Kamusen’in 2011 Aralık ayı için yaptığı yoksulluk sınırı araştırması çalışan kesimin içine düştüğü zor durumu gözler önüne sermektedir.
Bildiğiniz gibi, yoksulluk sınırı, bireylerin ve ailelerin sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için ihtiyaç duyduğu, asgari gıda, barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, eğlence masraflarıdır.
Araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3 bin 224 TL.
Açlık sınırının çok altında maaş alan asgari ücretli işçiden bahsetmemize gerek yok herhalde... Çünkü memurların bile, ulaşılması güç bir hayal olarak gördüğü bu rakama, işçiler hayal bile edemiyor.
Ortalama 1600 TL alan bir memurun 4 kişilik ailesi için ortalama barınma masrafı aylık 510 TL. Memurun barınma masrafı aldığı maaşın yüzde 31’i kadar…
Yine aynı memur ailesinin aylık ortalama gıda masrafı ise 741 TL. Aldığı maaşın yüzde 46’sı kadar…
Memur aldığı maaşın yüzde 77’sini sadece barınma ve gıda için harcıyor, sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz olan sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım ve eğlence içinse maaşının sadece yüzde 22’si kalıyor. Yani 355 TL kadar…
Bunun anlamı bir memur ve ailesi asli ihtiyaçlarını asla karşılayamıyor. Bir asli ihtiyacından kısıp diğerini karşılamaya çalışıyor.
Normal şartlar altında bir asgari ücretlinin en az yoksulluk sınırı kadar maaş alması gerekirken, maalesef iyi bir hayat standardı olması gereken bir devlet memuru dahi yoksulluk sınırının ancak yarısı kadar maaş alabilmektedir.
Dikkat ederseniz çalışan kesimden bahsediyoruz, çalışmayan milyonlar ise bu rakamlara bile hasretle bakmaktadır.
İşte kapitalist dünyadan aldığımız negatif ilham ve akılla geldiğimiz tablo bu…
Kapitalist ekonomiler hangi ülkedeki problemleri çözmüş ki, bizim ülkemizde daha farklı bir tablo ortaya koyabilsin.
Açlık ve yoksulluk kapitalizmin çarpık anlayışının doğal bir neticesidir.
Dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, “Kaynaklar adil bir tarzda paylaşılmadıkça ve bu kaynakların getirdiği emisyon devreye konularak tüketim hakkı bireylerin tamamına adil bir şekilde verilmedikçe ekonominin büyümesi asla mümkün olmayacağı gibi küçülmesinden de kaçınmak mümkün değildir” demektedir.
Çözüm, Sayın Baş’ın da ifade ettiği gibi yer altı ve yerüstü kaynaklarının devreye konulması ve bağımsız bir ülke olarak senyoraj (para basma) hakkımızın kullanılmasıdır.
Ve bütün bunlardan elde edilen gelir tekelleşmeye müsaade edilmeden adil bir şekilde millete dağıtılmalıdır.
İşte Sayın Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’nde ifade ettiği, “Asgari ücret 3 bin lira olacaktır” ve “memura bundan da fazla maaş verilecektir” gibi projeler işte bu adil paylaşımın uygulanmasının bir neticesidir.
Kapitalizmle memurun yoksulluk sınırına yakın bir maaş alması mümkün değildir, Milli Ekonomi Modeli ile de memurun yoksulluk sınırının altında maaş alması mümkün değildir.
Milli Ekonomi Modeli’nde sistemin ayakta kalabilmesi için işçiye ve memura tüketim kabiliyeti kazandırılmak zorundadır. Yani işçi ve memurlar sağlıklı bir tüketim yapabilmesi için yoksulluk sınırının üstünde maaş almak mecburiyetindedir.
Devlet bunu sağlamazsa sistem çöker.
Prof. Dr. Baş, “Dünya kabul etse de etmese de Milli Ekonomi Modeline gelmek mecburiyetindedir” derken bilimsel gerçeklerden yola çıkarak bunu söylüyor.
Bildiğiniz gibi, yoksulluk sınırı, bireylerin ve ailelerin sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için ihtiyaç duyduğu, asgari gıda, barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, eğlence masraflarıdır.
Araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3 bin 224 TL.
Açlık sınırının çok altında maaş alan asgari ücretli işçiden bahsetmemize gerek yok herhalde... Çünkü memurların bile, ulaşılması güç bir hayal olarak gördüğü bu rakama, işçiler hayal bile edemiyor.
Ortalama 1600 TL alan bir memurun 4 kişilik ailesi için ortalama barınma masrafı aylık 510 TL. Memurun barınma masrafı aldığı maaşın yüzde 31’i kadar…
Yine aynı memur ailesinin aylık ortalama gıda masrafı ise 741 TL. Aldığı maaşın yüzde 46’sı kadar…
Memur aldığı maaşın yüzde 77’sini sadece barınma ve gıda için harcıyor, sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz olan sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım ve eğlence içinse maaşının sadece yüzde 22’si kalıyor. Yani 355 TL kadar…
Bunun anlamı bir memur ve ailesi asli ihtiyaçlarını asla karşılayamıyor. Bir asli ihtiyacından kısıp diğerini karşılamaya çalışıyor.
Normal şartlar altında bir asgari ücretlinin en az yoksulluk sınırı kadar maaş alması gerekirken, maalesef iyi bir hayat standardı olması gereken bir devlet memuru dahi yoksulluk sınırının ancak yarısı kadar maaş alabilmektedir.
Dikkat ederseniz çalışan kesimden bahsediyoruz, çalışmayan milyonlar ise bu rakamlara bile hasretle bakmaktadır.
İşte kapitalist dünyadan aldığımız negatif ilham ve akılla geldiğimiz tablo bu…
Kapitalist ekonomiler hangi ülkedeki problemleri çözmüş ki, bizim ülkemizde daha farklı bir tablo ortaya koyabilsin.
Açlık ve yoksulluk kapitalizmin çarpık anlayışının doğal bir neticesidir.
Dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli’nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, “Kaynaklar adil bir tarzda paylaşılmadıkça ve bu kaynakların getirdiği emisyon devreye konularak tüketim hakkı bireylerin tamamına adil bir şekilde verilmedikçe ekonominin büyümesi asla mümkün olmayacağı gibi küçülmesinden de kaçınmak mümkün değildir” demektedir.
Çözüm, Sayın Baş’ın da ifade ettiği gibi yer altı ve yerüstü kaynaklarının devreye konulması ve bağımsız bir ülke olarak senyoraj (para basma) hakkımızın kullanılmasıdır.
Ve bütün bunlardan elde edilen gelir tekelleşmeye müsaade edilmeden adil bir şekilde millete dağıtılmalıdır.
İşte Sayın Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’nde ifade ettiği, “Asgari ücret 3 bin lira olacaktır” ve “memura bundan da fazla maaş verilecektir” gibi projeler işte bu adil paylaşımın uygulanmasının bir neticesidir.
Kapitalizmle memurun yoksulluk sınırına yakın bir maaş alması mümkün değildir, Milli Ekonomi Modeli ile de memurun yoksulluk sınırının altında maaş alması mümkün değildir.
Milli Ekonomi Modeli’nde sistemin ayakta kalabilmesi için işçiye ve memura tüketim kabiliyeti kazandırılmak zorundadır. Yani işçi ve memurlar sağlıklı bir tüketim yapabilmesi için yoksulluk sınırının üstünde maaş almak mecburiyetindedir.
Devlet bunu sağlamazsa sistem çöker.
Prof. Dr. Baş, “Dünya kabul etse de etmese de Milli Ekonomi Modeline gelmek mecburiyetindedir” derken bilimsel gerçeklerden yola çıkarak bunu söylüyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024