Tesadüflerin ve bazı fırsatları değerlendirmenin dışında başarılı olabilmek için bazı temel şartlar vardır. Bunları öncelikle çalışmak, zeki ve kabiliyetli olmak, gerekli imkânlara sahip olmak diye sıralayabiliriz.
Toplumun başarısı için de bunlar kaçınılmaz şartlardır. Ancak bu şartların mevcut olmasına rağmen idari, siyasi ve akademik çevreler çalışmalarını ve planlamalarını bu istikamette yapmazlarsa bunların varlığı da çok fazla bir şey ifade etmez.
MEB'nın öğrencilere yetenekleri doğrultusunda eğitim verilmesi için bir çalışmayı başlattığını Yeni Mesaj gazetesinin dünkü manşetinden öğrendim. Hem çok sevindim ve de ümitlendim.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki her sahada olduğu gibi eğitim ve öğretimde de çok yanlışlıklar yaptık. Adeta bir yaz-boz tahtasına çevirdik ülkemizi.
Eğer, bugün batıda olduğu gibi öğrencilerimizi ilköğretimin ilk sıralarından itibaren zeka ve kabiliyet olarak tanımaya çalışır, o yönde planlar, projeler ve müfredat programları hazırlar ve uygulamaya konursa ülkemiz adına bu bir başlangıç olabilir.
İlköğretimde başlaması gereken bu "yöneltme" metodunun lise ve hatta fakültelerde bile gereği gibi yapılamamış olması bir taraftan zeka ve kabiliyetlerin körelmesine bir taraftan da uzman ve güçlü kadroların yetişmesine engel olmuştur.
Ülkeyi kalkındıracak, içte ve dışta temsil edecek, engelleri aşacak, problemleri çözecek kadrolardan mahrum olmak ülkenin geleceği açısından en büyük talihsizliklerin başında gelir. Ve biz bugüne kadar bu mahrumiyetin talihsizliklerini bolca yaşamış bir milletiz.
Bu talihsizliklere genel kültür seviyemizin zaafiyetlerini de eklediğimiz zaman bilgi ve teknolojide branşlaşmayı esas alan batı karşısında ne hallere düşeceğimizi tahmin etmek zor olmasa gerektir.
Onun için MEB'nın bu "yöneltme" esasına dayalı çalışmalarını büyük bir ilgi ve ümitle beklemekteyiz. Ümidimiz odur ki bu çalışmalar siyasî ve bürokratik engellere takılmaz aceleyle oldu bittiye getirilip sulandırılmaz.
Yani bir taraftan gecikmemesi, bir taraftan da oldu bitti mantığı ile geçiştirilmemesi gerekir. Dolayısıyla bu çalışmanın bir hükümet politikasının da ötesinde bir devlet politikası olarak ele alınması geniş ve derin araştırmalar yapılarak ve güçlü bütçelerle de desteklenmesi şarttır.
Eğer devlet yapısının bütün kurum ve kuruluşlarında çalışkan, zeki, kabiliyetli ve uzman kadroları oluşturabilirsek işte o zaman devlet çarkı kendiliğinde hiç bir engele takılmadan saat gibi işleyecektir.
Bilhassa bugün içinde bulunduğumuz şartlar bu konudaki aciliyetimizi bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.
Netice itibari ile bu ülkenin kalkınması yetişmiş insan gücü ile eş değerdedir.
Bu bakımından bütün bakanlıkların da meseleye sahip çıkmaları, yardımcı olmaları ve gerekirse gerekli fedakârlıkları da göstermeleri gerekir...
Bugün ülkemizin dünyadaki yeri insanımızın zekası, kabiliyeti, çalışkanlığı ve fedakârlığı ile hiç de münasip değildir. Bugünkü durumumuz zeka ve kabiliyetlerin köreltilmesinin bir neticesidir.
Problem belli olduğuna göre çözüm de artık bellidir. O da insanımızı gerekli ve doğru bilgilerin yanında mesleğinde ve branşında uzman olarak yetiştirmektir.
Toplumun başarısı için de bunlar kaçınılmaz şartlardır. Ancak bu şartların mevcut olmasına rağmen idari, siyasi ve akademik çevreler çalışmalarını ve planlamalarını bu istikamette yapmazlarsa bunların varlığı da çok fazla bir şey ifade etmez.
MEB'nın öğrencilere yetenekleri doğrultusunda eğitim verilmesi için bir çalışmayı başlattığını Yeni Mesaj gazetesinin dünkü manşetinden öğrendim. Hem çok sevindim ve de ümitlendim.
Üzülerek ifade etmek gerekir ki her sahada olduğu gibi eğitim ve öğretimde de çok yanlışlıklar yaptık. Adeta bir yaz-boz tahtasına çevirdik ülkemizi.
Eğer, bugün batıda olduğu gibi öğrencilerimizi ilköğretimin ilk sıralarından itibaren zeka ve kabiliyet olarak tanımaya çalışır, o yönde planlar, projeler ve müfredat programları hazırlar ve uygulamaya konursa ülkemiz adına bu bir başlangıç olabilir.
İlköğretimde başlaması gereken bu "yöneltme" metodunun lise ve hatta fakültelerde bile gereği gibi yapılamamış olması bir taraftan zeka ve kabiliyetlerin körelmesine bir taraftan da uzman ve güçlü kadroların yetişmesine engel olmuştur.
Ülkeyi kalkındıracak, içte ve dışta temsil edecek, engelleri aşacak, problemleri çözecek kadrolardan mahrum olmak ülkenin geleceği açısından en büyük talihsizliklerin başında gelir. Ve biz bugüne kadar bu mahrumiyetin talihsizliklerini bolca yaşamış bir milletiz.
Bu talihsizliklere genel kültür seviyemizin zaafiyetlerini de eklediğimiz zaman bilgi ve teknolojide branşlaşmayı esas alan batı karşısında ne hallere düşeceğimizi tahmin etmek zor olmasa gerektir.
Onun için MEB'nın bu "yöneltme" esasına dayalı çalışmalarını büyük bir ilgi ve ümitle beklemekteyiz. Ümidimiz odur ki bu çalışmalar siyasî ve bürokratik engellere takılmaz aceleyle oldu bittiye getirilip sulandırılmaz.
Yani bir taraftan gecikmemesi, bir taraftan da oldu bitti mantığı ile geçiştirilmemesi gerekir. Dolayısıyla bu çalışmanın bir hükümet politikasının da ötesinde bir devlet politikası olarak ele alınması geniş ve derin araştırmalar yapılarak ve güçlü bütçelerle de desteklenmesi şarttır.
Eğer devlet yapısının bütün kurum ve kuruluşlarında çalışkan, zeki, kabiliyetli ve uzman kadroları oluşturabilirsek işte o zaman devlet çarkı kendiliğinde hiç bir engele takılmadan saat gibi işleyecektir.
Bilhassa bugün içinde bulunduğumuz şartlar bu konudaki aciliyetimizi bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.
Netice itibari ile bu ülkenin kalkınması yetişmiş insan gücü ile eş değerdedir.
Bu bakımından bütün bakanlıkların da meseleye sahip çıkmaları, yardımcı olmaları ve gerekirse gerekli fedakârlıkları da göstermeleri gerekir...
Bugün ülkemizin dünyadaki yeri insanımızın zekası, kabiliyeti, çalışkanlığı ve fedakârlığı ile hiç de münasip değildir. Bugünkü durumumuz zeka ve kabiliyetlerin köreltilmesinin bir neticesidir.
Problem belli olduğuna göre çözüm de artık bellidir. O da insanımızı gerekli ve doğru bilgilerin yanında mesleğinde ve branşında uzman olarak yetiştirmektir.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010