Bana göre siyaset kurumu diğer ifadeyle milleti temsil etmek için milletten yetki alanlar özel insanlar olmalıdır, örnek insanlar olmalıdır, imrenilen, özenilen, parmak ile gösterilen, ahlakı ahlak edinilen insanlar olmalıdır.
Sadece kendileri değil. Anne-babaları, eşleri, kızları, oğulları, abileri, kardeşleri, ablaları da bu çerçevede yer almalıdırlar. Çünkü biz öyle öğrendik ve öylelerine iman ettik.
İmam Ali (a.s) şöyle anlatıyor: "Resûlullah'ın (s.a.v) en çok sevdiği şahıs Fatıma idi. O, benim evimde bulunduğu sırada el değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu.
(Bu sıralarda) Resûlullah'ın (s.a.v) yanına bir köle getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya, 'Babanın yanına gidip sana bir hizmetçi vermesini istemez misin?' dedim. (Fatıma bu iş için Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resûlullah konuşuyordu; utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.
Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resûlullah (s.a.v), yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma, babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra Peygamber (s.a.v) buyurdu ki, 'Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği ne idi?' Fatıma susup bir şey söylemedi.
Ben dedim ki, 'Ant olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona, 'babandan sana bir hizmetçi vermesini iste' dedim.
Resûlullah (s.a.v) cevapta buyurdu ki, 'İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz? Ey Fatıma, Allah'tan kork, Allah'a olan farzlarını eda et, evinin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere Suphanallah, otuz üç kere Elhamdülillah, otuz üç kere Allah-u Ekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır' buyurdular. Fatıma (a.s), 'Allah'tan ve Allah'ın Resulünden razıyım' dedi. Resûlullah, ona hizmetçi vermedi."
Bir başka rivayette ise kendisinden bir istekte bulunulduğunda Hz. Peygamber, Ashab-ı Suffa'yı, fakirleri, yoksulları, evsizleri göstererek, onların ihtiyaçlarını karşılamadan asla bu istekleri kabul etmezdi.
Özetle torpil, adam kayırma, iltimas söz konusu dahi olamazdı. O sevilmiş, seçilmiş ve tertemiz kılınmış insanlar, halk nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyorlar, halkın dertleri ile dertleniyor, sevinçleri ile de seviniyorlardı.
Bunları neden yazdım?
Maalesef günümüzde hangi kademeden olursa olsun devlet yöneticileri birçok hallerine ve özellikle sıkıştıklarında İslam dinini kendilerine referans gösteriyorlar.
Keşke dedikleriyle yaptıkları birbirini tamamlasa! Ama maalesef tam aksi bir tablo var ve bu tablo İslam'ı istismar ediyor.
Birileri bilerek kişilere bakıp İslam'ı yargılamaya kalkarken büyük kalabalıklar da bunların dümen suyuna kapılıp kendilerini manen mahvediyorlar. Şeriatın ne olduğunu öğrenmeden şeriata karşıyız, diyerek küfür çukurlarına sürükleniyorlar.
Allah'ın Kitabında, Peygamberimizin uygulamalarında iltimas, torpil ve kayırmaya asla rastlayamazsınız. Adalet, ehliyet ve liyakat emredilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), hibe, ganimet ve miras gibi mal taksimlerinde de herkese hak ettiği ölçüde pay vermiş ve ashabına bunu emretmiştir.
Makam sahiplerini, oturdukları makamları şahsi çıkarları için kullanmamaları noktasında ahiret ile uyarmıştır.
Devlet malından bir iğneyi bile kendi mülküne geçirenlerin cenazesini kılmamış, cehennemde olduklarını haber vermiştir.
İtibarlı ve zengin kimselerle, fakirler arasında ayrımcılığa şiddetle karşı çıkmıştır.
İslâm dini adaleti emreder. Adalet önünde devlet başkanı ile köleyi eşit görür. Her türlü haksızlığı ise yasaklar. Üstünlüğün mal, soy ve makamda değil takada olduğunu vurgular.
"Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!" (Bakara, 188; Nisâ, 29)
"Allah'ın hadlerini (kanunî cezaları, size) yakın olan ve uzak olan herkese uygulayın. Sakın hiçbir kınayanın kınaması sizi Allah'ın (hükmünü uygulama) hususunda alıkoymasın!" (İbn Mace, Hudud, 3)
Resûl-i Ekrem bir gün, "Benden sonra adam kayırma olayları ve hoşlanmayacağınız işler göreceksiniz" buyurunca sahabeler, "Yâ Resûlullah, bizden o günlere erişenlere ne tavsiye edersin?" diye sormuş. Bunun üzerine Allah Resulü, "Yapmanız gereken görevleri yaparsınız, hakkınız olan şeyin size verilmesini Allah'tan niyaz edersiniz" demiştir. (Müslim, İmâre, 45)
"Kim devlet-millet malından aşıran bir kimseyi saklar, himaye ederse; o da onun gibidir" (Ebu Davud, Cihad, 15-135/2716).
Rabbim, bizleri muhafaza eylesin…
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024