Türkiye'nin ilk uçak fabrikasının öyküsü: 1926
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası, Cumhuriyet'in bağımsızlık ve modernleşme vizyonunun simgesi olarak Kayseri'de doğdu. Yerli üretimle gökleri fetheden bu kazanım, ulusal egemenliği ve sanayi devrimini kalıcı bir miras bıraktı
29.10.2025 14:14:00
Eyüp Kabil
Eyüp Kabil





1923 yılında, Anadolu'da bir devrim doğmuştu. Bu devrimin adı Türkiye Cumhuriyeti'ydi.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, Osmanlı'nın küllerinden yükselen bu genç cumhuriyet, sadece bir ulusun kurtuluşu değil, bir milletin modernleşme ve bağımsızlık mücadelesinin simgesiydi.
Savaşın yaralarını sararken, Atatürk'ün "İstikbal göklerdedir" sözüyle havacılığa duyulan tutku, cumhuriyetin en parlak kazanımlarından birini doğurdu. Bu kazanım, sadece metal ve kanatların birleşimi değildi; ulusal egemenliğin, yerli üretimin ve bilimsel ilerlemenin zaferiydi. İşte o zaferin kalbi, Kayseri'nin bozkırlarında atan ilk uçak fabrikasının hikâyesinde yatıyor.
Cumhuriyetin ilanından 3 yıl sonra
Cumhuriyetin ilanından yalnızca üç yıl sonra, 1925'te bir vizyoner adım atıldı. Türk Tayyare Cemiyeti (Bugünkü Türk Hava Kurumu'nun temeli) ile Alman havacılık devi Junkers firması arasında, 15 Ağustos'ta bir sözleşme imzalandı.
Bu anlaşma, TOMTAŞ'ı (Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi) doğurdu. Toplam sermayesi 3 milyon 360 bin Türk Lirası olan bir ortak girişim. Junkers'ın metal gövdeli uçak tasarımları, dönemin ahşap ve kumaşla sınırlı havacılığını aşan bir yenilikti. Amaç basitti, fakat devrimciydi, Türkiye'nin kendi göklerini koruması için yerli üretim.
Fabrika, Kayseri'nin stratejik konumunda, demiryolu ağına yakın bir alanda planlandı. İnşaat hızla ilerledi; Alman mühendisler ve Türk işçiler omuz omuza çalıştı. Ve 6 Ekim 1926'da, cumhuriyetin üçüncü yılında, törenle açıldı. Atatürk'ün bu açılışa verdiği önem, fabrikayı sadece bir atölye olmaktan çıkarıp, ulusal bir sembol haline getirdi. O gün, Kayseri semalarında uçan ilk Junkers A-20 modeli, genç cumhuriyetin kanat çırpışını müjdeliyordu.
Atatürk'ün vizyonu hayat buluyor
Fabrikanın ilk yılları, bir rüyanın somutlaşması gibiydi. 50 Türk personel ve 150 Alman uzmanla başlayan üretim, hızla ivme kazandı. Junkers F-13 ve G-23 gibi modellerin montajı, bakımı ve onarımı burada gerçekleştirildi.
Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterine giren bu uçaklar, sadece askeri bir güç değil, sivil havacılığın da öncüsü oldu. Eğitim programları devreye girdi. Genç Türk mühendisler Almanya'ya gönderildi, yerlerinde Alman ustalar bilgi aktardı.
TOMTAŞ, yılda 250 uçak üretmeyi hedefliyordu. Bu, savaş sonrası yoksul bir ülkenin cesur bir atılımıydı. Fabrika, sadece uçak değil, motor ve parça imalatıyla da havacılığın ekosistemini kuruyordu.
Cumhuriyetin bu kazanımı, ekonomik bağımsızlık anlamına geliyordu. Artık ithalata bağımlı olmayan bir hava gücü, Balkanlar'dan Orta Doğu'ya "Türk Malı" damgasıyla uçacaktı. Atatürk'ün vizyonu burada hayat buluyordu; cumhuriyet, gökleri fethederek yeryüzündeki egemenliğini pekiştiriyordu.
Kriz 'Kayseri Tayyare Fabrikası'nı doğurdu
Ancak her destan gibi, bu öykü de fırtınalarla sınandı. 1928'de, Junkers'ın ekonomik krizleri TOMTAŞ'ı iflasın eşiğine getirdi. Alman ortağı çekilince, fabrika durma noktasına geldi. Bu, cumhuriyetin ilk büyük sınavıydı: Dışa bağımlılığın bedeli.
Ama Türkiye pes etmedi. 1931'de, Milli Savunma Bakanlığı'na devredilen tesis, "Kayseri Tayyare Fabrikası" adıyla yeniden doğdu. Bu sefer, tamamen yerli bir iradeyle.
Alman Gothaer Waggon Fabrik A.G. ile lisans anlaşması imzalandı ve üretim hızlandı. 1935'te 50 adet Türkkuşu planörü gökyüzüne yükseldi. Ertesi yıl, 45 Gotha 145 eğitim uçağı üretildi. Toplamda 200'e yakın uçak, Türk Hava Kuvvetleri'ne katıldı.
Fabrika, motor tamiri, paraşüt üretimi ve hatta metal işleme atölyeleriyle genişledi. Bu yıllar, cumhuriyetin en parlak dönemiydi. Sanayi inkılabı, kadınların iş gücüne katılımı ve bilimsel ilerleme, fabrikayı bir okul gibi dönüştürdü. Kayseri, sadece bir fabrika değil, bir ulusun havacılık okulu haline geldi.
Ve Marshall Planı devreye girdi
Ne yazık ki, zaferler kalıcı olmadı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1940'larda ABD'nin Marshall Planı devreye girdi. Hazır uçak ve motor yardımları, yerli üretimi gölgede bıraktı.
1952'de uçak üretimi, 1954'te motor atölyesi durduruldu; tesis Makine Kimya Endüstrisi'ne devredildi. Bu kapanış, cumhuriyetin kazanımını yaraladı. Daha sonra Nuri Demirağ gibi öncülerin girişimleri de dış baskılarla son buldu.
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası, cumhuriyetin en gurur verici kazanımıdır. O, sadece metalden uçaklar üretmedi; bir milletin özgüvenini, bağımsızlık tutkusunu ve modernleşme iradesini göklere taşıdı. Atatürk'ün "Göklerini koruyamayan milletler yarınlarından emin olamaz" uyarısı, bugün hâlâ yankılanıyor. Kayseri'nin o mütevazı hangarında doğan hayaller, cumhuriyetin ışığını aydınlatmaya devam ediyor ve bizi, yeni zaferlere kanat açmaya çağırıyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, Osmanlı'nın küllerinden yükselen bu genç cumhuriyet, sadece bir ulusun kurtuluşu değil, bir milletin modernleşme ve bağımsızlık mücadelesinin simgesiydi.
Savaşın yaralarını sararken, Atatürk'ün "İstikbal göklerdedir" sözüyle havacılığa duyulan tutku, cumhuriyetin en parlak kazanımlarından birini doğurdu. Bu kazanım, sadece metal ve kanatların birleşimi değildi; ulusal egemenliğin, yerli üretimin ve bilimsel ilerlemenin zaferiydi. İşte o zaferin kalbi, Kayseri'nin bozkırlarında atan ilk uçak fabrikasının hikâyesinde yatıyor.
Cumhuriyetin ilanından 3 yıl sonra
Cumhuriyetin ilanından yalnızca üç yıl sonra, 1925'te bir vizyoner adım atıldı. Türk Tayyare Cemiyeti (Bugünkü Türk Hava Kurumu'nun temeli) ile Alman havacılık devi Junkers firması arasında, 15 Ağustos'ta bir sözleşme imzalandı.
Bu anlaşma, TOMTAŞ'ı (Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi) doğurdu. Toplam sermayesi 3 milyon 360 bin Türk Lirası olan bir ortak girişim. Junkers'ın metal gövdeli uçak tasarımları, dönemin ahşap ve kumaşla sınırlı havacılığını aşan bir yenilikti. Amaç basitti, fakat devrimciydi, Türkiye'nin kendi göklerini koruması için yerli üretim.
Fabrika, Kayseri'nin stratejik konumunda, demiryolu ağına yakın bir alanda planlandı. İnşaat hızla ilerledi; Alman mühendisler ve Türk işçiler omuz omuza çalıştı. Ve 6 Ekim 1926'da, cumhuriyetin üçüncü yılında, törenle açıldı. Atatürk'ün bu açılışa verdiği önem, fabrikayı sadece bir atölye olmaktan çıkarıp, ulusal bir sembol haline getirdi. O gün, Kayseri semalarında uçan ilk Junkers A-20 modeli, genç cumhuriyetin kanat çırpışını müjdeliyordu.
Atatürk'ün vizyonu hayat buluyor
Fabrikanın ilk yılları, bir rüyanın somutlaşması gibiydi. 50 Türk personel ve 150 Alman uzmanla başlayan üretim, hızla ivme kazandı. Junkers F-13 ve G-23 gibi modellerin montajı, bakımı ve onarımı burada gerçekleştirildi.
Türk Hava Kuvvetleri'nin envanterine giren bu uçaklar, sadece askeri bir güç değil, sivil havacılığın da öncüsü oldu. Eğitim programları devreye girdi. Genç Türk mühendisler Almanya'ya gönderildi, yerlerinde Alman ustalar bilgi aktardı.
TOMTAŞ, yılda 250 uçak üretmeyi hedefliyordu. Bu, savaş sonrası yoksul bir ülkenin cesur bir atılımıydı. Fabrika, sadece uçak değil, motor ve parça imalatıyla da havacılığın ekosistemini kuruyordu.
Cumhuriyetin bu kazanımı, ekonomik bağımsızlık anlamına geliyordu. Artık ithalata bağımlı olmayan bir hava gücü, Balkanlar'dan Orta Doğu'ya "Türk Malı" damgasıyla uçacaktı. Atatürk'ün vizyonu burada hayat buluyordu; cumhuriyet, gökleri fethederek yeryüzündeki egemenliğini pekiştiriyordu.
Kriz 'Kayseri Tayyare Fabrikası'nı doğurdu
Ancak her destan gibi, bu öykü de fırtınalarla sınandı. 1928'de, Junkers'ın ekonomik krizleri TOMTAŞ'ı iflasın eşiğine getirdi. Alman ortağı çekilince, fabrika durma noktasına geldi. Bu, cumhuriyetin ilk büyük sınavıydı: Dışa bağımlılığın bedeli.
Ama Türkiye pes etmedi. 1931'de, Milli Savunma Bakanlığı'na devredilen tesis, "Kayseri Tayyare Fabrikası" adıyla yeniden doğdu. Bu sefer, tamamen yerli bir iradeyle.
Alman Gothaer Waggon Fabrik A.G. ile lisans anlaşması imzalandı ve üretim hızlandı. 1935'te 50 adet Türkkuşu planörü gökyüzüne yükseldi. Ertesi yıl, 45 Gotha 145 eğitim uçağı üretildi. Toplamda 200'e yakın uçak, Türk Hava Kuvvetleri'ne katıldı.
Fabrika, motor tamiri, paraşüt üretimi ve hatta metal işleme atölyeleriyle genişledi. Bu yıllar, cumhuriyetin en parlak dönemiydi. Sanayi inkılabı, kadınların iş gücüne katılımı ve bilimsel ilerleme, fabrikayı bir okul gibi dönüştürdü. Kayseri, sadece bir fabrika değil, bir ulusun havacılık okulu haline geldi.
Ve Marshall Planı devreye girdi
Ne yazık ki, zaferler kalıcı olmadı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, 1940'larda ABD'nin Marshall Planı devreye girdi. Hazır uçak ve motor yardımları, yerli üretimi gölgede bıraktı.
1952'de uçak üretimi, 1954'te motor atölyesi durduruldu; tesis Makine Kimya Endüstrisi'ne devredildi. Bu kapanış, cumhuriyetin kazanımını yaraladı. Daha sonra Nuri Demirağ gibi öncülerin girişimleri de dış baskılarla son buldu.
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası, cumhuriyetin en gurur verici kazanımıdır. O, sadece metalden uçaklar üretmedi; bir milletin özgüvenini, bağımsızlık tutkusunu ve modernleşme iradesini göklere taşıdı. Atatürk'ün "Göklerini koruyamayan milletler yarınlarından emin olamaz" uyarısı, bugün hâlâ yankılanıyor. Kayseri'nin o mütevazı hangarında doğan hayaller, cumhuriyetin ışığını aydınlatmaya devam ediyor ve bizi, yeni zaferlere kanat açmaya çağırıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.




















































































