Geçtiğimiz Şubat ayında 2. Abdülhamid'in torunu Nilhan Osmanoğlu, Türkiye'ye geldi. Okumuş, konuşması iyi, kıyafetiyle medyatik hanım hanımcık bir bayan. Yandaş medya hemen sahiplendi. Peş peşe canlı yayınlara çıktı. (Yaz aylarında da Fransa sahillerindeki fotoğrafları gündem oldu).
Tabi o günlerin (Şubat ayının) gündemi referandum ve başkanlık üzerineydi. Nilhan Hanım televizyon kanallarında tercihinin evet, gönlünde başkanlık sistemi olduğunu ifade ediyordu.
Nilhan Hanımın şu cümlesi ise mehterin son tozuydu; "Dedemin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düşmanları aynı."
Birde Nilhan Hanım, İstanbul ve Anadolu'nun neredeyse yarısına sahiplendi ve bu yerleri veremiyorsanız bari parasını verin, diye cümleler kurdu. İstedikleri yerlerin bazılarını aktarayım;
"Sultanhamam'daki İzmirli Hanı, İstanbul Gedikpaşa'daki tiyatro arsası, Eyüp Kopçageçidi'ndeki 21 dönüm tarla, Eyüp'te 18 dönümlük Bahariye Kışlası, Kâğıthane'de 20 dönüm arazi, Bakırköy'de 70 dönüm arazi, Bakırköy Veliefendi çayırı, Dolmabahçe'de 30 dönüm bostan, Beşiktaş Serencebey'de 2 dönüm bağ, Ihlamur'da 3 dönüm arsa, İstanbul Horhor'da konak, Galatasaray adası gibi 6 bin 800'e yakın mülk.
Allah! Allah!
O günlerin Osmanlısını düşünün! Bizzat 2. Abdülhamit devletin borçlarını ödemek için Yahudi bankerlerden, Filistin'de toprak satarak borç almış ama yine de borçlar ödenemediği için Duyun-i Umumiye kurulmuş. Bütün devlet malları burada toplanarak İngiliz ve Fransızların yönetimine bırakılmıştı.
Osmanlı bankası kurularak, Osmanlının parasını İngilizler basmaya başlamış. Bütün tersaneleri, demiryolları, ticarethanelerini vs. yabancı devlet ve şirketler yönetiyordu. Yani devlet fakr-u zaruret içindeydi.
Osmanlı'nın en büyük toprak kayıpları yine 2. Abdülhamit döneminde gerçekleşmişti. 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı'nın, Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbıstan, Karadağ ve Romanya başta olmak üzere 1 buçuk milyon kilometre kareden fazla toprak kaybettiği tarihi belgelerde kayıtlıdır.
Peki, böyle vahim bir tablo içerisinde 'cennet mekan' denilen 2. Abdülhamit bu kadar dünya malını nasıl elde etmiş? Bugünkülerin dediği gibi ticaret yaparak mı?
Temmuz ayının 17'sinde Yeniçağ gazetesinde Türk Tarih Kurumu'nun (TTK) eski Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü, II. Abdülhamid'in borsada kazandığı paralar ile birlikte yabancı bankalarda yüklü miktarda parası olduğu, açıkladı.
Tabi bu açıklamayı okuyunca şaşırdım! Bir tarafta cennet mekan diğer tarafta borsa zengini bir padişah. Hangisi doğru? Yoksa 2. Abdülhamit'e iftira mı atılıyor? Cevabı 2. Abdülhamit'in torunu verdi.
II. Abdülhamid'in torunu Orhan Osmanoğlu; "Sultan Abdülhamid Han çok büyük servetler edindi. Bunlar içinde yurt içinde ve yurt dışında 6 bin 800'e yakın mülk var. BORSADA ÇOK BÜYÜK PARALAR KAZANDIĞI SÖYLENİR VE DOĞRUDUR BU.
Hocamız çok güzel bir çalışma yaptı Allah razı olsun. Bize de yardımcı oldu bu hususta, bu konuyla ilgili yargıda devam eden bir davamız var zaten?" (17-07-2017 Yeniçağ Gazetesi)
Zengin bir padişah, cennet mekan taltifi, rom içkisi, ermeni eş bir tarafta. Diğer tarafta ise fakr-u zaruret içinde bir millet, ekonomik, siyasi ve askeri yenilgilere mahkum edilmiş bir devlet.
İşte yaşanılmış, tarihi vesikalı bu vahim tablodan birileri Cumhuriyet döneminde öyle bir sergi açtılar ki, başta 2. Abdülhamit olmak üzere birçok Osmanlı padişahı Allah dostu, cennet mekan, halife, İslam'ın kılıcı vs. Atatürk ise Osmanlıyı yıkan, dinsiz, hilafeti kaldırarak ümmetin birleşmesini engelleyen, dünya malı ve makam sevdalısı biri.
Aslında fazla söze hacette yok. Tarih kayıtlı. Bakın! 30 Ağustos tarihinde Prof. Dr. Haydar Baş, 'Atatürk'ün mirası' adlı bir yazı kaleme aldı.
Yazıda Çankaya köşkünde yenen yemeklerin, çalışanların maaşlarını bizzat Atatürk'ün kendi maaşından karşıladığı. İl dışı ziyaretlerinde devletten sadece yol harcırahı aldığı diğer tüm masrafları yine maaşından karşıladığını baş katibi ve yanında çalışanlar anlatıyor.
Sayın Baş'ın ortaya koyduğu belgelere bakarsak Atatürk'e tahsis edilen örtülü ödenek maaşının bir buçuk katı. (Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak 1927 senesine kadar ayda 5 bin lira maaş ve 7 bin lira olağanüstü ödenek olmak üzere toplam 12 bin lira maaş almıştır.)
? Vefat ettiğinde şahsi banka hesabında ve emekli aylığının bulunduğu emekli hesabında toplam 73 bin 19 lira 98 kuruş vardı. Aylık ortalama geliri 10 bin lira olduğu kabul edildiğinde yaklaşık 7 aylık geliri kadar bir birikim demektir. (Soyak, Atatürk'ten Hatıralar-2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-1973, s. 683-691 arasından derlenmiştir).
Yani tabuların esiri değil gerçeklerin sözcüsü olun?
Tabi o günlerin (Şubat ayının) gündemi referandum ve başkanlık üzerineydi. Nilhan Hanım televizyon kanallarında tercihinin evet, gönlünde başkanlık sistemi olduğunu ifade ediyordu.
Nilhan Hanımın şu cümlesi ise mehterin son tozuydu; "Dedemin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın düşmanları aynı."
Birde Nilhan Hanım, İstanbul ve Anadolu'nun neredeyse yarısına sahiplendi ve bu yerleri veremiyorsanız bari parasını verin, diye cümleler kurdu. İstedikleri yerlerin bazılarını aktarayım;
"Sultanhamam'daki İzmirli Hanı, İstanbul Gedikpaşa'daki tiyatro arsası, Eyüp Kopçageçidi'ndeki 21 dönüm tarla, Eyüp'te 18 dönümlük Bahariye Kışlası, Kâğıthane'de 20 dönüm arazi, Bakırköy'de 70 dönüm arazi, Bakırköy Veliefendi çayırı, Dolmabahçe'de 30 dönüm bostan, Beşiktaş Serencebey'de 2 dönüm bağ, Ihlamur'da 3 dönüm arsa, İstanbul Horhor'da konak, Galatasaray adası gibi 6 bin 800'e yakın mülk.
Allah! Allah!
O günlerin Osmanlısını düşünün! Bizzat 2. Abdülhamit devletin borçlarını ödemek için Yahudi bankerlerden, Filistin'de toprak satarak borç almış ama yine de borçlar ödenemediği için Duyun-i Umumiye kurulmuş. Bütün devlet malları burada toplanarak İngiliz ve Fransızların yönetimine bırakılmıştı.
Osmanlı bankası kurularak, Osmanlının parasını İngilizler basmaya başlamış. Bütün tersaneleri, demiryolları, ticarethanelerini vs. yabancı devlet ve şirketler yönetiyordu. Yani devlet fakr-u zaruret içindeydi.
Osmanlı'nın en büyük toprak kayıpları yine 2. Abdülhamit döneminde gerçekleşmişti. 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı'nın, Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbıstan, Karadağ ve Romanya başta olmak üzere 1 buçuk milyon kilometre kareden fazla toprak kaybettiği tarihi belgelerde kayıtlıdır.
Peki, böyle vahim bir tablo içerisinde 'cennet mekan' denilen 2. Abdülhamit bu kadar dünya malını nasıl elde etmiş? Bugünkülerin dediği gibi ticaret yaparak mı?
Temmuz ayının 17'sinde Yeniçağ gazetesinde Türk Tarih Kurumu'nun (TTK) eski Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü, II. Abdülhamid'in borsada kazandığı paralar ile birlikte yabancı bankalarda yüklü miktarda parası olduğu, açıkladı.
Tabi bu açıklamayı okuyunca şaşırdım! Bir tarafta cennet mekan diğer tarafta borsa zengini bir padişah. Hangisi doğru? Yoksa 2. Abdülhamit'e iftira mı atılıyor? Cevabı 2. Abdülhamit'in torunu verdi.
II. Abdülhamid'in torunu Orhan Osmanoğlu; "Sultan Abdülhamid Han çok büyük servetler edindi. Bunlar içinde yurt içinde ve yurt dışında 6 bin 800'e yakın mülk var. BORSADA ÇOK BÜYÜK PARALAR KAZANDIĞI SÖYLENİR VE DOĞRUDUR BU.
Hocamız çok güzel bir çalışma yaptı Allah razı olsun. Bize de yardımcı oldu bu hususta, bu konuyla ilgili yargıda devam eden bir davamız var zaten?" (17-07-2017 Yeniçağ Gazetesi)
Zengin bir padişah, cennet mekan taltifi, rom içkisi, ermeni eş bir tarafta. Diğer tarafta ise fakr-u zaruret içinde bir millet, ekonomik, siyasi ve askeri yenilgilere mahkum edilmiş bir devlet.
İşte yaşanılmış, tarihi vesikalı bu vahim tablodan birileri Cumhuriyet döneminde öyle bir sergi açtılar ki, başta 2. Abdülhamit olmak üzere birçok Osmanlı padişahı Allah dostu, cennet mekan, halife, İslam'ın kılıcı vs. Atatürk ise Osmanlıyı yıkan, dinsiz, hilafeti kaldırarak ümmetin birleşmesini engelleyen, dünya malı ve makam sevdalısı biri.
Aslında fazla söze hacette yok. Tarih kayıtlı. Bakın! 30 Ağustos tarihinde Prof. Dr. Haydar Baş, 'Atatürk'ün mirası' adlı bir yazı kaleme aldı.
Yazıda Çankaya köşkünde yenen yemeklerin, çalışanların maaşlarını bizzat Atatürk'ün kendi maaşından karşıladığı. İl dışı ziyaretlerinde devletten sadece yol harcırahı aldığı diğer tüm masrafları yine maaşından karşıladığını baş katibi ve yanında çalışanlar anlatıyor.
Sayın Baş'ın ortaya koyduğu belgelere bakarsak Atatürk'e tahsis edilen örtülü ödenek maaşının bir buçuk katı. (Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak 1927 senesine kadar ayda 5 bin lira maaş ve 7 bin lira olağanüstü ödenek olmak üzere toplam 12 bin lira maaş almıştır.)
? Vefat ettiğinde şahsi banka hesabında ve emekli aylığının bulunduğu emekli hesabında toplam 73 bin 19 lira 98 kuruş vardı. Aylık ortalama geliri 10 bin lira olduğu kabul edildiğinde yaklaşık 7 aylık geliri kadar bir birikim demektir. (Soyak, Atatürk'ten Hatıralar-2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-1973, s. 683-691 arasından derlenmiştir).
Yani tabuların esiri değil gerçeklerin sözcüsü olun?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025