AB ve IMF politikalarıyla yanlış adımlar atan AKP iktidarı tarım sektörünü her geçen gün içinden daha da çıkılmaz noktaya taşımaktadır.
Nüfusunun yüzde 34'ü tarımla uğraşan bir ülke olarak bu gerçekten büyük bir problemdir.
Başbakan Erdoğan'ın ve ilgili bakanların tarım sektörüne olan duyarsızlığı maalesef yarayı kangrenleştirmektedir.
Erzurum'da konuşma yapan Erdoğan çiftçilere "Bu millet size mi bakacak? Bir kesimi sübvanse edelim diye diğerini mağdur edemeyiz" gibi bir idareciye yakışmayan ifadeleri kullanmıştır.
Hatırlarsanız, Başbakanın daha önce de imkansızlılar yüzünden ürününü tarladan kaldıramadığını söyleyen çiftçiye "Tarladaki ekini toprağın altından ben mi çıkarayım" cevabı medya sayfalarına yansımıştı.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü Eylül ayında "Bundan sonraki dönemde destek verilmeyecek ürünler de olacak. Doğrudan gelir desteğindeki pay yüzde 80'lerden yüzde 45'lere çekilecektir" açıklamasını yapmış ve de tarımsal destekleri hükümet olarak gönülden desteklemediklerini itiraf etmişti.
Hükümetin açıkladığı 2005 yılı bütçesinde, tarıma ayrılan pay 4.5 katrilyondur. 25 milyon olan tarım köylüsü hesaba katıldığında 1 yıllık kişi başına düşen destek 180 milyon TL'dir. Komik bir rakam. İşte hükümetin tarıma verdiği değer.
Yine Bakan Sami Güçlü "25 milyon tarım köylüsünü kademeli olarak 15 milyona indireceğiz" beyanatında bulunmuştu.
Hükümetin tarımda verimlilikten anladığı, mevcut tarım köylüsünün tıkandığı noktaları aşmak, ona yol göstermek değil, çiftçilerin büyük bir bölümünü tarımdan uzaklaştırmak.
Sayın Güçlü, 10 milyonun üzerinde çözüm bulamadığınız işsizler ordusuna ülkenin yedide birini daha ekliyorsunuz. Yoksa bunu da mı masa başında rakamlarla oynayarak çözeceksiniz? Yoksa "Bu benim görevim değil, Çalışma Bakanlığı düşünsün" mü diyeceksiniz?
IMF dayatmalı politikaları harfiyen uygulayan AKP iktidarı sayesinde tarım ülkesi olan ülkemizde ithalatımız yüzde 30 oranında ihracatımızı geçmiştir.
En temel ürünlerde çiftçilerin maliyetlerinin artmasına rağmen maliyetlerin altında alım fiyatları verilmiş ve çiftçiler mağdur edilmiştir.
Örneğin, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)'nin verilerine göre, pamuğun maliyet çalışmalarına göre fiyatı minimum 1.039.000 TL/Kg olması gerekirken, Tariş 800 bin TL/Kg, Çukobirlik 500 bin TL/Kg fiyat vermiştir. Bunun sonucu olarak pamukla uğraşan çiftçilerimiz üretimden vazgeçmektedir.
1995'te 130 bin ton olan pamuk ithalatımız günden güne artarak 460 bin tona ulaşmıştır. Talep artmasına rağmen üretimimiz daralmaktadır. Bunun anlamı ithal pamuk yerli pamuğun yerini almıştır.
Çitçilerimizin emek ve kaynaklarının her geçen gün eridiğini şu veriler net olarak göstermektedir(TZOB verilerine göre):
1997 yılında 2.86 kg buğdayla 1 litre mazot alabilen çiftçi, bugün 4.88 kg buğdayla 1 litre mazot alabilmektedir. Üreticinin satın alma gücü yüzde 41 oranında azalmıştır.
1997 yılında 0.36 kg buğdayla 1 kg amonyum nitrat gübresi alabilen çiftçi, bugün 1 kg buğdayla 1 kg amonyum nitrat gübresi alabilmektedir. Üreticinin satın alma gücü yüzde 64 azalmıştır.
2003 yılında buğday üretimi yüzde 2.6, arpa üretimi yüzde 2.4, nohut üretimi, yüzde 7.7, mercimek üretimi yüzde 4.4, şekerpancarı üretimi yüzde 23.3, pamuk üretimi yüzde 14, ayçiçeği üretimi yüzde 5.9, soğan üretimi yüzde 14.6, fındık üretimi yüzde 20 oranında gerilemiştir.
2004 yılında bu oranlar daha da artmıştır.
IMF ve AB'nin talebi de bu doğrultuda. Bunun iki hedefi var: Birincisi kendi tarım ürünlerine bizi pazar haline getirmek, ikincisi ve asıl önemli olan AKP'nin Köy Kanunu'ndaki köylerden toprak alımını yasaklayan maddeyi çıkarmasıyla oluşan fırsattan istifade edip, boşalan köy arazilerini satın alabilmek.
Stratejik olan tarım sektörünü maalesef hakkımızda iyi niyet beslemeyenlere ihale ediyoruz.
Bu da bizi daha bağımlı ve de köle haline getiriyor.
Acilen milli politikalara ihtiyacımız var.
Görünen o ki, en sağlıklı tarım politikası Prof. Dr. Haydar Baº Beyin Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesinde ifade edilmektedir.
Bu projede, çiftçilerimizin maliyet, gübre, tohum, arazi gibi bütün problemleri devlet tarafından çözülmektedir. Devlet çiftçilerimize ürün alım garantisi vermektedir. Çiftçilerden vergi yükü kaldırılmaktadır. Çiftçilerimiz, tarlaları ve de ürünleri sigorta kapsamına alınmaktadır. Çiftçilerimize emeklilik hakkı verilmektedir.
Projede daha neler var, neler...
AB ve IMF dayatmalı politikalarla bizi bugüne kadar oyalayan siyasilere değil, milli politikalarla bizi düze çıkaracak liderlere ihtiyacımız var.
Siyasilerimiz içerisinde tarıma tek milli çözümü olan lider de Prof. Dr. Haydar Baş ve BTP kadrolarıdır.
Nüfusunun yüzde 34'ü tarımla uğraşan bir ülke olarak bu gerçekten büyük bir problemdir.
Başbakan Erdoğan'ın ve ilgili bakanların tarım sektörüne olan duyarsızlığı maalesef yarayı kangrenleştirmektedir.
Erzurum'da konuşma yapan Erdoğan çiftçilere "Bu millet size mi bakacak? Bir kesimi sübvanse edelim diye diğerini mağdur edemeyiz" gibi bir idareciye yakışmayan ifadeleri kullanmıştır.
Hatırlarsanız, Başbakanın daha önce de imkansızlılar yüzünden ürününü tarladan kaldıramadığını söyleyen çiftçiye "Tarladaki ekini toprağın altından ben mi çıkarayım" cevabı medya sayfalarına yansımıştı.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü Eylül ayında "Bundan sonraki dönemde destek verilmeyecek ürünler de olacak. Doğrudan gelir desteğindeki pay yüzde 80'lerden yüzde 45'lere çekilecektir" açıklamasını yapmış ve de tarımsal destekleri hükümet olarak gönülden desteklemediklerini itiraf etmişti.
Hükümetin açıkladığı 2005 yılı bütçesinde, tarıma ayrılan pay 4.5 katrilyondur. 25 milyon olan tarım köylüsü hesaba katıldığında 1 yıllık kişi başına düşen destek 180 milyon TL'dir. Komik bir rakam. İşte hükümetin tarıma verdiği değer.
Yine Bakan Sami Güçlü "25 milyon tarım köylüsünü kademeli olarak 15 milyona indireceğiz" beyanatında bulunmuştu.
Hükümetin tarımda verimlilikten anladığı, mevcut tarım köylüsünün tıkandığı noktaları aşmak, ona yol göstermek değil, çiftçilerin büyük bir bölümünü tarımdan uzaklaştırmak.
Sayın Güçlü, 10 milyonun üzerinde çözüm bulamadığınız işsizler ordusuna ülkenin yedide birini daha ekliyorsunuz. Yoksa bunu da mı masa başında rakamlarla oynayarak çözeceksiniz? Yoksa "Bu benim görevim değil, Çalışma Bakanlığı düşünsün" mü diyeceksiniz?
IMF dayatmalı politikaları harfiyen uygulayan AKP iktidarı sayesinde tarım ülkesi olan ülkemizde ithalatımız yüzde 30 oranında ihracatımızı geçmiştir.
En temel ürünlerde çiftçilerin maliyetlerinin artmasına rağmen maliyetlerin altında alım fiyatları verilmiş ve çiftçiler mağdur edilmiştir.
Örneğin, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)'nin verilerine göre, pamuğun maliyet çalışmalarına göre fiyatı minimum 1.039.000 TL/Kg olması gerekirken, Tariş 800 bin TL/Kg, Çukobirlik 500 bin TL/Kg fiyat vermiştir. Bunun sonucu olarak pamukla uğraşan çiftçilerimiz üretimden vazgeçmektedir.
1995'te 130 bin ton olan pamuk ithalatımız günden güne artarak 460 bin tona ulaşmıştır. Talep artmasına rağmen üretimimiz daralmaktadır. Bunun anlamı ithal pamuk yerli pamuğun yerini almıştır.
Çitçilerimizin emek ve kaynaklarının her geçen gün eridiğini şu veriler net olarak göstermektedir(TZOB verilerine göre):
1997 yılında 2.86 kg buğdayla 1 litre mazot alabilen çiftçi, bugün 4.88 kg buğdayla 1 litre mazot alabilmektedir. Üreticinin satın alma gücü yüzde 41 oranında azalmıştır.
1997 yılında 0.36 kg buğdayla 1 kg amonyum nitrat gübresi alabilen çiftçi, bugün 1 kg buğdayla 1 kg amonyum nitrat gübresi alabilmektedir. Üreticinin satın alma gücü yüzde 64 azalmıştır.
2003 yılında buğday üretimi yüzde 2.6, arpa üretimi yüzde 2.4, nohut üretimi, yüzde 7.7, mercimek üretimi yüzde 4.4, şekerpancarı üretimi yüzde 23.3, pamuk üretimi yüzde 14, ayçiçeği üretimi yüzde 5.9, soğan üretimi yüzde 14.6, fındık üretimi yüzde 20 oranında gerilemiştir.
2004 yılında bu oranlar daha da artmıştır.
IMF ve AB'nin talebi de bu doğrultuda. Bunun iki hedefi var: Birincisi kendi tarım ürünlerine bizi pazar haline getirmek, ikincisi ve asıl önemli olan AKP'nin Köy Kanunu'ndaki köylerden toprak alımını yasaklayan maddeyi çıkarmasıyla oluşan fırsattan istifade edip, boşalan köy arazilerini satın alabilmek.
Stratejik olan tarım sektörünü maalesef hakkımızda iyi niyet beslemeyenlere ihale ediyoruz.
Bu da bizi daha bağımlı ve de köle haline getiriyor.
Acilen milli politikalara ihtiyacımız var.
Görünen o ki, en sağlıklı tarım politikası Prof. Dr. Haydar Baº Beyin Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesinde ifade edilmektedir.
Bu projede, çiftçilerimizin maliyet, gübre, tohum, arazi gibi bütün problemleri devlet tarafından çözülmektedir. Devlet çiftçilerimize ürün alım garantisi vermektedir. Çiftçilerden vergi yükü kaldırılmaktadır. Çiftçilerimiz, tarlaları ve de ürünleri sigorta kapsamına alınmaktadır. Çiftçilerimize emeklilik hakkı verilmektedir.
Projede daha neler var, neler...
AB ve IMF dayatmalı politikalarla bizi bugüne kadar oyalayan siyasilere değil, milli politikalarla bizi düze çıkaracak liderlere ihtiyacımız var.
Siyasilerimiz içerisinde tarıma tek milli çözümü olan lider de Prof. Dr. Haydar Baş ve BTP kadrolarıdır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024