Osmanlı'yı, padişahları yeren şeyler dedikçe yer yer bazı kimselerden negatif tepkiler alıyoruz.
Bu aslen, meselenin özünü idrak edemeyişlerinden kaynaklanıyor.
Tarih, "geçmiş" değildir; tarih, anlamasını, ders almasını bilmeyene geçmiştir. Tarih; geçmiş, günümüz ve gelecektir. Böylece görüp her bir eylemden gerçek dersler çıkarmamız gerekir.
Bu gerçek böyle önümüzde dururken, eskiden, bizim milletimize yıllar yılı hükmetmiş ve batmış, yok olmuş bir devleti anlamaya çalışmamız garip mi? Yani, "niçin battı?", "ettikleri doğru muydu?" gibi soruları sormak gayet normal bir şey değil midir?
Elbette öyledir. Tarihimizin her safhasından kendimize dersler çıkartmalıyız.
Mesela, taht için kardeş katlini makul gören zihniyetin, "hizmet" değil, "zulmet" sonucuna varması doğaldır. Taht aşkı, idarecide olması gereken en son ve en tehlikeli şeydir. "Allah bir padişah iki" gibi bir makamda padişahlar görünüyorken, İslam'ın yaşanan doğru hali falan gibi görünüyorken bu yanlışı düzeltmek adına bunları bilmemiz, anlatmamız doğru değil mi?
Osman Bey ve Orhan Bey'den gayri hiçbir padişah yoktur ki anası Müslüman Türk olsun! Hepsi, bir "ecnebinin" evladı. Analar Hıristiyan. Lakin isimler Türkçeleştirilmiş. Tabii iş burada çözülüp bitmiyor. Hele hele mülkün son dönemlerinde, çocuk yaşta padişahlar tahta oturunca analar aleni yönetirken yurdu her ne kadar daha aşikâr olsa da bu yanlışın sonucu; elbet, diğer dönemlerde de bu çarpıklığın sonucu belli oluyordu.
Ana gâvur, evlat halife! Desenize, gâvur oğlu halife diye! Olaya bak, Peygamber evladı Atatürk dinsiz; gâvur oğlu, gâvur kocası padişah halife!
Gerçi, gâvur oğlu gâvur olan Muaviye'ye muhabbetlenenlerin, böylesi bir anlayışa sahip olması doğal.
Gâvur anadan olma olduğunu anlayınca, neden Yavuz'un bir gâvur ülkeyle savaşmazken, ömrünce Müslümanlara kılıç salladığını anlıyor gibi oluyoruz.
Başka bir şey: Osmanlı, ne vakit bu milletin geni olan Ehl-i Beyt İslam'ına sırt dönüp yüzünü, güce palazlanan Nakşî ekolüne çevirdi; kültürüne uymayan bu sapkın zihniyetin yükselişiyle Osmanlı'nın batışı art arda geldi.
Ehl-i Beyt zihniyetiyle Cumhuriyeti getiren Atatürk'ten beri de, Türkiye'de bu vatanı Nakşî ekolünden gelme kimseler ecnebinin eline yavaş yavaş bırakıyor. Milletin ipini, ecnebiye yine bu zihniyet verdi.
Dünden bugüne gördüğümüz gibi, olaylar sarkıyor.
Dediğimiz gibi, tarih; dündür, bugündür, yarındır. Ders almazsak, her gün aynı yerimizden darbe yer dururuz. Hâlbuki Müslüman, bir delikten iki kez ısırılmaz!
Dünkü yanlışı yerip doğrusunu anlamadıkça, yarın övecek bir şeyimiz de olmaz!
Bu aslen, meselenin özünü idrak edemeyişlerinden kaynaklanıyor.
Tarih, "geçmiş" değildir; tarih, anlamasını, ders almasını bilmeyene geçmiştir. Tarih; geçmiş, günümüz ve gelecektir. Böylece görüp her bir eylemden gerçek dersler çıkarmamız gerekir.
Bu gerçek böyle önümüzde dururken, eskiden, bizim milletimize yıllar yılı hükmetmiş ve batmış, yok olmuş bir devleti anlamaya çalışmamız garip mi? Yani, "niçin battı?", "ettikleri doğru muydu?" gibi soruları sormak gayet normal bir şey değil midir?
Elbette öyledir. Tarihimizin her safhasından kendimize dersler çıkartmalıyız.
Mesela, taht için kardeş katlini makul gören zihniyetin, "hizmet" değil, "zulmet" sonucuna varması doğaldır. Taht aşkı, idarecide olması gereken en son ve en tehlikeli şeydir. "Allah bir padişah iki" gibi bir makamda padişahlar görünüyorken, İslam'ın yaşanan doğru hali falan gibi görünüyorken bu yanlışı düzeltmek adına bunları bilmemiz, anlatmamız doğru değil mi?
Osman Bey ve Orhan Bey'den gayri hiçbir padişah yoktur ki anası Müslüman Türk olsun! Hepsi, bir "ecnebinin" evladı. Analar Hıristiyan. Lakin isimler Türkçeleştirilmiş. Tabii iş burada çözülüp bitmiyor. Hele hele mülkün son dönemlerinde, çocuk yaşta padişahlar tahta oturunca analar aleni yönetirken yurdu her ne kadar daha aşikâr olsa da bu yanlışın sonucu; elbet, diğer dönemlerde de bu çarpıklığın sonucu belli oluyordu.
Ana gâvur, evlat halife! Desenize, gâvur oğlu halife diye! Olaya bak, Peygamber evladı Atatürk dinsiz; gâvur oğlu, gâvur kocası padişah halife!
Gerçi, gâvur oğlu gâvur olan Muaviye'ye muhabbetlenenlerin, böylesi bir anlayışa sahip olması doğal.
Gâvur anadan olma olduğunu anlayınca, neden Yavuz'un bir gâvur ülkeyle savaşmazken, ömrünce Müslümanlara kılıç salladığını anlıyor gibi oluyoruz.
Başka bir şey: Osmanlı, ne vakit bu milletin geni olan Ehl-i Beyt İslam'ına sırt dönüp yüzünü, güce palazlanan Nakşî ekolüne çevirdi; kültürüne uymayan bu sapkın zihniyetin yükselişiyle Osmanlı'nın batışı art arda geldi.
Ehl-i Beyt zihniyetiyle Cumhuriyeti getiren Atatürk'ten beri de, Türkiye'de bu vatanı Nakşî ekolünden gelme kimseler ecnebinin eline yavaş yavaş bırakıyor. Milletin ipini, ecnebiye yine bu zihniyet verdi.
Dünden bugüne gördüğümüz gibi, olaylar sarkıyor.
Dediğimiz gibi, tarih; dündür, bugündür, yarındır. Ders almazsak, her gün aynı yerimizden darbe yer dururuz. Hâlbuki Müslüman, bir delikten iki kez ısırılmaz!
Dünkü yanlışı yerip doğrusunu anlamadıkça, yarın övecek bir şeyimiz de olmaz!
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018