Önceki gün Ankara çok önemli ve samimi bir konuk ağırladı: Alman Hıristiyan Demokratların lideri Angela Merkel.
'Önemli' ve 'samimi' sıfatlarını özellikle kullandım, çünkü Merkel gıyabımızda düşündüğünü vicahen de dile getiriyor. Fikriyle zikri bir. Bizim hakkımızda olumsuz düşünmesi önemli değil, o olumsuz düşüncesini yüzümüze karşı söyleyebilmesi, ayak oyunları ve sinsi planlar yapmaması önemli. "Düşmanın da merdi makbuldür" sözü bu durumu tarif edebilecek en anlamlı deyiş olsa gerek.
Merkel,Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasını istemediğini ve bunun da hiçbir zaman mümkün olmayacağını her fırsatta dile getirmekten çekinmiyor. Türkiye'de AB'ci medya ve hükümet, bu söylemlerinden dolayı ondan hazzetmiyor. Ama bir sonraki dönem Almanya'da iktidarı almaya namzet Merkel'i ne kadar hazzetmeseler de dikkate almak zorundalar.
Angela Merkel, önceki gün Conrad Adenaur Vakfı'nın düzenlediği forumda şöyle diyor:
"Avrupalı siyasetçiler Türkiye'ye zaman zaman çeşitli sözler verirler. Ancak Türkler uzaklaşınca, kapalı kapılar ardında daha farklı konuşurlar. Biz de söz verip sonradan tutmama durumuna düşmek istemiyoruz. Yanlış vaatlerde bulunanlar hayal kırıklığı yaratacak."
Merkel aynı düşüncelerini Başbakan Erdoğan'a da aktarıyor. Erdoğan'a "sizin üyeliğiniz yapısal fon, dolaşım ve entegrasyon açısından mümkün değil. Onun için en iyisi imtiyazlı ortaklık" teklifini sunan Merkel'e Başbakanımız kızıyor ve şöyle cevap veriyor: "Türkiye şu anda 10 yeni ülke ile mukayese edildiğinde, AB'ye girme kriterleri uymada en uyumlu ülkedir. Böyle imtiyazlı ortaklık gibi şu ana kadar kimse için gündeme gelmemiş olan bir konunun Türkiye için gündeme gelmesi anlaşılır gibi değildir."
Öncelikle şunu ifade edelim ki; "imtiyazlı ortaklık" konusu Avrupa veçhesinde yeni gündeme gelen bir konu değil. Uzun zamandır Türkiye için düşünülen ve Merkel'in tabiriyle "Türkler uzaklaştığı zamanlarda" yani kapalı kapılar ardında konuşulan ve tartışılan bir konu.
İkinci olarak Başbakan Erdoğan'ın "anlaşılır gibi değil" cümlesiyle sonlandırdığı, Güney Kıbrıs, Malta gibi ülkelerin içinde bulunduğu Türkiye ile hiçbir zaman mukayese edilemeyecek 10 yeni ülkeyi işaret ederek Avrupa'ya sitem etmesi şaşırtıcı. Asıl anlaşılır olmayan nokta bu. Türkiye'nin onlardan farkına gelince. Ekonomik, stratejik, askeri, tarihi ve coğrafi üstünlüğümüzü zikretmeye bile gerek yok ama en aşikar farkımız dinimiz. Onlar Hıristiyan, biz Müslüman. Bunda anlaşılmayacak ve şaşıracak bir şey yok.
Yani sorun bizde değil, AB'de.
***
AKP'li yetkililer Angela Merkel'den çok önemli bir söz almışlar. Merkel Türkiye'nin üyeliğine destek verecek! Avrupa Birliği üyeliğine değil tabii ki. Avrupa Hıristiyan Demokratlar Birliği'ne üyeliğe.
Bundan böyle Merkel, AKP'nin Avrupa Hıristiyan Demokratlar Birliği'ne üyeliğine destek verecekmiş. AKP'nin bu Hıristiyan Demokratlar Birliğine girmek için ciddi bir çaba sarfettiği ve önümüzdeki günlerde başvuruda bulunacağı da kesinleşmiş. Avrupa Hıristiyan Demokratlarının en güçlüsü Alman Hıristiyan Demokratlarının da desteğini alan AKP'nin bu Hıristiyan birliğe üye olmasının önünde hiçbir engel yok artık.
"Dinci mi, muhafazakar mı, demokrat mı" diye kendi kimliğini tanımlamaya çalışan ve bu gayeyle konferanslar, sempozyumlar düzenleyen AKP, bu son girişime bakılırsa kendini tanımlama sürecini bitirmiş. "İslamcı parti" tanımlamasını şiddetle reddeden AKP, "Hıristiyan Demokrat" kimliğini, Avrupa Hıristiyan Demokratlar Birliği'ne katılma düzeyinde benimsemiş görünüyor. Hayırlı olsun!