Bush-Erdoğan zirvesi esnasında ve zirve sonrasında çıkan yorumlar yılan hikayesine döndü.Bush'un Erdoğan'dan neler istediği, Erdoğan'ın Bush'a neler vaadettiği, iki liderin ülkelerini bağlayıcı ne tür kararlar aldıkları yerli ve yabancı basında epeyce tartışıldı.Karşılıklı restleşme mi oldu, jestler mi yapıldı?PKK terör örgütü konusunda Bush soğuk mu davrandı?İstenenler elde edildi mi, edilmedi mi?İran, Suriye ve Irak politikalarına dair tereddütler ve öngörüler masaya tam olarak yatırılabildi mi?Kim daha alttan aldı, kim daha üste çıktı?Sahiden de; Bu zirveden ne çıktı?..Kaç dakika dahi sürdüğü tam kestirilemeyen basına kapalı zirveye dair zırvalar ayyuka çıktı.Avrupa ve Atlantik basını Türkiye'nin hayal kırıklığına uğradığı yorumunu yaptığı zirveden, Türk basını büyük kazanımlar elde edildiği yorumlarını manşetlerine taşıdı."Stratejik ilişki" ile "Stratejik ortaklık" tanımının kafa bulandırdığı bir görüşmenin her iki ülkeye neler kazandıracağını dolaylı yollardan görmüş olacağız. Önümüzdeki periyotta bu zirvedeki teorik kararların pratik anlamda hayata geçirilmesi ile kafalar daha da netleşmiş olacak.Soru işaretleri ile dolu zirvenin fazla irdelenmemesinde yarar var aslında.Türk hükümetlerinde şöyle bir bakış açısı var: Görüşmelerden ne sonuç çıkarsa çıksın, bir Amerikan başkanı ile görüşmek hatta el sıkışabilmek büyük bir kazanımdır."Amerika bizi hala seviyor ve desteği arkamızda" denerek hükümet, halkına gülücük dağıtırken, mevcut desteğin hükümeti daha da sağlam kılacağı psikolojisiyle rahat hareket edilmeye başlanır.Günden güne parti içinde ve dışında, halk arasında eski popüleritesini yitirmeye başlayan hükümet de bu zirveyi yeni bir rüzgar olarak görmekte.Türkiye'nin Amerika'ya rağmen yaptıkları ile yapamadıkları,Amerika'nın Türkiye'ye söyledikleri ile söyleyemedikleri,Türk halkının Amerika'ya bakışı ile Amerika'nın Türkiye'ye bakışı arasında yeni bir ivme mi yoksa yeni bir gerileme mi yaşanıyor?Washington'daki zirveyi değerlendirirken Amerikan sempatizanı olarak ya da AntiAmerikancı tavır takınarak yorumlamamanız gerekir.Türk-Amerikan dostluğunun Türkiye aleyhine işlememesini temenni ederek, daha ulusalcı ve daha reel politikalar tatbik etmek Türkiye'nin lehine olacaktır.Kendi kararlarımızı kendimiz aldığımız, bu politikayı diğer ülkelere empoze etmeye başladığımızda da güçlü bir devlet olmuşuz demektir.Güncel polemiklerle kalıcı kararlar alınamaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005


















































































