Türkiye’nin ekonomik vahametini gösteren ve gizlenemeyen en önemli verilerden birisi cari işlemler açığıdır. Siyasi irade, döviz açığı ve borçlanma anlamına gelen cari açığı inkar edemediği için “önemli olan cari açığın finansmanıdır” diyerek topu taca atmaya çalışıyorlar.
Ama cari açığın kapanması uğruna siyasi, ekonomik, hukuki ve birçok sahada verilen tavizlerden hiç bahsetmiyorlar.
Sadece Mart ayında cari açık 6.1 milyar dolar oldu. İlk üç ayın cari açığı ise toplamda 16,18 milyar dolara ulaştı. Yıllık bazda açık ise 71.8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye, 473.4 milyar dolar cari açık veren ABD’den sonra ikinci sırada geliyor.
Türkiye’den sonra 66.3 milyar dolarla İtalya, 62 milyar dolarla Fransa, 51.8 milyar dolarla İspanya, 26.3 milyar dolarla Yunanistan, 14 milyar dolarla Portekiz geliyor.
Esasen Türkiye rakamsal bazda bakıldığında ABD’den sonra geliyor ama taşıdığı risk açısından değerlendirildiğinde birinci sırada. Neden mi? Çünkü ABD doları dünya parası ve her yerde geçerli, TL ise Türkiye’de bile doların tercümesi olarak bulunuyor.
ABD’nin kendi parası cinsinden cari açık vermesi kendi adına çok büyük bir problem değil. ABD, bastığı çoğu parayı dünya piyasalarında dolandırıyor, kendi sınırları içindeki parayı ise kontrollü tutuyor.
ABD, kağıdını boyuyor, dolar olarak dünyaya pompalıyor ve dünyadaki mal ve emek üretimlerini, arazileri, şirketleri, insanları hatta ülkeleri bu kağıtla satın alıyor.
Diğer bir ifadeyle ABD, parasıyla tüm dünya insanlarını sömürüyor.
Bu durumda ABD için cari açık zarar değil, sömürdüğü miktardır.
Gelelim Türkiye’ye… Türkiye, parasını bırakın dünya piyasalarında dolandırmasını, bahsettiğimiz gibi kendi sınırları içinde bile mal ve emeğinin karşılığı olarak bulunduramamaktadır. Esasen ABD para politikalarıyla sömüren ülke, Türkiye ise sömürülen ülke konumundadır.
Bu durumda, Türkiye cari açık verdiği zaman bunu kendisine ait olmayan, belirli bir kur değeri olan ve de faiz masrafı olan ABD doları ile finanse etmek zorundadır. Bunun anlamı da daha fazla borçlanmak demektir. Türkiye’nin cari açığını borç vererek bir şekilde finanse edenler, bunu bedelsiz olarak yapmamaktadır.
Peşkeş çekilen madenler, şirketler, haraç mezat elimizden çıkan araziler, hukuki, ekonomik, siyasi, askeri her sahada verilen tavizler işte bu finansmanın bedelidir.
Adamlar bir taraftan verdikleri borcun finansal karşılığını tahsil ederlerken, bir taraftan da ekstralarını da talep etmektedirler. Hatta ekstralar çoğu zaman borcun bedelinden çok daha fazladır.
Eğer bugün Türkiye, 800 milyar doları aşkın borca sahip olmasına rağmen cari açığının finansmanını bulabiliyorsa, hala bir Yunanistan olmadıysa, bu kendisinden talep edilen tavizlerin hala var olduğunu göstermektedir. Ama taviz verdikçe hem dozaj artacaktır hem de verilecek tavizler sınırsız değildir.
Türkiye’yi bu kısırdöngü tablodan kurtaracak tek model Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’dir. Model, yerli para, yerli hammadde, yerli enerji ve yerli üretimi ön plana çıkartmaktadır. Türkiye’nin en büyük cari açık nedenlerinin bu giderler olduğu düşünüldüğünde, cari açık veren değil, cari fazla veren noktaya rahatlıkla gelinecektir.
Ama MEM’in asıl hedefi cari fazla vermek de değildir, asıl hedef Türk milletinin ekonomik ve sosyal refahını sağlayıp, Türkiye’yi bölgesinde dünyada lider ülke konumuna yükseltmektir.
Ama cari açığın kapanması uğruna siyasi, ekonomik, hukuki ve birçok sahada verilen tavizlerden hiç bahsetmiyorlar.
Sadece Mart ayında cari açık 6.1 milyar dolar oldu. İlk üç ayın cari açığı ise toplamda 16,18 milyar dolara ulaştı. Yıllık bazda açık ise 71.8 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye, 473.4 milyar dolar cari açık veren ABD’den sonra ikinci sırada geliyor.
Türkiye’den sonra 66.3 milyar dolarla İtalya, 62 milyar dolarla Fransa, 51.8 milyar dolarla İspanya, 26.3 milyar dolarla Yunanistan, 14 milyar dolarla Portekiz geliyor.
Esasen Türkiye rakamsal bazda bakıldığında ABD’den sonra geliyor ama taşıdığı risk açısından değerlendirildiğinde birinci sırada. Neden mi? Çünkü ABD doları dünya parası ve her yerde geçerli, TL ise Türkiye’de bile doların tercümesi olarak bulunuyor.
ABD’nin kendi parası cinsinden cari açık vermesi kendi adına çok büyük bir problem değil. ABD, bastığı çoğu parayı dünya piyasalarında dolandırıyor, kendi sınırları içindeki parayı ise kontrollü tutuyor.
ABD, kağıdını boyuyor, dolar olarak dünyaya pompalıyor ve dünyadaki mal ve emek üretimlerini, arazileri, şirketleri, insanları hatta ülkeleri bu kağıtla satın alıyor.
Diğer bir ifadeyle ABD, parasıyla tüm dünya insanlarını sömürüyor.
Bu durumda ABD için cari açık zarar değil, sömürdüğü miktardır.
Gelelim Türkiye’ye… Türkiye, parasını bırakın dünya piyasalarında dolandırmasını, bahsettiğimiz gibi kendi sınırları içinde bile mal ve emeğinin karşılığı olarak bulunduramamaktadır. Esasen ABD para politikalarıyla sömüren ülke, Türkiye ise sömürülen ülke konumundadır.
Bu durumda, Türkiye cari açık verdiği zaman bunu kendisine ait olmayan, belirli bir kur değeri olan ve de faiz masrafı olan ABD doları ile finanse etmek zorundadır. Bunun anlamı da daha fazla borçlanmak demektir. Türkiye’nin cari açığını borç vererek bir şekilde finanse edenler, bunu bedelsiz olarak yapmamaktadır.
Peşkeş çekilen madenler, şirketler, haraç mezat elimizden çıkan araziler, hukuki, ekonomik, siyasi, askeri her sahada verilen tavizler işte bu finansmanın bedelidir.
Adamlar bir taraftan verdikleri borcun finansal karşılığını tahsil ederlerken, bir taraftan da ekstralarını da talep etmektedirler. Hatta ekstralar çoğu zaman borcun bedelinden çok daha fazladır.
Eğer bugün Türkiye, 800 milyar doları aşkın borca sahip olmasına rağmen cari açığının finansmanını bulabiliyorsa, hala bir Yunanistan olmadıysa, bu kendisinden talep edilen tavizlerin hala var olduğunu göstermektedir. Ama taviz verdikçe hem dozaj artacaktır hem de verilecek tavizler sınırsız değildir.
Türkiye’yi bu kısırdöngü tablodan kurtaracak tek model Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’dir. Model, yerli para, yerli hammadde, yerli enerji ve yerli üretimi ön plana çıkartmaktadır. Türkiye’nin en büyük cari açık nedenlerinin bu giderler olduğu düşünüldüğünde, cari açık veren değil, cari fazla veren noktaya rahatlıkla gelinecektir.
Ama MEM’in asıl hedefi cari fazla vermek de değildir, asıl hedef Türk milletinin ekonomik ve sosyal refahını sağlayıp, Türkiye’yi bölgesinde dünyada lider ülke konumuna yükseltmektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- PKK, Türkiye’de ‘demokratik entegrasyon’ hedefinde / 29.10.2025
- Birinci vazifemiz, Cumhuriyetimizi ilelebet muhafaza etmektir / 28.10.2025
- Bahçeli’nin Kıbrıs duruşu: 2000 ve 2025 / 25.10.2025
- ABD-İsrail ikilisinin şekillendirdiği Suriye, Türkiye'nin menfaatine değil / 23.10.2025
- Enflasyonda itibarımız yerlerde / 22.10.2025
- 22 Ekim'in 1'nci yılında endişe verici tablo! / 21.10.2025
- İsrail'in hedefinde Kıbrıs var! / 18.10.2025
- Gazze'de ateşkes sonrası ABD'nin odağında hangi ülkeler var? / 17.10.2025
- 'Sermayeye var, dar gelirliye yok' bütçesi! / 16.10.2025
- Enflasyonun sebebi talepse, Almanya’da enflasyon uçuyor olmalıydı / 15.10.2025
- Birinci vazifemiz, Cumhuriyetimizi ilelebet muhafaza etmektir / 28.10.2025
- Bahçeli’nin Kıbrıs duruşu: 2000 ve 2025 / 25.10.2025
- ABD-İsrail ikilisinin şekillendirdiği Suriye, Türkiye'nin menfaatine değil / 23.10.2025
- Enflasyonda itibarımız yerlerde / 22.10.2025
- 22 Ekim'in 1'nci yılında endişe verici tablo! / 21.10.2025
- İsrail'in hedefinde Kıbrıs var! / 18.10.2025
- Gazze'de ateşkes sonrası ABD'nin odağında hangi ülkeler var? / 17.10.2025
- 'Sermayeye var, dar gelirliye yok' bütçesi! / 16.10.2025
- Enflasyonun sebebi talepse, Almanya’da enflasyon uçuyor olmalıydı / 15.10.2025




















































































