Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Resulullah (as) bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme (bir korku) vardı. Hatice'nin yanına geldi ve: "Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldı. Hz. Hatice (r.anha)'ya, başından geçenleri anlattı ve:
"Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de: "Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, akrabayı gözetirsin, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın. Misafıre ikram edersin. Hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin" dedi. Sonra Hz. Hatice, Hz. Peygamber (as)'ı alıp Varaka İbnu Nevfel'e götürdü. Bu zât, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuş bir kimseydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil'den, İbranice olarak yazmıştı. İncil'de: "Meryem'in oğlu İsa da şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları! Ben benden önce gönderilmiş olan Tevrat'ı doğrulayacak ve benden sonra gelecek olan Ahmet ismindeki peygamberi müjdeleyici olarak Allah'ın size gönderdiği peygamberiyim".
Fakat İsa'nın müjdelediği bu peygamber apaçık delillerle gelince de: "Bu besbelli bir sihirdir demişlerdi"yazılı olduğunu Kuran'dan öğreniyoruz. Varaka, gözleri âmâ olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine:
"Ey amcamoğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle, ne söylüyor!" dedi. Varaka Peygamber (as)'a:
"Ey kardeşimin oğlu! Neler de görüyorsun?" Aleyhisselatu vesselam gördüklerini anlattı.
Varaka da O'na: "Bu gördüğün melektir. O Hz. Musa'ya da inmiştir. Keşke ben genç olsaydım (da sana yardım etseydim). Keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım!" dedi.
Resulullah (as):
"Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?' diye sordu. Varaka: "Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, O'na husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum" dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefat etti. Ardından vahiy de fetrete girdi (kesildi). [Buhari, Bed'ü'1-Vahy, Enbiya 21, Tefsir, Alak Ta'bir 1; Müslim, İman 252, ( 160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636)].
Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: "Ebu Seleme İbnu Abdurrahmana: "Kur'an'dan ilk inenin ne olduğunu sordum".
"Ya eyyühe'1-Müddesir (ey örtüsüne bürünmüş) (sûresi)dir!" dedi. Ben; "İyi ama, başkaları ilk inenin 'İkra' bismi Rabbîkellezî' 'Alak (suresi)dir' diyorlar" dedim.
Bunun üzerine Ebu Seleme;
"Ben bu hususta Hz. Cabir (ra)'a sormuştum. O bana: "Sana, Resulullah (as)'ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim. O şöyle buyurdu:
"Bir ay kadar Hira mağarasında itikafa girdim. İtikafımı tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiç bir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice'nin yanına geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken şu ayetler nazil oldu: "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (İnsanları ahiretle) korkut! Rabb'ini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın... "201 Bu vahiy namaz farz kılınmazdan önceydi". [Buhari, med'ü'1-Vahy, Bed'ül-Halk 6, Tefsir, Müddessir, Tefsir, Alak, Edeb 118; Müslim, iman 257, (161)].
Hz. Ömer (ra) anlatıyor: "Resulullah (as)'a vahiy indiği zaman yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı, sonra o hâl açıldı. O da Mü'minün Sûresinden ilk on ayeti okudu: "Müminler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tâdil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nâil oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O müminler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır"
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer".
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp: "Allah'ım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allah'ım, bizi râzı kıl, bizden de râzı ol" buyurdular"
Resulullah ilk safhada yalnızlık muhabbetinin şevkiyle Hira mağarasına gitmiş, ibadete gark olmuştu. Bu mağaraya çekilme safhasının, bir ay kadar devam ettiği ve bunun Ramazan ayında vukû bulduğu bilinmektedir.
Resulullah bu safhada Hz. Cebrail'i Mekke-i Mükerreme'nin Ecyad olarak bilinen mevkiinde görür. Cebrail aleyhisselam: "Ey Muhammed!" diye bağırır. Sağa, sola, öne, arkaya bakar fakat kimseyi göremez. Derken başını semaya kaldırır. Onu, semayı gözün alabildiğine kaplamış olarak bir kürsü halinde oturmuş görür. "Ey Muhammed! Ben Cibril'im, Cibril'im!" der. Aleyhisselatu vesselam bu manzaradan korkar, kaçıp kalabalığa karışır ve bir şey görmez olur. Bilahare kalabalıktan çıkınca aynı ses yine çağırır. O da tekrar kaçar.
Bundan sonra Cibril Aleyhisselam'ın Hira'da görünmesi ve "Oku!" diye emretmesi hadisesi geliyor. Bazı rivayetler, bu esnada Cibril'in iki kanadıyla göründüğünü zikreder, kanatlar gözleri kamaştıracak şekildedir, yakuttandır. Bu sefer gördüğünü, bunun birinin kendisinden yaratıldığı sûret üzere görmeyi talep etmesi üzerine vukua geldiği; ikincisinin de Mirac'da cereyan ettiğini gösterir. Fetretu'1-Vahy, ilk vahiyden sonra araya giren fasılayı ifade eder. Yani Hira dağında başlayan vahiy belli bir sistemle devam etmemiş, bilakis bir müddet kesilmiştir. Bu kesilmenin Aleyhissalatu Vesselamın üzerindeki vahiyle hâsıl olan korkunun gitmesi, vahyin gelmesine iştiyak duyması gayesini güttüğü belirtilmiştir.
Bu fetretin müddeti ihtilaflıdır. Bir kaç gün diyen rivayetlerin yanı başında üç yıl diyenler de vardır. Umumiyetle üç yıl diyen rivayetler daha kavi bulunmuş, diğerleri te'vil edilmiştir. İbnu Hacer, fetret'ü'-vahyin iki buçuk yıl olduğuna dair mevsuk rivayeti makul kabul eder. Buna altı aylık rüya dönemini de ekleyerek üç yıla çıkarır. Böylece reddedilmeyecek bir te'lif ve tevilde bulunur.
İslam âlimleri vahyi; metlüv ve gayr-i metlüv şeklinde sınıflandırarak hadis ve sünnetin de ilahî vahyin bir bölümü olduğunu beyan ederler.
Bu cümleden olarak 'O kendi hevâsından konuşmaz; ne konuşursa kendisine vahy edileni konuşur' ayet-i kerimesinin yanı sıra pek çok nassı da delil olarak zikrederler.
Nitekim "Size içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi tezkiye eden, size Kitab'ı ve hikmeti ve bilmediklerinizi bildiren bir resul gönderdik"205ayetinde de Hz. Peygamberin görevleri arasında Kitab-ı Kerim'ın yanı sıra, hikmeti bildirmek ve öğretmek de zikredilmektedir.
Bütün bu hakikatlerin ışığında gelinen nokta şudur: Oryantalistlerin vahiy hakkındaki iddiaları tamamen mesnetsizdir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi tamamen fitne tohumları ekme maksadına yönelik iddialardır. Vahyin hakikati ise ayet ve hadislerin ışığında anlattığımız şekildedir.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Resulullah (as) bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme (bir korku) vardı. Hatice'nin yanına geldi ve: "Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldı. Hz. Hatice (r.anha)'ya, başından geçenleri anlattı ve:
"Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de: "Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, akrabayı gözetirsin, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın. Misafıre ikram edersin. Hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin" dedi. Sonra Hz. Hatice, Hz. Peygamber (as)'ı alıp Varaka İbnu Nevfel'e götürdü. Bu zât, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuş bir kimseydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil'den, İbranice olarak yazmıştı. İncil'de: "Meryem'in oğlu İsa da şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları! Ben benden önce gönderilmiş olan Tevrat'ı doğrulayacak ve benden sonra gelecek olan Ahmet ismindeki peygamberi müjdeleyici olarak Allah'ın size gönderdiği peygamberiyim".
Fakat İsa'nın müjdelediği bu peygamber apaçık delillerle gelince de: "Bu besbelli bir sihirdir demişlerdi"yazılı olduğunu Kuran'dan öğreniyoruz. Varaka, gözleri âmâ olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine:
"Ey amcamoğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle, ne söylüyor!" dedi. Varaka Peygamber (as)'a:
"Ey kardeşimin oğlu! Neler de görüyorsun?" Aleyhisselatu vesselam gördüklerini anlattı.
Varaka da O'na: "Bu gördüğün melektir. O Hz. Musa'ya da inmiştir. Keşke ben genç olsaydım (da sana yardım etseydim). Keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım!" dedi.
Resulullah (as):
"Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?' diye sordu. Varaka: "Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, O'na husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum" dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefat etti. Ardından vahiy de fetrete girdi (kesildi). [Buhari, Bed'ü'1-Vahy, Enbiya 21, Tefsir, Alak Ta'bir 1; Müslim, İman 252, ( 160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636)].
Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: "Ebu Seleme İbnu Abdurrahmana: "Kur'an'dan ilk inenin ne olduğunu sordum".
"Ya eyyühe'1-Müddesir (ey örtüsüne bürünmüş) (sûresi)dir!" dedi. Ben; "İyi ama, başkaları ilk inenin 'İkra' bismi Rabbîkellezî' 'Alak (suresi)dir' diyorlar" dedim.
Bunun üzerine Ebu Seleme;
"Ben bu hususta Hz. Cabir (ra)'a sormuştum. O bana: "Sana, Resulullah (as)'ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim. O şöyle buyurdu:
"Bir ay kadar Hira mağarasında itikafa girdim. İtikafımı tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiç bir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice'nin yanına geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken şu ayetler nazil oldu: "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (İnsanları ahiretle) korkut! Rabb'ini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın... "201 Bu vahiy namaz farz kılınmazdan önceydi". [Buhari, med'ü'1-Vahy, Bed'ül-Halk 6, Tefsir, Müddessir, Tefsir, Alak, Edeb 118; Müslim, iman 257, (161)].
Hz. Ömer (ra) anlatıyor: "Resulullah (as)'a vahiy indiği zaman yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı, sonra o hâl açıldı. O da Mü'minün Sûresinden ilk on ayeti okudu: "Müminler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tâdil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nâil oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O müminler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır"
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer".
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp: "Allah'ım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allah'ım, bizi râzı kıl, bizden de râzı ol" buyurdular"
Resulullah ilk safhada yalnızlık muhabbetinin şevkiyle Hira mağarasına gitmiş, ibadete gark olmuştu. Bu mağaraya çekilme safhasının, bir ay kadar devam ettiği ve bunun Ramazan ayında vukû bulduğu bilinmektedir.
Resulullah bu safhada Hz. Cebrail'i Mekke-i Mükerreme'nin Ecyad olarak bilinen mevkiinde görür. Cebrail aleyhisselam: "Ey Muhammed!" diye bağırır. Sağa, sola, öne, arkaya bakar fakat kimseyi göremez. Derken başını semaya kaldırır. Onu, semayı gözün alabildiğine kaplamış olarak bir kürsü halinde oturmuş görür. "Ey Muhammed! Ben Cibril'im, Cibril'im!" der. Aleyhisselatu vesselam bu manzaradan korkar, kaçıp kalabalığa karışır ve bir şey görmez olur. Bilahare kalabalıktan çıkınca aynı ses yine çağırır. O da tekrar kaçar.
Bundan sonra Cibril Aleyhisselam'ın Hira'da görünmesi ve "Oku!" diye emretmesi hadisesi geliyor. Bazı rivayetler, bu esnada Cibril'in iki kanadıyla göründüğünü zikreder, kanatlar gözleri kamaştıracak şekildedir, yakuttandır. Bu sefer gördüğünü, bunun birinin kendisinden yaratıldığı sûret üzere görmeyi talep etmesi üzerine vukua geldiği; ikincisinin de Mirac'da cereyan ettiğini gösterir. Fetretu'1-Vahy, ilk vahiyden sonra araya giren fasılayı ifade eder. Yani Hira dağında başlayan vahiy belli bir sistemle devam etmemiş, bilakis bir müddet kesilmiştir. Bu kesilmenin Aleyhissalatu Vesselamın üzerindeki vahiyle hâsıl olan korkunun gitmesi, vahyin gelmesine iştiyak duyması gayesini güttüğü belirtilmiştir.
Bu fetretin müddeti ihtilaflıdır. Bir kaç gün diyen rivayetlerin yanı başında üç yıl diyenler de vardır. Umumiyetle üç yıl diyen rivayetler daha kavi bulunmuş, diğerleri te'vil edilmiştir. İbnu Hacer, fetret'ü'-vahyin iki buçuk yıl olduğuna dair mevsuk rivayeti makul kabul eder. Buna altı aylık rüya dönemini de ekleyerek üç yıla çıkarır. Böylece reddedilmeyecek bir te'lif ve tevilde bulunur.
İslam âlimleri vahyi; metlüv ve gayr-i metlüv şeklinde sınıflandırarak hadis ve sünnetin de ilahî vahyin bir bölümü olduğunu beyan ederler.
Bu cümleden olarak 'O kendi hevâsından konuşmaz; ne konuşursa kendisine vahy edileni konuşur' ayet-i kerimesinin yanı sıra pek çok nassı da delil olarak zikrederler.
Nitekim "Size içinizden ayetlerimizi okuyan, sizi tezkiye eden, size Kitab'ı ve hikmeti ve bilmediklerinizi bildiren bir resul gönderdik"205ayetinde de Hz. Peygamberin görevleri arasında Kitab-ı Kerim'ın yanı sıra, hikmeti bildirmek ve öğretmek de zikredilmektedir.
Bütün bu hakikatlerin ışığında gelinen nokta şudur: Oryantalistlerin vahiy hakkındaki iddiaları tamamen mesnetsizdir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi tamamen fitne tohumları ekme maksadına yönelik iddialardır. Vahyin hakikati ise ayet ve hadislerin ışığında anlattığımız şekildedir.