Yavruvatan Kıbrıs

Yavruvatan Kıbrıs'ta 20 Şubat'ta yapılacak genel seçimlere hızla yaklaşıyoruz.

Propaganda çalışmaları başladı.

Seçimlere 7 parti 2 de bağımsız aday katılıyor.

2 ay sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.

2005 yılı Kıbrıs için tam bir dönüm noktası, aynı zamanda buna bağlı olarak Türkiye için de dönüm noktası.

Kuzey Irak'ta kırmızı çizgilerimize sahip çıkamayan AKP hükümetinin, Kıbrıs konusunda da başarısız kalmasını milletimiz asla affetmeyecektir.

Kıbrıs meselesi önemli bir konu, çünkü bu konudaki verilecek taviz arkasından Ege, Güneydoğu, Doğu Anadolu, İstanbul ve de Karadeniz'de de çok ciddi kayıplara sebep olacaktır. Zaten yıllarca, özellikle de son iki yıldır bunun altyapısı hazırlanmaktadır.

AKP hükümetinin son 2 yılda çıkarmış olduğu bazı yasalar, özellikle bu bölgelerde yabancılara toprak satışlarını hızla arttırmıştır. Misyonerler bu bölgelere özel ilgi göstermişler, bedava dağıtılan İnciller ve de açılan ev tipi kiliseler buralardaki gençlerimizi Hıristiyanlaştırarak yakın gelecekte planlanan yeni oluşumlara hazır hale getirmiştir.

Benzer bir kaderi Kıbrıs da yaşamıştır. Neticede milli direnci yokolan Kıbrıs halkı KKTC'nin kademeli olarak yokolması anlamına gelen Annan Planı'na yüzde 75 oranında evet demiştir.

Kıbrıs Türk'üne, yakın geçmişte yaşadığı katliamlar, tecavüzler, işkenceler unutturulmuş.

1974'e kadar bu yapılan katliamlara aynen Irak'ta ve de Bosna'da olduğu gibi seyirci kalan Batılılar, Kıbrıs Türk'ünün haklı olduğunu her fırsatta söylemişler, ama garantör olan Türkiye, silahlı kuvvetleriyle hakkı olan müdahaleyi yapınca ambargo uygulayarak samimi olmadıklarını bir kez daha ispatlamışlar.

AB'nin en yetkili ağızları açık ve net bir şekilde defalarca Türkiye'yi almayacaklarını ifade etmelerine rağmen, saçma sapan bir AB hayali uğruna Yavruvatan Kıbrıs'ın feda edilmesini bu millet ve tarih kesinlikle affetmeyecektir.

Kıbrıs meselesini liderlerin ağızlarından dinleyelim.

Cumhuriyetçi Türk Partisi(CTP) Lideri ve Başbakan Mehmet Ali Talat "KKTC'nin bağımsızlığı bir hayaldi" diyor ve kademeli yıkım projesi olan Annan Planı'nı destekliyor. Referandumda evet çıkartmak için yaptığı gayretleri biliyoruz.

Mudafa-i Hukuk Derneği Genel Başkanı emekli Orgeneral Necati Özgen Paşa'nın şu ifadeleri dikkate değerdir:

"Mehmet Ali Talat, 'KKTC'nin bu şekilde özgür olmasını düşünmek hayaldir. Bu şekilde tanıtımını yapamayız' diyor. Oysa kendisi bu devletin başbakanıdır. Maaş alıyor, ama bu şekilde konuşarak yediği ekmeğe ihanet ediyor. O devleti Denktaş kurdu, sen Cumhurbaşkanlığı'na aday olacaksın. Onu, mahkemeye sevk etmek, divan-ı harbe vermek lazım".

Bir Başbakan hem de Cumhurbaşkanlığına gözünü dikmiş biri olarak KKTC'nin hakkı olan bağımsızlığının hayal olduğunu söylersen, kendi kendini öldürdün, intihar ettin demektir. Bir lidere bu asla yakışmaz.

Yıllarını Kıbrıs davasına vermiş olan Denktaş'ın ifadeleri ise takdire şayan:

"Türkiye'nin stratejik açıdan önemli bir köşesi olan bu Yavruvatanı başkalarına peşkeş çekmemek için bağımsızlığımıza sahip çıkmanın ötesinde bir formül görmüyorum''

"Bizim bütün uğraşımız, şehitler pahasına kazanılmış olan bu bağımsızlığı ortadan kaldırmak için başlatılmış olan kesin bir mücadelede, anavatanımıza dayanarak, sizlerden güç alarak bu bağımsızlığı ebediyen korumaktır ve bunu kalıcı bir barışın temeli yapmaktır. Bunun için uğraşıyoruz. İnşallah maksadımız ve niyetimiz anlaşılır.''

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı birliklerini denetlemek üzere ve Kıbrıs Şehitlerini anma haftası vesilesiyle KKTC'ye gide Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, TSK'nın Kıbrıs konusundaki net tavrını ortaya koydu:

"Kalıcı bir barışın sağlanabilmesini temenni ediyoruz, en azından. Ancak bunun kalıcılığının nasıl olacağı da çok önem taşır. Bugün kalıcı gibi görünen ertesi günü değişebiliyor. Biz asker olarak, tabii ki Kıbrıs Türkünün güvenliği için, anlaşmalardan gücünü alan bir biçimde Kıbrıs adasında silahlı kuvvetlerimizi bulunduruyoruz. Kesin ve kalıcı bir anlaşma olmadan da buradan bir tek asker dahi gitmeyecektir.''

Büyükanıt, "Kıbrıs Türk halkının izolasyonlar altında yaşamayı hak eden bir halk olmadığını'' vurgulayarak, "İzolasyonlar sadece haksız değil hukuksuz da'' dedi.

Başbakan Erdoğan ise 17 Aralık zirvesinde Ankara anlaşmasını 10 yeni AB üyesine de genişleteceğinin sözlü taahhüdünü yazılı olarak vererek, Rum kesimiyle gümrük birliği anlaşmasını imzalayarak, AB yeni anayasasını imzalayarak, hatta Türkiye'de yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak anons ettirerek zaten Güney Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımış vaziyette. Erdoğan'ın Katolik nikahlı dostu İtalya Başbakanı Berlusconi, Erdoğan'ın kendisine "Ben Kıbrıs Rum Yönetimini tanıyacağım, bana zaman verin, halkı, parlamentoyu ikna etmem lazım" şeklinde ifade ettiğini medyaya söylemişti. Hatta Sayın Erdoğan'dan herhangi bir yalanlama gelmedi.

Sayın Erdoğan'ın Atina'daki canlı televizyon konuşmalarında yaptığı konuşmalar da bunu doğrular mahiyette.

Anlaşılan AKP hükümeti yetkilileri kendilerine göre Kıbrıs meselesini çözmüşler. Dileriz, Ege, Güneydoğu, İstanbul, Karadeniz, Doğu Anadolu ve diğer problemleri de aynı şekilde çözmezler.

AB'den ve de ABD'den başka çözümleri olmayan AKP iktidarı ile daha çok değerimizi kaybedeceğimiz ortadadır.

Bu sebeple başta Kıbrıs olmak üzere bütün problemlerimizin çözümünü ülkemiz üzerinde menfur hesapları olanlarda değil, milli projelerde aramak lazım.