Aralık ayı bitmek üzere.
Milyonlarca insan gibi asgari ücretli de gözünü kulağını belirlenecek rakama çevirmiş durumda. Açıklanacak ücret yalnızca bir maaşı değil, barınmayı, geçimi, geleceği ve hayata tutunma imkanını belirleyecek.
Ancak bugün gelinen noktada rakam ne olursa olsun, asgari ücretlinin konuta erişimi artık bir hesap meselesi değil, doğrudan siyasal ve yapısal bir imkansızlık haline gelmiş durumda.
Merkez Bankası Konut Fiyat Endeksi verileri tabloyu açıkça ortaya koyuyor.
Konut fiyatları artmaya devam ederken, Türkiye'de konut ihtiyacı tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.
Buna karşılık gelirler aynı hızla artmadığı için barınma, temel bir hak olmaktan çıkıp fiilen lüks kategorisine itilmiş görünüyor.
En ağır bedeli ise işçiler, gündelikçiler, güvencesiz çalışanlar ve en alt gelir grubunda yer alan milyonlar ödüyor.
Bu tablo bir tesadüf değil. Yıllardır tercih edilen ekonomi ve kentleşme politikalarının doğal sonucudur.
Konutu barınma aracı olmaktan çıkarıp yatırım, rant ve spekülasyon alanına dönüştüren siyasal anlayış, bugün yaşanan krizin başlıca sorumlusudur.
Siyasi otorite, dar gelirlinin barınma sorununu çözmek yerine, büyük sermayenin, müteahhitlerin ve finans çevrelerinin çıkarlarını önceleyen bir düzen kurmuştur.
Yapılan hesaplama, gerçek hayatta neredeyse mümkün olmayan derecede iyimser varsayımlara dayanıyor. Asgari ücretlinin maaşının yüzde 50'sini konut kredisine ayırabildiği, kredi faizinin sıfır olduğu ve hayatın diğer zorunlu giderlerinin bu bütçeyi hiç etkilemediği kabul ediliyor. Buna rağmen ortaya çıkan sonuç, durumun vahametini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Türkiye ortalamasına göre 85–90 metrekarelik mütevazı bir konutu satın alabilmek için asgari ücretlinin 29 yıl, yani 348 ay boyunca çalışması gerekiyor.
Üstelik bu süre, tek kuruş harcamadan, hiç işsiz kalmadan, hiç hastalanmadan, kira ödemeden ve hayatın olağan akışı tamamen yok sayılarak hesaplanmış bir süredir. Gerçek hayat ise bu varsayımların hiçbirine izin vermiyor.
İşçi ve en alt gelir grubunda yer alan insanlar için yaşam, bitmeyen bir mücadele. Sabah karanlığında çıkılan ev, akşam yorgunlukla dönülen kapı, çoğu zaman bir başkasının evi.
Kira, fatura, mutfak masrafı arasında sıkışmış bir hayat sürüyor insanlar.
Fazla mesaiyle ayakta kalıyor, borçla nefes alıyor, gelecek sürekli erteleniyor. Bu kesim için ev sahibi olmak bir yana, kirayı zamanında ödeyebilmek bile başlı başına bir başarı.
Bu tablo gerçekten kaçınılmaz mı, yoksa siyasi tercihlerin sonucu mu?
Siyasi otorite, barınma krizini yıllarca görmezden geldi, kalıcı sosyal konut politikaları üretmek yerine geçici çözümlerle sorunu erteledi.
Asgari ücret, enflasyon karşısında bilinçli biçimde baskılanırken, kira ve konut fiyatları serbest bırakıldı, piyasanın insafına terk edildi.
Sonuçta emekçinin geliri küçülürken, barınma maliyeti katlanarak arttı.
Eskiler bu gerçeği tek bir dizeyle dile getiriyordu:
"Çalışır garip, yılmaz sayılır."
Bugün bu söz bir övgü değil, acı bir tespit. Çünkü garip çalışmak zorunda. Yılmaması bir erdem değil, hayatta kalma şartı.
Bugün emeklilik yaşı dikkate alındığında, bir asgari ücretli çalışma hayatına başladığı andan emekli olana kadar çalışsa bile konut sahibi olamıyor.
Emeklilik, dinlenilen bir dönem olmaktan çıktı, kira ödemeye devam edilen, gelirin daha da düştüğü, geçim kaygısının bitmediği bir belirsizlik sürecine dönüştü.
Bu tablo, sosyal devlet ilkesinin kağıt üzerinde kaldığının en somut göstergesi.
348 ay, sadece bir sayı değil.
Bu rakam, emeğin nasıl değersizleştiğinin, işçinin ve en alt gelir grubunun alın teriyle bir yuva kurmasının nasıl imkansızlaştığının açık kanıtı.
"Kaç ayda ev alınır?" sorusu değil, mevzu.
Asıl mevzu; bu düzen değişmeden, bu ülkede emeğiyle yaşayan biri için barınmak mümkün mü?
- 27. madde / 22.12.2025
- Yüzü suyu hürmetine / 21.12.2025
- Harç mı, haraç mı?" / 20.12.2025
- 200 Otobüs Hattı / 19.12.2025
- Acıyı bal eyledik / 18.12.2025
- Hapishaneler: Hukukun sessiz sınavı / 17.12.2025
- Salıncak / 16.12.2025
- Âşık Daimi: Meydanda kalan söz / 15.12.2025
- Tarım çöküyor, fiyatlar el değil can yakıyor / 14.12.2025

















































































