Cefakar, çileli, onurlu, mücadeleci, eli öpülesi, Anadolu'nun yürekli analarına bin selam olsun.
Ellerinden öperim.
1967'de Tokat'ın Almus ilçesine bağlı Çamdalı köyünde açtı aleme gözlerini Hüsniye.
O doğduğunda iki abisi iki de ablası vardı. 5 numara...
Babasını 4 yaşında kaybetmiş bir ananın 3. kızı.
Köylük yer, malum Anadolu şartları 5. sınıftan mezun oldu o da diğer köy çocukları gibi.
Tarlada, bağda, bahçede çalıştı.
Koyunları keçileri vardı.
İnekleri, kömüşleri, tavukları vardı.
Safkan bekçi köpekleri vardı.
Ama bir de atları vardı, alnında akıtma topuğu benli kırat.
Yaşıtları arasında onun gibi binici hak getire.
Bir seferinde anlatırken şöyle demişti:
"Köyden yaylaya 6 kere odun indirip 7 kere tekrar yaylaya çıkardım."
Babası şeker fabrikasında işçi idi.
Çocukları ne isterlerse alırdı şehirden, ilkokulu bitirdiğinde hediyesi halı tezgahı idi. (20 sonra o tezgaha halı dokuyacak, oğlunun okuldaki öğretmenine hediye edecekti.)
1979'da mezun oldu. 1981'de gönlü düştü, sevdalandı.
Vermediler. 1982 Temmuz'unda kaçtı. 15 yaşındaydı.
1984'te 17'sindeydi, Uğur'u oldu.
Eşi askerde idi, yalnız bir kadındı kalabalık aile içinde.
1985'te gurbet gözüktü, İstanbul hayatı başladı.
Ev, iş kurma, derken, 1986 Eylül'ü zor yıllar...
İkinci yavrusu düştü kucağına.
Hastalık, yokluk, yoksulluk...
Başında yazma, üstünde hırka, kucağında yaşına değmemiş bebesi, kolunda büyük oğlan, ayağında terlik, köyde kalan bacısına hasretlik gidermek için çektirdiği resim...
1991 yılı Iğur okul çağında, kendi deri eldiven atölyesinde, kimi zaman preste , kimi zaman makinada dikişte, kimi zaman mutfakta yemekte, kimi zaman evde, çocuklarına anne olmaya çalışmakta...
1993 Kadem de başlayınca okula, aklına kendi geliyor:
10 sene önce çocuktum, 10 yıl sonunda bir eş, iki çocuk, atölye, kirada bir hayat...
Ne zaman kaybolduk hayatın içinde?
Ne ara yitirdik yılları hiç için?
Aklına gelirdi gece yarısı yatağa yattığında kır atı, yayla evi, ocağı, süt sağdıkları helkisi, diktiği kiraz ağaçları, kapıdaki koca ceviz ağacı, ne de yeşermiştir şimdi diye...
1994'te karar veriyor, sesi de yanık bilenler bilir, saz çalıp türkü söylemeye.
Dersler alıyor; önce karadüzen saz, sonra ince saplı bağlama...
Akraba düğünlerinin, köy şenliklerinin aranan sesi oluyor.
1997'de bir dönüm noktası daha yaşıyor hayatında.
İlköğretimi bitirmek için açık ilköğretime kayıt oluyor.
2000'de oğlu liseye başlarken o da ilköğretim diplomasını alıyor.
Yetmiyor, açık liseye kayıt yaptırıyor.
Hem ev, hem iş, hem de okul hayatını beraberinde yürütüyor.
Gün geliyor, lise diplomasını alıp 2004'te 37 yaşında oğlu ile aynı gün, aynı saatte, aynı okulda üniversite sınavına giriyor.
Kazanıyor, 2008'de mezun oluyor.
41 yaşında 41 kere maşallah dedirtircesine mezun oluyor.
Yetmiyor tabi, serde eğitime açlık var.
Çalışmak, hayatta ben de varım demek karakteri olduğu için yüksek lisans yapıyor.
Şelpe tekniği ile saz çalan, iki evlat yetiştiren, evlendiren, çalışıp emekli olan, 4 tane torun sahibi bir anne, babaanne.
Yılmadan, yıkılmadan, baskıya, şiddete karşı durmaya çalışmış.
"Evinde otur, ne var yani, ne olacak?" diyenleri duymamış, dinlememiş tam bir Anadolu kadını gibi davrandı hayatı boyunca.
Ailesi ve onu sevenlerin desteği ile güçlü karakteri sayesinde hastalık da atlattı.
Kadına şiddetin, hatta öldürmelerin yaşandığı günümüzde bu anlattığım hikaye gibi, her gün hayatta kalacak mıyım diyen binlerce anneye ve kadına bin selam olsun.
Mücadele eden, var olma savaşı veren kadınlarımız için daha çok şey yapmak zorundayız.
Sadece bir gün hatırlamak yetmez.
Toplumun kanayan yarası olan kadın cinayetlerine derhal dur demek zorundayız.
Hikayesini anlattığım annemin ve tüm annelerimizin ellerinden ayaklarından öperim.
Anneme...
Oğlun Kadem...
- Gebze Lisesi, FSM Anadolu Lisesi ve okul dergisi / 17.06.2025
- Kim? / 16.06.2025
- İnsanın dört zindanı / 13.06.2025
- Ulaşım / 12.06.2025
- Gönül / 10.06.2025
- Sılaya hasret / 08.06.2025
- Attila İlhan 100 yaşında / 05.06.2025
- 'Beşer’den insan olma yoluna / 04.06.2025
- Ahmed Arif / 02.06.2025