Başbakan Erdoğan, yabancı sermaye konusunda yaptığı açıklamada, "Şimdi de kalkmışlar yabancı sermaye düşmanlığı yapıyorlar. Kimileri eski komünist kafa dese de ben onlara sermaye ırkçısı diyorum" şeklinde ifade etti.Erdoğan, konuşmasının devamında, "Önümüzdeki müzakere süreci Türkiye'yi her alanda büyütecek, güçlendirecek yatırımlarını katlayacağı bir süreç olacaktır. Artık "onlar ortak biz ise Pazar" psikolojisiyle savunmada kalacak bir ülke olmadığımızı bugün dünya biliyor ve görüyor" açıklamalarını yaptı.Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, "sermaye ırkçısı" ifadesi, "ben diyorum" dese de Sayın Erdoğan'ın kendine ait bir ifade değildir.Bu ifade ilk defa OYAK'ın Erdemir ihalesini kazanmasının neticesinde Financial Times gazetesi tarafından kullanılmıştı.Gazete, birkaç hafta içerisinde ikinci kez bir Türk şirketinin büyük bir özelleştirmeyi kazandığına dikkat çekerken, bunda sanayi sinerjisi kadar "sermaye milliyetçiliği"nin de belirleyici bir faktör olduğunu yazmıştı.Ekonomi gazetesi Financial Times, Erdemir ihalesini değerlendirdiği haberinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin elindeki bir emeklilik fonunun (OYAK), Türkiye'nin en büyük çelik üreticisinin satışına ilişkin ihalenin "beklenmeyen galibi" olduğunu yazmıştı.OYAK gibi yerli bir firmanın Erdemir'i satın almasını yabancıların hazmedememesi normal. Bu sebeple "sermaye milliyetçiliği" yapıldı diye feveran edip duruyorlar. Çünkü malum, hazmetme kapasiteleri oldukça önemli ki bunu Müzakere Çerçeve Belgesi'ne bile koyup bize kapı gibi imzayı attırdılar.Gerçi ihalede elenen Mittal, liberal ekonominin nimetlerinden istifade ederek son anda yaptığı bir spekülatif manevrayla borsadan 212 milyon dolar cebe indirip ayrıldı, ama yine de hazmedemiyorlar. Çünkü Erdemir, Türk sanayisinin bel kemiği, onu kontrol altına alamadılar.Bu sebeple yabancı sermayenin sermaye milliyetçiliğinden dem vurması normal de bizimkilere ne oluyor da üstüne basa basa "sermaye ırkçılığı"ndan bahsediyorlar.Gelişmiş ülkelerin stratejik kurumlarında bırakın yerli sermayeyi, kamunun hakimiyeti yüzde 40'lar, 50'ler seviyesindeyken, Türkiye'de kamunun ekonomideki toplam ağırlığı yüzde 26.6'lardayken, ABD bir petrol şirketine en fazla parayı teklif eden Çin şirketine güvenlik gerekçesiyle şirketi satmazken, AB ülkeleri kendi ülkelerinde bu konuya hassasiyet gösterirken, onlarınki sermaye milliyetçiliği olmuyor da bizimki oluyor.Sonra, Osmanlıyı ekonomik olarak bitiren yabancı sermayenin Osmanlı topraklarındaki hakimiyeti, devleti yöneten Batı hayranı Damat Ferit hükümetlerinin, Mustafa Reşit Paşa'ların ülkenin bel kemiği nispetinde olan değerlerini babalar gibi satması değil mi?Bu yabancı sermaye aşkının ülkemizi getireceği nokta Osmanlı'nın geldiği noktadan farklı olmayacaktır.Yabancıların borsadaki hakimiyeti yüzde 70'lere vardı. Stratejik kurumlar ve araziler bir bir yabancıların eline geçiyor. Merkez bankan var, ama para basmıyorsun, adamlar kağıdı boyayıp, karşılığında yılların emeği şirketlerimizi ve topraklarımızı, madenlerimizi satın alıyor. Senin sahip olduğun varlıklar, adamın karşılıksız parasının karşılığı haline geliyor.Sayın Erdoğan ekonomideki gelişmelerden bahsedip, "onlar ortak biz pazar" psikolojisinden kurtulduğumuzu ilan ediyor, ama yapılan satışlarla, artan borç ve cari açıkla bırakın bu psikolojiden kurtulmayı, artık pazar bile olamayacağımızın sinyalleri gelmektedir. Çünkü pazar olmak için iç piyasada alım gücü olması lazım. Milletimizin alım gücü her geçen gün hızla azalmaktadır, azalan gelir, konulan vergiler vatandaşı ezdikçe ezmektedir.Bu da göstermektedir ki asıl hedeflenen Türkiye'nin pazar olması değil, üzerinde Türk'ün barınamadığı topraklarıdır.Siyasilerimiz de yangına körükle gitme yolunu tercih etmektedirler. Yapılması gereken kötü gidişatı iyi gösterme gayretleri değil, yerli sermaye aldığı zaman üzülmek, yabancıya "ne olursan ol welcome" demek değil, yerli aldığı zaman "sermaye milletçiliği"nden dem vurmak değil, Atatürk'ün yaptığı gibi Türk milletinin iradesini ülkeye hakim kılmaktır.Güçlü devlet güçlü millet ölçüsünden hareketle devleti alan el değil veren el haline getirmektir. Ülkemizi bu konuma getirecek tek proje de BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi" dir.Haydar Bey, ekonomik ve siyasi kalkınmanın IMF, AB ve ABD tavsiyeleriyle değil, devlet- millet, askerAsivil bütünleşmesiyle bir ve beraber olarak, kendi kaynak ve projelerimizle ancak olabileceğini vurgulamaktadır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024