Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB'nin terör konusunda sınıfta kaldığının altını çiziyor. "Hamas'ı terörist örgütler listesine alıyorlar, ama PKK-KADEK'ı almıyorlar" diyor. Gül, böyle diyor demesine, ama onlarla yatıp kalkmayı da Türkiye'nin vazgeçilmez hedefi olarak görüyor. AB'den asla vazgeçemeyiz, diyorlar hükümet olarak.
İş biraz irdelendiğinde, Hamas'ı terör listesine alan AB'nin PKK-KADEK'i almayışında Gül'ün altını çizdiği şekilde "bir tutarsızlık olmadığı" görülür.
AB'nin de, ABD'nin de "terörist tanımı", işgal edilen vatanlarını savunanları içeriyor; yoksa kendilerinin beslediği bölücüleri ve işgalcileri içermiyor. AB ve ABD, bu tanımı ortak işletiyorlar.
Saldırı yöntemleri tartışılabilir, İsrail'in saldırılarıyla mukayese de edilebilir; ama Hamas, İsrail tarafından işgal edilmiş vatanları ve toprakları için çarpışan bir örgüt? AB'nin veya ABD'nin örgütü değil. PKK ise, vatanımızı bölmeyi ve işgal etmeyi hedeflemiş bir örgüt? Son bağlamda AB'nin ve ABD'nin beslemesi.
Bu tanıma göre Türkiye ve Hamas, "teröristler listesi"nde görünüyor; PKK-KADEK ve İsrail değil.
Bu tanım sebebiyledir ki, ABD yönetimi, Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini "güya önce PKK bitsin" şartına bağlamasının "sağlıksız bir yaklaşım" olduğunu, dolayısıyla 1 Mart tezkere filminin tekrar vizyona girebileceğini düşünüyor.
AB ve ABD'nin bu ortak tanımına göre, Filistin bölgesinde olduğu gibi, Irak'ta da "terörist olarak tescillenen"ler, işgalci ABD değil, işgalcilere karşı "topraklarını savunan halk"tır.
Gül, acaba niye sadece AB'ye yüklenir gibi yapıyor; ABD'ye niye dokunmuyor, ABD ondan farklı mı? Hayır.
"İsrail'in Filistin lideri Yaser Arafat'a zarar vermemesini ve Filistin liderini sürgüne göndermemesini" öngören BM kararını veto eden tek daimi üye ABD'dir. AB'nin temel devleti Almanya ve İngiltere ise çekimser kalmışlardır.
Bu kararı veto eden ABD'nin yaptığı iş, Arafat'ı da "terörist kategorisi"ne sokarak İsrail'e "Arafat'ı yok edebilirsin" işaretini vermesidir. Nitekim BM Güvenlik Konseyi'ndeki Filistinli başmüzakereci, "İsrail'in, bu kararı Arafat'ı öldürme yetkisi olarak yorumlamamasını ümit ettiğini" söylüyor.
Bugün, Güneydoğumuzdaki, Irak'taki ve Filistin'deki gelişmelere uygulanan "AB ve ABD'nin bu kabil terörist tanımı"nın, mesela Kıbrıs'ta Rauf Denktaş'a ve KKTC'nin sahibi vatanperverlere uygulanmadığına, uygulanmayacağına kim teminat verebilir?
Cumhurbaşkanı Denktaş, "beni Arafat gibi devre-dışına almak istiyorlar" diye boş yere mi feryâd ediyor?
Irak'ta da, Filistin'de de, Kıbrıs'ta da, Güneydoğumuz'da da yavuz hırsızlar ev sahiplerini bastırıyor; bu terör olmuyor. Ev sahipleri nefs-i müdafaa yapıyor, vatanlarına, namuslarına sahip çıkmaya çalışıyorlar; bu oluyor terörizm!..
Yoksa birileri, Türk Milleti'nin Kurtuluş savaşlarını da terörizm olarak görüyor ve milletimize söylemekten mi çekiniyor?
Hal böyle iken?
Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirenlerden PKK-KADEK hususunda himmet dilenmek, güya bu himmete binaen işgalcilerin emrinde Irak'ta görev üstlenmek, AB ve ABD'nin terörist tanımlamasından daha vahim bir durumdur.
Ankara, iğneyi kendine, çuvaldızı da AB ve ABD'ye batırsın biraz; o zaman bakın bakalım neler zuhur edecek?
Ankara'dakiler kimlerle yatıp kalktıklarının, kimlerle yatıp kalkmak için can attıklarının farkındalar mı?
Aklımızı başımıza devşirelim?