Anayasa Mahkemesi, AKP hükümetinin Temmuz 2003'de çıkarttığı ve yabancılara sınırsız imkanlar getiren yasayı iptal etti. Peki bu iptal kararı Türkiye için ne demek? Bu yasanın iptali ile, yabancılara toprak satışından artık vaz mı geçiliyor? Yoksa karşı karşıya kaldığımız, bu sürecin bir başka türlü devamı mıdır? Peki ya Temmuz 2003'den beri Türkiye'nin dört bucağında yabancıların tasarrufu altına giren ve artık Türkiye yüzölçümünün ondalıklı oranlarına denk gelen şu ana kadar satılmış topraklar ne olacak? Peki iptal kararı devreye girinceye kadar geçecek olan üç aylık sürede "muhtemel ki karşı karşıya kalınacak" yangından mal kaçırma operasyonlarına karşı ne yapılacak? Bilinmez ama Hükümetin yeni getireceği düzenleme, belki iptal edilen yasayı bize mumla aratacak... Sonuçta yeni düzenlemenin de nasıl olacağı belli değil... Bir de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Sayın Haşim Kılıç'ın açıklamasında yer alan çok önemli ayrıntı var. Sayın Kılıç sadece yabancılara toprak satışı konusunda getirilen sınırlamaların değil, aynı zamanda yasal güvencelerin de yeterli görülmediğini söylüyor. Bu bile başlı başına çok şey...
Sonuçta yabancılara toprak satışıyla ilgili Türkiye'nin siyasi irade ile sokulduğu cendere, sonu belirsiz, almış başını gidiyor.
Oysa, en baştan söylenmesi gereken bir gerçeğimiz olmalıydı. Zira millete ait olan toprakların milletten olmayanların eline bir şekilde geçmesi, en olağanüstü manzarayı arz-ı endam etmiyor mu? Kıyamet kopmalıydı, kopartılmalıydı. Bir karış toprağın dokunulmazlığından dem vururken, geldiğimiz noktaya bakın...
Burada şuna atıfta bulunmak gerek... Terminoloji "Stratejik hataların taktik başarılarla düzeltilmesinin mümkün olamayacağını" söylüyor.
"Siyasi hataların da, stratejik başarılarla düzeltilemeyeceği..." Yani siyasetin yaptığı bir hata, genel harp kavramı içinde yer alan başarılı askeri hareketlerle de düzeltilemiyor.
Bir de bunun en üst seviyesi var. Burası da, ruhun fiziki oluşuma etkisi ile ilgili... "Dokunulmazlar üzerine yapılan hatalar, 'olsa dahi' siyasi başarılarla onarılamıyor..." Burada "olsa bile" gerek şartını koymak zorunda kaldık. Zira dokunulmazlar içinde yer alan "Toprak", "Vatan" gibi kavramların bir şekilde yabancıların eline geçmesini temin ve tesis edenin Türkiye'de kim olduğu zaten belli... Yani ülkenin bir karış toprağına dahi sahip çıkması gereken siyasi iradenin, bunun tam tersini yapan bir anlayış içinde olması, dokunulamaz toprağın dokunulabilir hale getirilmesinin alt yapısını hazırlayan olduğunu görüyoruz. Yani ortada "Canavarla parçalar, gelir seninle ağlar..." bir durum var.
Siyasi iradenin TBMM'de elde etmiş olduğu çoğunluk gücü ile, milletin hedef ve menfaatlerin ötesinde, bize ait olan dokunulmazlara dokunulmasının yolunu açmış olması, sandık başında kendisine de dokunulacak olmasının aslında alâmet-i fârikası oluyor.
Ve bu konu sadece toprak satışını değil, diğer bütün dokunulmazlarımızla ilgili Türk Milletinin tarihinde karşı karşıya kalmadığı bir manzarayı ortaya koyuyor.
Tayyip Erdoğan hükümetinin hali ve ortaya koydukları netleşmiştir. Ve bu siyasi iradenin girdiği vadiden "çıkmayı istese dahi" çıkamayacağı artık belli olmuştur. Nasıl çıksınlar ki... Vadinin bir tarafında AB sıradağları, öte tarafında ABD'ninkiler... Arkadan kanırta kanırta iten bir IMF... Önden çeken diyalogcular...
Bu dört oluşum, sadece AKP hükümetinin geleceğiyle ilgili değil... Asıl Türk Milletinin geleceğini ilgilendiriyor.
O yüzden, bugün yapacakları önem ve anlam kazanan "Temel Devlet İradesinin", ülke geleceği adına, artık ne yapacağı hayati bir önemle karşımıza çıkıyor.
Sadece şu zamanda gündemde olan toprak satışıyla ilgili durum bile, bugün öne çıkan ve Türk Devletinin sac ayaklarından biri olan "Bağımsız" Türk Mahkemelerinin, adı geçen vadinin dışında kalmasıyla ilgili, "Devlet zorunluluğu" bize haykırıyor.
Milletçe bekliyoruz.
Abdullah A?AR