Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından organize edilen Kutlu Doğum Haftası etkinliğinde Erdoğan, Kılıçtaroğlu ve Bahçeli bir araya geldi. Birbirlerini yalancılıkla, ihanetle, devleti, milleti satmakla vs. suçlayan, olmadık hakaretleri peş peşe sıralayan bu üç lider kameralar önünde saygıyla tokalaştı.
Bu tabloyu görünce, kendi kendime şöyle dedim; Demek ki, Müslümanlar dünyalık hırs, mal ve iktidar kavgalarını bırakırsa hakkın merkezinde, hakikatin merkezinde (Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’inde) bir araya gelip, tekrar kardeş olabilirler.
Ama bu liderler konuşmaya başlayınca yine yanıldığımı anladım. Çünkü buraya gelenler dünyalık arzu ve isteklerini de beraberinde getirmişti. Kendilerini haklı çıkarmak için biri tefsirciliğe girişti. Diğeri felsefecilikten örnekler verirken, öbürü de tarihçiliğini sergiledi. Bu tabloyu izlerken bir anda Muaviye aklıma geldi.
O Muaviye ki, Hakk’a kılıçla ilk başkaldıran kişidir.
O Muaviye ki, Allah’ın sevdiği, seçtiği ve tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt’e zulmeden kişidir.
O Muaviye ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in maddi ve manevi vasisi Hz. Ali’ye karşı kılıçla isyan eden kişidir.
O Muaviye ki, kendi güç ve iktidarı için devrin meşru hükümetine (Hz. Ali’ye) karşı isyancıları toplayıp, kardeşkanı akıtan kişidir.
O Muaviye ki, Hz. Ali (a.s) idaresindeki İslam devletini bölmek isteyen terörist başıdır.
O Muaviye ki, İslam coğrafyasında, Müslümanlar arasındaki ilk sınır (toprak) ayrımı yapan, yapma gayretinde olan kişidir.
O Muaviye ki, kendi çıkar ve hedefleri için Allah’ın ve Resulünün emir ve yasaklarını kullanmaktan veya gizlemekten hiç çekinmeyen biridir.
O Muaviye ki, din adına öne çıkmış isimleri, para karşılığı satın alarak, Ehl-i Beyt’e, Ehl-i Beyt’i sevenlere karşı iftiralar attıran kişidir.
O Muaviye ki, dünyalık hedeflerine ulaştığında, devlet hazinesinden kendi yakın ve akrabalarını ihya ederken, Müslümanları fakirliğe iten kişidir.
O Muaviye ki, kendi saltanatında Cuma hutbelerinde, Allah’ın temiz kıldığı hilafetin ve velayetin başı İmam Ali’ye hakaret ettiren kişidir.
O Muaviye ki, Hz. Hasan’ı zehirleten kişi, Hz. Hüseyin’i ve Ehl-i Beyt’ini katledecek olan Yezid’in babasıdır.
O Muaviye ki, saltanatı döneminde Müslümanlara, nasıl inanırsanız inanın, nasıl ibadet ederseniz edin ama sakın benim iktidarıma, yönetimime karşı bir hareketin içine girmeyin. Allah adına sakın bana muhalefete kalkışmayın, anlayışını ortaya koyan ve uygulayan kişidir.
O Muaviye ki, Sıffın Savaşında, İmam Ali’ye (a.s) yenileceğini anlayınca taraftarlarına, mızraklarının ucuna Kur’an sahifelerini takmalarını emrederek; Kur’an ile hile yapmaktan kaçınmayan kişidir…
İlginçtir o dönemde yine din adına Hariciler adında sapık bir anlayış ortaya çıktı. Bu Hariciler ki, secde etmekten alınları nasırlaşmış, avuçları deve tabanına dönmüş kişilerdi.
Ameli çok ama hakikatten nasipsiz bu insanlar, Hakem Olayında Hz. Ali’yi (a.s) Kur’an’ın hakemliğinden kaçmakla suçlamış, tekfir ve tehdit etmiş anlayış sahipleriydi.
Hz. Ali Efendimiz, onlara Muaviye’yi, kendilerinden daha iyi tanıdığını anlatmış, sözünün (Muaviye’nin) doğru, niyetinin ise batıl olduğunu defalarca ifade etmiş ama onlar (Hariciler) hakka yüz çevirmekten vazgeçmemişlerdi.
Bugün akılsızlar için tarih tekerrür ediyor. Akıllı insanlar ise tarih yazıyor…
Bu tabloyu görünce, kendi kendime şöyle dedim; Demek ki, Müslümanlar dünyalık hırs, mal ve iktidar kavgalarını bırakırsa hakkın merkezinde, hakikatin merkezinde (Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’inde) bir araya gelip, tekrar kardeş olabilirler.
Ama bu liderler konuşmaya başlayınca yine yanıldığımı anladım. Çünkü buraya gelenler dünyalık arzu ve isteklerini de beraberinde getirmişti. Kendilerini haklı çıkarmak için biri tefsirciliğe girişti. Diğeri felsefecilikten örnekler verirken, öbürü de tarihçiliğini sergiledi. Bu tabloyu izlerken bir anda Muaviye aklıma geldi.
O Muaviye ki, Hakk’a kılıçla ilk başkaldıran kişidir.
O Muaviye ki, Allah’ın sevdiği, seçtiği ve tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt’e zulmeden kişidir.
O Muaviye ki, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in maddi ve manevi vasisi Hz. Ali’ye karşı kılıçla isyan eden kişidir.
O Muaviye ki, kendi güç ve iktidarı için devrin meşru hükümetine (Hz. Ali’ye) karşı isyancıları toplayıp, kardeşkanı akıtan kişidir.
O Muaviye ki, Hz. Ali (a.s) idaresindeki İslam devletini bölmek isteyen terörist başıdır.
O Muaviye ki, İslam coğrafyasında, Müslümanlar arasındaki ilk sınır (toprak) ayrımı yapan, yapma gayretinde olan kişidir.
O Muaviye ki, kendi çıkar ve hedefleri için Allah’ın ve Resulünün emir ve yasaklarını kullanmaktan veya gizlemekten hiç çekinmeyen biridir.
O Muaviye ki, din adına öne çıkmış isimleri, para karşılığı satın alarak, Ehl-i Beyt’e, Ehl-i Beyt’i sevenlere karşı iftiralar attıran kişidir.
O Muaviye ki, dünyalık hedeflerine ulaştığında, devlet hazinesinden kendi yakın ve akrabalarını ihya ederken, Müslümanları fakirliğe iten kişidir.
O Muaviye ki, kendi saltanatında Cuma hutbelerinde, Allah’ın temiz kıldığı hilafetin ve velayetin başı İmam Ali’ye hakaret ettiren kişidir.
O Muaviye ki, Hz. Hasan’ı zehirleten kişi, Hz. Hüseyin’i ve Ehl-i Beyt’ini katledecek olan Yezid’in babasıdır.
O Muaviye ki, saltanatı döneminde Müslümanlara, nasıl inanırsanız inanın, nasıl ibadet ederseniz edin ama sakın benim iktidarıma, yönetimime karşı bir hareketin içine girmeyin. Allah adına sakın bana muhalefete kalkışmayın, anlayışını ortaya koyan ve uygulayan kişidir.
O Muaviye ki, Sıffın Savaşında, İmam Ali’ye (a.s) yenileceğini anlayınca taraftarlarına, mızraklarının ucuna Kur’an sahifelerini takmalarını emrederek; Kur’an ile hile yapmaktan kaçınmayan kişidir…
İlginçtir o dönemde yine din adına Hariciler adında sapık bir anlayış ortaya çıktı. Bu Hariciler ki, secde etmekten alınları nasırlaşmış, avuçları deve tabanına dönmüş kişilerdi.
Ameli çok ama hakikatten nasipsiz bu insanlar, Hakem Olayında Hz. Ali’yi (a.s) Kur’an’ın hakemliğinden kaçmakla suçlamış, tekfir ve tehdit etmiş anlayış sahipleriydi.
Hz. Ali Efendimiz, onlara Muaviye’yi, kendilerinden daha iyi tanıdığını anlatmış, sözünün (Muaviye’nin) doğru, niyetinin ise batıl olduğunu defalarca ifade etmiş ama onlar (Hariciler) hakka yüz çevirmekten vazgeçmemişlerdi.
Bugün akılsızlar için tarih tekerrür ediyor. Akıllı insanlar ise tarih yazıyor…
Akın Aydın / diğer yazıları
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- İktidarın İsrail laubaliliği / 13.04.2024
- Abanın altındaki 5 kişi / 12.04.2024
- Nasıl bir ayı geride bıraktık? / 11.04.2024
- İlahi emri yerine getirdiğimiz için bayram yapıyoruz / 10.04.2024