Şu bir gerçek ki, gerek Atatürk'ü hedef alanlar ve gerekse sözde Atatürkçülerin o yıllara yönelik iftira veya bilinçli yönlendirme, farklılaştırma söz ve çıkışları arşivleri açtırıyor, hakikatlerin ortaya dökülmesine vesile oluyor. Nasibi olanlar lafa değil bilgi, belge ve kaynaklara bakıyor, gerçekleri öğreniyorlar.
Olmayanlar ise fıska düşüyor, iftiraya dahil oluyor. Akıbetlerinin hayır olmayacağını da ben haber vereyim.
Dünkü yazımda Lozan'ı yazdım. Ama Atatürk'ün değil Osmanlı'nın imzaladığı Lozan'ı. Tarihçiler ve meraklılar dışında bu konuyu pek kimse bilmezdi. Ama AKP sayesinde herkes Ege adalarını kimin verdiğini öğrendi.
Bu tartışma biter mi? Bitmez. Çünkü idrak yolları kapalı bayağı bir kesim var. Onun için anlamayanlara anlatmak için her Lozan başlığında sebep-sonuç, gündem-niyet ilişkilerini tekrar tekrar yazdık, yazacağız da!
En son Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ege'de gelinen noktaya bir kaftan aramış hatta topu Lozan'a atmaya kalkmıştı.
O günlerde Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu'nun, 'Sevr'e evet diyenler, Lozan'ı reddedenler' başlıklı yazısı dikkatimi çekmişti.
Yazıda 1918-19'lu yılların profili kısaca şöyle anlatıyordu;
"Türkiye'de 200 bin kişilik istila ordusu bulunuyordu. Buna doğudaki Ermeni ordusu, Batı Anadolu'daki Rum, Ermeni çeteleri ile işgalcilerle birlikte hareket eden Padişahın desteklediği Kuvay-ı İnzibatiye, Anzavur Kuvveti ve isyancılar dâhil değildir.
İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul'u; Fransızlar Adana'yı; Güneydoğu'da İngilizler Urfa, Maraş ve Gaziantep'i; Güneyde İtalyanlar Antalya ve Konya'yı; Karadeniz'de İngilizler Samsun ve Merzifon'u; İngiliz desteğindeki Yunan Küçük Asya ordusu da Batı Anadolu'yu işgal etmişlerdi. Bu arada İngilizler 25 Haziran 1920'de Bandırma'yı, 7 Temmuz 1920'de Mudanya'yı işgal ederler…
İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu, Ankara'ya 50 kilometre mesafeye kadar Haymana ve Polatlı'ya gelir. Yunan ordusunun gücü 230 bine ulaşır… Osmanlı'nın üç başkenti, 35 Osmanlı padişahının türbesi işgal altındaydı…"
Tablonun vahametini düşünebiliyor musunuz? Bu vahim tabloya, işgale kim karşı çıktı? Son padişah mı? Yoksa bugün Osmanlı'yı 'İslam' olarak anlatanların dedeleri mi?
Hayır. Hepsi koltuk ve dünyalıklarını koruma derdindeydi. Tek kişi ve O'na inanmış bir avuç insan hariç.
Mustafa Kemal Atatürk bu işgali kabul etmedi ve o tam bağımsızlık meşalesini Samsun'da yaktı.
Atatürk sadece sahada değil masada da, 'tam bağımsızlık' adımları atıyor ve İstanbul'daki işgalci kuvvetlerin temsilciliklerine protesto metni gönderiyordu.
Bu protesto metninin bir kısmı şöyledir: "Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz…"
Bu işgali kabul etmeyen, Sevr'i tanımayan, emperyalistlere rest çeken Mustafa Kemal ve arkadaşları için İngiliz ve Fransız bayrağı gölgesindeki padişah ne yaptı biliyor musunuz?
İşgale karşı çıkan, direnenler için fetva çıkarttı. Bu fetvaya da İslam dinini alet etmeye kalktılar.
10 Nisan 1920'de, Vahdettin'in onayıyla dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah; ¨Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek veya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Milliyetçi öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehittir!"
Nasıl bir ruh hali yaşıyorlar, nasıl bir makam düşkünlüğü içindeyseler fetva ile yetinmediler.
11 Mayıs 1920'de de İstanbul Hükümeti Harp Divanı toplayıp, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını gıyaben yargılayıp, idama mahkûm ettiler.
Ama O yolundan dönmedi ve başlattığı bağımsızlık diğer adıyla Türk milletinin onur mücadelesini zaferle neticelendirdi.
Bu zaferi emperyalistler, Lozan'da resmi olarak kabul ettiler. Ama içimizde hala kabul edemeyenler var.
Sıcak başlık Ege ve Ege'deki adalar. Bir kişi Ege adaları Lozan'da verildi diyebiliyor mu? Hayır.
Dün yazdım. Ege adaları Lozan'da verilmedi. Osmanlı döneminde verildi.
Bu zihniyetlere tarihi karalamak yerine, aydınlığından istifade etmeyi tavsiye ediyorum. Kabul etmiyorsanız, siz mağaralarınızda yaşamaya devam edin ama bırakın millet aydınlıkta kalsın.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024