Yabancı sermaye çözüm mü, çözümsüzlük mü?

Özellikle son zamanlarda gerek AB ve IMF'ci medyamız, gerek iktidarımızın yetkilileri, gerekse yine kaynağı aynı olan birtakım ekonomistler yabancı sermaye çığırtkanlığını arttırdılar.Bu artışta AB ile müzakerelere başlamamızın ve de son açıklanan, "yol haritası" lakabıyla tanınan Katılım Ortaklığı Belgesi'nin(KOB) rolü çok büyük.Ne demişti Sayın Başmüzakereci Babacan, "Aslında müzakere diye bir şey, onlar diyecek biz yapacağız".İşte onlar demeye başladılar, hem de taviz maddelerini bir bir sıralayarak ve de talepleri de tartışmaya açmayarak.Katılım Ortaklığı Belgesi'nde siyasi, sosyal, kültürel, dini, askeri birçok sahalarda tavizler isteniyor, ama biz özellikle konumuzla alakalı olan bazı talepleri ifade edelim.Belge'de, yabancı yatırım akışını kolaylaştırılması, özelleştirme programının tamamlanması ve özelleştirilmelerin hızlandırılması, yabancı sermaye önündeki bütün kısıtlamaların kaldırılması, ayrımcı uygulamalarla sonuçlanabilecek vergi önlemlerinin kaldırılması, sermayenin serbest dolaşması? gibi talepler var.Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi, maliyetlerle boğuşan ve devlet desteğini arkasında bulamayan yerli sermaye ile arkasında global destekler olan ve hatta dünyada ürün fiyatlarının belirlemesinde etkin olan yabancı şirketlerin kendi ülkemizde karşı karşıya gelmesi isteniyor.Bunun doğuracağı sonuç, yerli sermayenin tükenmesi, piyasalarımıza tamamen yabancıların hakim olmasıdır. Tahkim ile de her türlü yasal desteği alan bu sermaye grupları, ekonominin siyaset üzerindeki etkisini de kullanarak, yine aynı yöntemlerle çökertilen Osmanlı Devleti'nin kaderini bize yaşatabilirler.Baltalimanı Antlaşmasını, bu antlaşmada yabancılara tanınan hakları ve de sonrasında doğan sonuçları incelerseniz, Sevr sürecine nasıl girdiğimizi daha net anlarsınız. Şimdi aynı tavizler bugün de isteniyor.Hükümetimizin yetkilileri bu konuda ne diyor?Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, yabancı sermayenin güvenini sarsacak yaklaşımlardan uzak durulması gerektiğini belirterek, "Güvenin oluşması zaman alır ama kaybedilmesi çok kolaydır. Türkiye'ye gelen bu ilk sermaye örneklerini daha işin başında kim ürkütüyorsa, Türkiye'ye kötülük yapıyor" açıklamasını yaptı. Aynı açıklamaları Osmanlı'nın ekonomisinin çökmesine sebep olan Mustafa Reşit Paşa da yapıyordu.Babacan, konuşmasının devamında yabancı sermayeyi iş ve aş kapısı olarak gösteriyor. Başbakan Erdoğan'ın yaklaşımı da farklı değil. Bakın neler söylüyor:"Gelmiş, yabancı sermaye Türkiye'de yatırım yapmış, burada 100, 200, 300 bin vatandaşımız iş sahibi olmuş. Kötü mu olmuş? Öperim, başımın üzerine koyarım. Bu ister Körfez sermayesi olsun, ister Yahudi sermayesi olsun, ister batı sermayesi olsun, başımın üzerine koyarım. Türkiye'de yasalara, kurallara göre gelip bu yatırımı yapanların yeri vardır. Dünyanın neresine giderseniz gidin, bu böyledir. Türkiye'de de bu böyle olacaktır. Yasalarımız bellidir. Yasalarımızda yerli yabancı ayrımı yoktur. Biz bu yoldayız, bu noktadayız ve bu konuda kararlıyız."Sayın Maliye Bakanı Unakıtan'ı da bu noktada hatırlamazsak olmaz. O da "Babalar gibi satarım, yabancıya 'welcome'" diyorduYalnız Sayın Erdoğan'ın, Babacan'ın ve de Unakıtan'ın dikkat etmedikleri önemli bir gerçek var: "Yabancı sermaye Türkiye'ye beklediğimiz yatırımları yapmak maksadıyla gelmiyor".Ya spekülatif piyasalarda, para ile para kazanmak için geliyor, ya Belge'de de ısrar ettikleri gibi özelleştirme kapsamında ülkemizin tekel kuruluşları olan stratejik kurumlarını 3-5 yıllık karına kapmak için geliyor, ya da maden arazilerimizi, gayrı menkullerimizi satın almak için geliyor.49 yıllığına ve 49 yıl vadeli ihale edilen Galaport'u, 4 yıllık karına, 5 taksitle satılan Telekom'u, maden arazilerimizi yangından mal kaçırır gibi satın alan ve buradan istediği gibi maden çıkarma yetkisini elde eden Anatolia Minerals'i, Rio Tinto'yu, Eldorado Gold'u ve daha nicelerini buna örnek verebiliriz.Sayın Babacan, "yabancı sermaye 48 yılda yıllık ortalama 1 milyar doları aşmazken, 2005 yılının ilk 8 ayında 2 milyar 909 milyon doları buldu" diyerek hava atmaktadır.Soruyoruz?Peki, bu rakamın ne kadarı gerçekten işsizliği önleyecek bir yatırım?Spekülatif para piyasalarında 48 milyar doları aşkın yabancı sıcak para bulunduğunu hesaba katarsak ve bu paranın, yıllık olarak en az yüzde 30 faiz geliri elde ettiğine göre, -ki, geçtiğimiz aylarda borsa yıllık bazda yüzde 70 kazandırdı- en az 15 milyar dolar paramızı dışarıya hortumladığını düşünürsek, Sayın Babacan söyler misiniz en az getirdiğinin 5 katı fazlasını götüren bir yabancı sermayenin ekonomiye faydalı olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?Tekel konumunda olduğumuz bor madeni gibi madenlerimizi, işleyerek, hem de böylece istihdam yaratarak daha karlı bir şekilde satmak varken, bu madenlerin yataklarını sadece arazi fiyatına yabancılara devretmenin bu ülkeye faydası mı var, yoksa zararı mı?Neymiş efendim, AKP hükümeti zamanında yabancıların ülkemize ilgisi artmış, ülkemiz fırsatlar ülkesi haline gelmiş. Çölde ölmek üzere olan birinin üzerine akbabalar toplanmaz mı? Sen her şeyini nerede ise bedavaya veriyorsun, "Batan geminin malları bunlar" diyerek babalar gibi satıyorsun, ülkeyi kelepir pazarlıyorsun, adeta hediye diyorsun, üstelik bununla da sanki iyi bir şeymiş gibi övünüyorsun. Vallahi pes doğrusu.Sayın Babacan diyor ki "biz yabancı sermayeyi şu kadar arttırdık", tamam da bu zaman zarfında cari işlemler açığının, dış ticaret açığının ne kadar arttığından niçin bahsetmiyor?2002 yılında 1.5 milyar dolar olan cari açık, 2005 yılının sadece ocak-eylül döneminde 16 milyar 352 milyon dolar oldu. Yıl sonu itibariyle en az 21.3 milyar dolar tahmin ediliyor. Yani cari açık 3 yılda 14 kat artmış. Sayın Unakıtan, "rakamlarla konuşun" diyor, işte size rakamlar. Lütfen kendimizi daha fazla kandırmayalım.Yabancı sermaye diye diye nereye gittiğimiz belli, bu cadde çıkmaz sokak. "Milli Ekonomi Modeli" tezinin sahibi BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifade ettiği gibi, "Bu ülke sahip olduğu 3 milyar dolarlık yeraltı ve yerüstü kaynağıyla bütün dünyayı kıyamete kadar bakabilecek kaynağa sahip".Görünen o ki, asıl problem kaynak yetersizliği değil, o kaynağı devreye koyacak ve ülkemizi cennet haline getirecek lider ve kadronun iktidarda olmayışı.