Zamlar yeni yılın girmesiyle beraber yağmaya başladı. A, B, C, D derken giydirdikçe, giydirdiler. İlginçtir, vatandaşta razı olmuş bir hava var. Nedenini araştırmaya gerek yok. Çünkü "istikrar sürsün" diyen vatandaş neyin protestosunu, kime karşı yapacak.
Bir ara trafik sigorta primlerine yapılan % 300'lük zam'a taksiciler ve vatandaşlar tepki göstermeye kalktı. Araçlarına "soyguna hayır" plakaları astılar. Tam bir komedi! Daha iki ay önce o araçlarda, "istikrar sürsün" plaka ve afişleri asılıydı.
Bakın! 2016 ile birlikte benzin ve motorine 2 kez zam geldi. Elektriğe, ehliyete, pasaporta, sigaraya, alkollü içeceklere, cep telefonlarına, trafik cezalarına, harçlara, köprü ve otoyollara fahiş zamlar yapıldı. İstanbul'da, İETT'nin yaptığı zam ise krema tadında... Yaladıkça tatlansın. Gökçek'te Ankaralıyı bu tattan mahrum etmedi, bastı zammı.
Şunu da ekleyeyim, her zam haberinden sonra kendi kendime, "yetmez ama evet" diyorum. Kızmak yok. Sen istedin.
Şimdi ekmeğe zam yapılmış. Bakan Çelik üst üste açıklamalar yapıyor, tehditler savuruyor; "Ne değişim oldu da yüzde 33 zam yaptınız ekmeğe?... Ya gelecek bize 'maliyetlerimizde şu şu artış oldu' diyecekler, bunu yapamıyorlarsa da fiyatı düşürecekler." Postası koyuyor.
Posta koyması gereken asıldır, yani vatandaştır, sensin, benim. Vekâletini verdiğin milletvekillerine (hükümete) hesap sorman lazım...
Mesela! Dünya tarihinde petrol en düşük fiyata inmişken siz, hangi akılla benzine ve motorine zam yapıyorsunuz? Daha ötesi petrolü kaça alıp, bize kaça pazarlıyorsunuz?
Veya doğalgazı kaça alıp, bize kaça satıyorsunuz?
Veya bir paket sigaranın maliyeti ne kadar? Siz bir paket sigaradan kaç TL kazanıyorsunuz?
Veya ehliyete, pasaporta neden zam yapma ihtiyacı duydunuz?
Veya seçim meydanlarında köprü ve otoyol yapmakla övünüyorsun. Oysa o köprü ve otoyolların bedelini bana ödeterek birilerine yaptırmıştın. Şimdi kar üzerine kar ediyorsun. Yetmiyor bir de zam yapıyorsun. Neden?
Gibi soruları sorması lazım? Ama sormadı, soramazda. Çünkü vekilinin karşısında iki büklüm duran bir asıl (vekalet veren) nasıl hak arayabilir ki! Hakkını aramayan bir millette böyle ucuz ekmek zam şovlarına kanar ve "istikrar sürsün" der.
* * *
Diktatör
Evet, "diktatör bozuntusu" kavramına tam 100 TL değer biçildi. Hakim bu kavramı hakaret kabul ederse Kılıçtaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanına 100 TL ödeyecek.
Tabi bu hakaret tartışmaları yaşandığı günlerde en çok sorulan sorulardan birisi de Sayın Erdoğan, hiç hakaret etmiyor mu? Sorusuydu.
Hukukta hakaret sayılır mı, sayılmaz mı bilmem ama sokakta kafa, göz dağıtmaya sebep birçok kelime ve kavramları oldukça sık kullanıyor Sayın Erdoğan.
Yalnız Sayın Kılıçtaroğu ile Erdoğan arasında bir fark var. Sayın Erdoğan yerli ve milli kavramlarla karşısındakine hitap ediyor.
Mesela! "Cahil, ahlaksız, çirkef, şeref fukarası" gibi tabirleri cümle arasına sıkıştırıp, vurguyu da iyi (!) yapıyor. Alkışlayanlarda buna ortak oluyor.
Hakaret mi değil mi, orasını mahkemeye sordurmak lazım.
* * *
Akdoğan iki arada bir derede
Tarih 28 Şubat 2015. Yer Dolmabahçe. AKP'li bakanlarla bugün terör örgütünün siyasi kolu olarak nitelendirilen vekiller bir arada. Ortada bir masa. Herkes belirlenen yerlerine oturmuş, gülücükler dağıtıyorlar. Kameralar hazırda.
Ve tarih an! Anlaştık, anlaştık, anlaştık. Hayırlı olsun, hayırlı olsun, hayırlı olsun. (!)
Evet, dün AKP ve HDP'den çıkan sesler aynen böyleydi. Bu sözleri ve tabloyu görmek, anlamak için Arınç veya Hüseyin Çelik'in anlatmasına ihtiyaç yok. Kafası çalışan herkes söylenenleri anlar.
Aradan bir yıl geçti. "Çözüm sürecinde aldatıldık" itirafı (!) geldi. Haliyle Dolmabahçe'nin de iyi bir dezenfekte edilmesi lazımdı. O işte Sayın Yalçın akdoğan'a düştü.
Akdoğan; "Dolmabahçe müzakere değil görüşmeydi, bir mutabakat sağlandığı yoktu." Dedi.
Bir kerede mutabakat sağlayın, demek geliyor içimden.
Esad'a gidiyorlar, geliyorlar, düşman oluyorlar. Zaten kalleşti (!)
İran'a gidiyorlar, geliyorlar, aklınızı başınıza alın.
Rusya'ya gidiyorlar, geliyorlar, haddinizi bilin.
Irak, Libya, Mısır, Tunus, Yemen vs. hep böyle?
Her istediklerini verdikleri FETÖ yü saymıyorum bile.
Onun için bir kez de yaptığınız mutabakata sadık kalın be kardeşim, diyorum.
Bir ara trafik sigorta primlerine yapılan % 300'lük zam'a taksiciler ve vatandaşlar tepki göstermeye kalktı. Araçlarına "soyguna hayır" plakaları astılar. Tam bir komedi! Daha iki ay önce o araçlarda, "istikrar sürsün" plaka ve afişleri asılıydı.
Bakın! 2016 ile birlikte benzin ve motorine 2 kez zam geldi. Elektriğe, ehliyete, pasaporta, sigaraya, alkollü içeceklere, cep telefonlarına, trafik cezalarına, harçlara, köprü ve otoyollara fahiş zamlar yapıldı. İstanbul'da, İETT'nin yaptığı zam ise krema tadında... Yaladıkça tatlansın. Gökçek'te Ankaralıyı bu tattan mahrum etmedi, bastı zammı.
Şunu da ekleyeyim, her zam haberinden sonra kendi kendime, "yetmez ama evet" diyorum. Kızmak yok. Sen istedin.
Şimdi ekmeğe zam yapılmış. Bakan Çelik üst üste açıklamalar yapıyor, tehditler savuruyor; "Ne değişim oldu da yüzde 33 zam yaptınız ekmeğe?... Ya gelecek bize 'maliyetlerimizde şu şu artış oldu' diyecekler, bunu yapamıyorlarsa da fiyatı düşürecekler." Postası koyuyor.
Posta koyması gereken asıldır, yani vatandaştır, sensin, benim. Vekâletini verdiğin milletvekillerine (hükümete) hesap sorman lazım...
Mesela! Dünya tarihinde petrol en düşük fiyata inmişken siz, hangi akılla benzine ve motorine zam yapıyorsunuz? Daha ötesi petrolü kaça alıp, bize kaça pazarlıyorsunuz?
Veya doğalgazı kaça alıp, bize kaça satıyorsunuz?
Veya bir paket sigaranın maliyeti ne kadar? Siz bir paket sigaradan kaç TL kazanıyorsunuz?
Veya ehliyete, pasaporta neden zam yapma ihtiyacı duydunuz?
Veya seçim meydanlarında köprü ve otoyol yapmakla övünüyorsun. Oysa o köprü ve otoyolların bedelini bana ödeterek birilerine yaptırmıştın. Şimdi kar üzerine kar ediyorsun. Yetmiyor bir de zam yapıyorsun. Neden?
Gibi soruları sorması lazım? Ama sormadı, soramazda. Çünkü vekilinin karşısında iki büklüm duran bir asıl (vekalet veren) nasıl hak arayabilir ki! Hakkını aramayan bir millette böyle ucuz ekmek zam şovlarına kanar ve "istikrar sürsün" der.
* * *
Diktatör
Evet, "diktatör bozuntusu" kavramına tam 100 TL değer biçildi. Hakim bu kavramı hakaret kabul ederse Kılıçtaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanına 100 TL ödeyecek.
Tabi bu hakaret tartışmaları yaşandığı günlerde en çok sorulan sorulardan birisi de Sayın Erdoğan, hiç hakaret etmiyor mu? Sorusuydu.
Hukukta hakaret sayılır mı, sayılmaz mı bilmem ama sokakta kafa, göz dağıtmaya sebep birçok kelime ve kavramları oldukça sık kullanıyor Sayın Erdoğan.
Yalnız Sayın Kılıçtaroğu ile Erdoğan arasında bir fark var. Sayın Erdoğan yerli ve milli kavramlarla karşısındakine hitap ediyor.
Mesela! "Cahil, ahlaksız, çirkef, şeref fukarası" gibi tabirleri cümle arasına sıkıştırıp, vurguyu da iyi (!) yapıyor. Alkışlayanlarda buna ortak oluyor.
Hakaret mi değil mi, orasını mahkemeye sordurmak lazım.
* * *
Akdoğan iki arada bir derede
Tarih 28 Şubat 2015. Yer Dolmabahçe. AKP'li bakanlarla bugün terör örgütünün siyasi kolu olarak nitelendirilen vekiller bir arada. Ortada bir masa. Herkes belirlenen yerlerine oturmuş, gülücükler dağıtıyorlar. Kameralar hazırda.
Ve tarih an! Anlaştık, anlaştık, anlaştık. Hayırlı olsun, hayırlı olsun, hayırlı olsun. (!)
Evet, dün AKP ve HDP'den çıkan sesler aynen böyleydi. Bu sözleri ve tabloyu görmek, anlamak için Arınç veya Hüseyin Çelik'in anlatmasına ihtiyaç yok. Kafası çalışan herkes söylenenleri anlar.
Aradan bir yıl geçti. "Çözüm sürecinde aldatıldık" itirafı (!) geldi. Haliyle Dolmabahçe'nin de iyi bir dezenfekte edilmesi lazımdı. O işte Sayın Yalçın akdoğan'a düştü.
Akdoğan; "Dolmabahçe müzakere değil görüşmeydi, bir mutabakat sağlandığı yoktu." Dedi.
Bir kerede mutabakat sağlayın, demek geliyor içimden.
Esad'a gidiyorlar, geliyorlar, düşman oluyorlar. Zaten kalleşti (!)
İran'a gidiyorlar, geliyorlar, aklınızı başınıza alın.
Rusya'ya gidiyorlar, geliyorlar, haddinizi bilin.
Irak, Libya, Mısır, Tunus, Yemen vs. hep böyle?
Her istediklerini verdikleri FETÖ yü saymıyorum bile.
Onun için bir kez de yaptığınız mutabakata sadık kalın be kardeşim, diyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025