operasyonlarında hayatını kaybetmişti. Yabancı güçlerin Afganistan'dan çekilme tarihini görüştüğü günlerde gelen sivil can kayıpları haberleri, tepkiyi artırıyor. 2001'den bu yana ülkede bulunan yabancı güçlerin, 2014 sonunda çekilmesi öngörülüyor. Fransa ise diğer NATO ülkelerinden farklı olarak askerlerini 2012 sonunda çekmeye hazırlanıyor."
NATO, Libya'da, 20 bin sorti 7500 hava saldırısı düzenledi. Gayrı resmi rakamlara göre bu saldırılarda 2 bin sivil Libyalı öldü, 5 bine yakın sivil yaralandı.
Bu insanlar bizimle aynı Allah'a, aynı Peygambere inanan, aynı kıbleye yönelen din kardeşlerimizdi. Her şeyin ötesinde tamamen savunmasız ve silahsız insanlardı. Şimdi aynı tablonun Suriye'de yaşanması için NATO'yu buraya davet etmek, uluslararası müdahaleyi istemek hiçbir mantığa sığmaz. Kaldı ki bu durum ülke olarak bizim çıkarımıza da değildir. Bu şekilde İran'ı, Rusya'yı, Çin'i karşımıza alıyoruz ki, bunun bize ne faydası olabilir? Bu devletler, coğrafyamızda iyi ilişkiler içinde olduğumuz güçlü devletlerdir. Diliyoruz ki, Suriye konusunda yapılan bu yanlıştan bir an önce dönülür. İnancımız ve temennimiz bu yöndedir….
Şu bir hakikattir ki, Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve huzurunun devamı bizim için en az bu iki ülke kadar hatta onlara nispetle çok daha önemlidir. Çünkü Suriye ile 900 km'lik bir sınır komşuluğumuz ve tarihi bağlarımız vardır. Bütün bunların ötesinde Suriyeli kardeşlerimiz ile din birliğimiz mevcuttur.
Aynı zamanda Suriye'nin bölünmesi bizim için büyük bir güvenlik tehdidi demektir. Irak'tan sonra ülkemizin güneyinde ikinci bir savaş demektir. Ülke olarak milli çıkarlarımızın tehlikeye girmesi demektir. Ve hepsinden önemlisi BOP çerçevesinde bir sonraki adımda aynı akıbetin bizim başımıza gelmesi demektir.
O halde devlet olarak bizim Suriye meselesine yaklaşımımız çok daha duyarlı ve hassas olmalıdır. Suriye konusunda belirleyeceğimiz politika tarihi ve dini bağlarımızı, artı, milli çıkarlarımızı esas alan bir politika olmalıdır. Daha doğrusu olmalıydı. Ancak, Türkiye'nin Suriye konusunda izlediği siyaset tamamen ters yöndedir.
Dışişleri Bakanı konuyla ilgili şunları ifade etmiştir: ''Suriye'deki olayların dışarıdan yönlendirildiğini düşünmek zulümdür. Ak Parti hükümetleri, bekle ve gör, büyük devletlerin dediklerini dinle şeklindeki dış politikaları devrini geride bırakmıştır. Türkiye bölgesinde merkez ülkedir ve bunun gereğini yerine getirmiştir."
Suriye'deki olayların dış güçler tarafından organize edildiği ve planlı bir şekilde uygulamaya konduğu bilinen bir hakikattir. Hakikati gizlemek de zulümdür. Ve şu anda yapılan büyük devletlerin dediklerini dinleme siyaseti değil midir? Suriye konusunda şu ana kadar izlediğimiz politika maalesef Haçlı ile aynı istikamettedir. Afganistan ve Irak'ta ağır kayıplar yaşayan ABD, Suriye konusunda direkt müdahil olmak yerine, Türkiye'yi sahneye koyma yolunu seçiyor. Bütün mesele bu… Merkez ülke olmak denilen şey bu mudur? Eğer Türkiye Ortadoğu'nun merkez ülkesi olacaksa, önce Mavi Marmara baskınında öldürülen vatandaşları için Haliç Tersanesinde anma töreni düzenlemenin ötesinde adımlar atarak işe başlamalıdır kanaatindeyim.
"Corriere Della Sera adlı İtalyan gazetesine verdiği demeçte durumun çok vahim olduğunu savunan Erdoğan, NATO'yu göreve (!) çağırdı: 'Şu ana kadar Suriye'ye karşı sabırlı olduk ama hükümet hata yapmaya devam ederse bu artık 5. maddede zikredildiği gibi NATO'nun meselesi haline gelir!' dedi. Gazete, Erdoğan'ın, 'NATO'dan Suriye'ye askeri müdahale istemeye hazırım' sözünü başlık yaptı!" (Yeni Çağ).
NATO'yu Suriye'ye davet çağrıları yapılırken 27 Mayıs tarihli şu habere dikkat edelim: "Uluslararası toplum Afganistan'dan çekilme tarihini konuşurken, koalisyon güçlerinin operasyonlarında sivil can kayıpları yaşanmaya devam ediyor. NATO'nun düzenlediği hava saldırısı aynı aileden 8 kişinin ölümüne neden oldu. Operasyon, Paktia eyaletinde dün geceyarısı düzenlendi. Suri Heil köyünde düzenlenen hava saldırısında bir anne, baba ve 6 çocuğu hayatını kaybetti. NATO olayın araştırılacağını açıklarken, Afgan yetkililer, NATO'nun hava saldırısının bölgedeki Afgan güçlerle koordineli yapılmadığına dikkat çekti. Afganistan'da geçen haftalarda da 18 kişi NATO operasyonlarında hayatını kaybetmişti. Yabancı güçlerin Afganistan'dan çekilme tarihini görüştüğü günlerde gelen sivil can kayıpları haberleri, tepkiyi artırıyor. 2001'den bu yana ülkede bulunan yabancı güçlerin, 2014 sonunda çekilmesi öngörülüyor. Fransa ise diğer NATO ülkelerinden farklı olarak askerlerini 2012 sonunda çekmeye hazırlanıyor."
NATO, Libya'da, 20 bin sorti 7500 hava saldırısı düzenledi. Gayrı resmi rakamlara göre bu saldırılarda 2 bin sivil Libyalı öldü, 5 bine yakın sivil yaralandı.
Bu insanlar bizimle aynı Allah'a, aynı Peygambere inanan, aynı kıbleye yönelen din kardeşlerimizdi. Her şeyin ötesinde tamamen savunmasız ve silahsız insanlardı. Şimdi aynı tablonun Suriye'de yaşanması için NATO'yu buraya davet etmek, uluslararası müdahaleyi istemek hiçbir mantığa sığmaz. Kaldı ki bu durum ülke olarak bizim çıkarımıza da değildir. Bu şekilde İran'ı, Rusya'yı, Çin'i karşımıza alıyoruz ki, bunun bize ne faydası olabilir? Bu devletler, coğrafyamızda iyi ilişkiler içinde olduğumuz güçlü devletlerdir. Diliyoruz ki, Suriye konusunda yapılan bu yanlıştan bir an önce dönülür. İnancımız ve temennimiz bu yöndedir….
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
YeniMesaj / diğer yazıları
- Gaflette ısrar / 24.01.2015
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013
- 'Namaz kılan kimse felaha ermiştir' / 10.11.2014
- Saftan Başbakan olur mu? / 06.03.2014
- Ulusal devlet üzerine / 03.03.2014
- Anne sütü / 08.02.2014
- Minik cerrahlar / 20.01.2014
- Doğal yaşam / 13.01.2014
- Basit ve sade / 12.05.2013
- Faiz sarmalı / 24.03.2013
- Topraklarımız elimizden alınıyor / 20.03.2013