Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof.Dr. Haydar Baş, Pazar ve Pazartesi günü iki çok önemli konuşma yaptı.
Önce Bursa'da,Kocayayla Gençlik Şenliğinde Baş "Yağma yok, bu millet çökertilemez" mesajıyla 10 bin vatandaşı 2000 rakımlı tepede bir "umuda yolculuğa" çıkardı. Ardından Meltem TV'de yayınlanan "Haftanın Sohbeti" proğramında "Ortadoğu'da esas hesap İran ve Türkiye'yi savaştırmaktır" diyerek konuşmasına şu önemli cümlelerle devam etti:
"Kendimizle olan takışıklığımızdan, aramızdaki nifaktan, beraberlik ruhunu kaybettiğimizden gerçek gücümüzün farkına varamıyoruz. Bu coğrafyada bütün güçler biraraya gelse, Allah'ın izniyle bu millete hiç bir şey yapamaz..."
Prof. Dr. Haydar Baş özellikle 1. Körfez savaşından başlayarak Türkiye için artık fiili tehtide dönüşen "gelişmeler"hakkında çok önemli şeyler söylüyor. Denilebilirki en az 15-20 yıl sonrasının tasvirini yapıyor.
Önümüze sunulan altın tepsi içindeki zehirin adını koyuyor, tarifini yapıyor, hangi kimya ile sunulduğunu söylüyor, bala karıştırılmış zehiri yemekle kaybedeceklerimizin neler olabileceğini tek tek anlatıyor.Onunla kalmıyor Baş, yani sorunu tesbit etmekle kalmıyor, çözüm paketinide bir kuyumcu terazisinin hassasiyetiyle tartarak Türkiye'nin önüne koyuyor.
Vizyon kelimesinin içini çok boşalttıkları için kullanmakta tereddüt ediyorum ama gerçektende Baş kelimenin hakkettiği ile söylemek icab ederse Türkiye'nin vizyonu, Türkiye'nin deniz feneri rolünü bihakkın ifa ediyor.
Bakınız şu tesbitler ifade ettiği sorunun ortaya çıkmasından yıllar önce söylenmiş sözlerdir:
"Körfez savaşı; Irak'ı filan bir tarafa bırakın Türkiye için çıkarılmıştır. ABD Irak'ı bölecek ve Türkiye'yi de içine alan bir Kürt federasyonu ile Büyük İsrail Projesini gerçekleştirecek..."
Bu tespitin yapıltığı tarihin 1991 yılı olduğunu, ortada henüz "ABD'nin Kürt Kartı" başlıklı moda kitapların yazılmadığı, komplo teorisi kavramının lügatlere girmediği seneler olduğunu hatırlatalım.
Yine 1997yılında; Fettullah Gülen'in papazlı-hahamlı fotoğraflarının ortaya çıktığı günlerde "Dinlerarası Diyalog Vatikan projesidir" diyerek yaptığı mücadeleyi hatırlatalım."Dini bütünlüğümüz, Milli bütünlüğümüzdür" dediğinde kimileri buna burun büküyordu. O gün acaba? diyenlerden samimi olanlar bugün Prof.Dr. Baş'tan özür diliyorlar.
"Kur'an İslamcıları" isimli ayak takımına karşı verdiği mücadele "bugün" gibi hafızalarda...
AKP, MSP siyaseti, Özal, ABD ile ilgili söylediği ve tarihin kendisini (maalesef) haklı çıkadığı konuların çetelesini tutmaya kalksak, herhalde yazacak yer kalmaz. Fakat şu kadarından eminiz onu ifade edelim:
"Tarih, Prof.Dr. Haydar Baş'tan bugün pek çok ünlü-aktif-etkin yerlerde bulunan siyasetçi aydın takımında olacağı gibi bir satırlık cümlelerle bahsetmeyecek.Buna ülkesini "tatlı iktidar" adına satan sahte kahramanlar da elbette dahildir. Ondan "tarih yazdı", "tarihe ışık tuttu" diye bahsedecek..."
BTP Genel Başkanı Prof.Dr. Haydar Baş içinde bulunduğu medeniyetin sorunlarını, içinde bulunulan tehlikeyi tespit ederken, en ufak bir boşluk bırakmaz. Herşeyin sınırlarını çizer ve adını koyar.
Belki bu açıdan bakınca zoru göstermenin tabii güçlüklerini yaşar. Ancak kolayı zaten herkes söyler ve Baş,karamsar gibi gözüksede bu eksiksiz tanımlamaları aslında bir ümit ve imanın doğuşu için ifade eder.
İşte Kocayayla'da söylediğ şu sözler o nedenle çok önemli:
"Aziz Türk milleti! siz tarihin kendisi olmadan yazılamayacağı tek milletsizinz. O nedenle ne kadar dara da düşseniz, kurtuluşun yolunu bulursunuz. O nedenle yağma yok, bu milleti hiç kimse parçalayamaz..."
Prof.Dr. Haydar Baş, bu yürek dolu konuşmaları hamasetle de ifade etmiyor. Ekonomisinden-kültürüne, dış politikadan-birlik ve baraberliğe kadar her konuda somut şeyler söylüyor, çözüm paketleri üretiyor.
Yani ortaya en doğal koşullarda bir "Baş farkı",bir"Kafa farkı" ortaya çıkıyor.
Örneğin İran'la ilgili tespitleri... Ki bu konu Türkiye'nin her halükarda önümüzdeki 5-10 yıl içinde herşeyini belirleyecek. Bakınız neler söylüyor:
"ABD bu coğrafyada iki devletle savaşamaz. Bunun birisi Türkiye, diğeride İran'dır. Biz kendi kıymetimizi bilmiyoruz. Kendimizle olan takışıklığımızdan, aramızdaki nifaktan beraberlik ruhunu kaybettiğimizden, gerçek kuvvetimizin idrakine varamıyoruz. Bu coğrafyada bütün güçler biraraya gelse Allah'ın izniyle bu millete bir şey yapamaz. İlaveten İran'a da bir şey yapamaz.
Şimdi Batalı güçler ne yapacak? Ortadoğu'daki emellerine vasıl olmak için, bölgenin iki güçlü devletini yani iki aslanı sinsi planlarla karşı karşıya getirecek ve birbirleriyle mücadele ettirecek. Bu mücadeleden kim kazançlı çıkacak? Bundan ne İran, ne de Türkiye kazançlı çıkabilir. Bu iki devleti kendisine alet eden devlet kazanacak...
Burada siyasetçi akıllı olmalı. Türk siyasetçisi, Türk milletini bu noktaya getirecek adımlardan mutlaka kaçınmalıdır.
Şimdi AKP milletvekili iyi düşünsün! Bizim İran'la bir alıp veremediğimiz mi var? ne istedik de alamadık? Dolayısıyla aramızdaki huzursuzluğun kaynağı ne? Türk milleti problem yaratmaya, başkalarının oyuncağı haline gelmeye müsaade etmeyecektir."
Şimdu şu iki-üç parağraflık tespit acaba neyi ortaya koyuyor.
Bu öznel bakış, medeniyetine cofrafyasına sahip çıkan anlayışı acaba 10 ciltlik bir kitaba bedel değil mi?
Ülkenin tırnak içi islamlcılarla satışa çıkarıldığı bir ortamda prof. Dr. Haydar Baş'a olan ihtiyaç, karanlığın güneşe duyduğu lüzüm gibi bir şey değil midir?
Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin...
Önce Bursa'da,Kocayayla Gençlik Şenliğinde Baş "Yağma yok, bu millet çökertilemez" mesajıyla 10 bin vatandaşı 2000 rakımlı tepede bir "umuda yolculuğa" çıkardı. Ardından Meltem TV'de yayınlanan "Haftanın Sohbeti" proğramında "Ortadoğu'da esas hesap İran ve Türkiye'yi savaştırmaktır" diyerek konuşmasına şu önemli cümlelerle devam etti:
"Kendimizle olan takışıklığımızdan, aramızdaki nifaktan, beraberlik ruhunu kaybettiğimizden gerçek gücümüzün farkına varamıyoruz. Bu coğrafyada bütün güçler biraraya gelse, Allah'ın izniyle bu millete hiç bir şey yapamaz..."
Prof. Dr. Haydar Baş özellikle 1. Körfez savaşından başlayarak Türkiye için artık fiili tehtide dönüşen "gelişmeler"hakkında çok önemli şeyler söylüyor. Denilebilirki en az 15-20 yıl sonrasının tasvirini yapıyor.
Önümüze sunulan altın tepsi içindeki zehirin adını koyuyor, tarifini yapıyor, hangi kimya ile sunulduğunu söylüyor, bala karıştırılmış zehiri yemekle kaybedeceklerimizin neler olabileceğini tek tek anlatıyor.Onunla kalmıyor Baş, yani sorunu tesbit etmekle kalmıyor, çözüm paketinide bir kuyumcu terazisinin hassasiyetiyle tartarak Türkiye'nin önüne koyuyor.
Vizyon kelimesinin içini çok boşalttıkları için kullanmakta tereddüt ediyorum ama gerçektende Baş kelimenin hakkettiği ile söylemek icab ederse Türkiye'nin vizyonu, Türkiye'nin deniz feneri rolünü bihakkın ifa ediyor.
Bakınız şu tesbitler ifade ettiği sorunun ortaya çıkmasından yıllar önce söylenmiş sözlerdir:
"Körfez savaşı; Irak'ı filan bir tarafa bırakın Türkiye için çıkarılmıştır. ABD Irak'ı bölecek ve Türkiye'yi de içine alan bir Kürt federasyonu ile Büyük İsrail Projesini gerçekleştirecek..."
Bu tespitin yapıltığı tarihin 1991 yılı olduğunu, ortada henüz "ABD'nin Kürt Kartı" başlıklı moda kitapların yazılmadığı, komplo teorisi kavramının lügatlere girmediği seneler olduğunu hatırlatalım.
Yine 1997yılında; Fettullah Gülen'in papazlı-hahamlı fotoğraflarının ortaya çıktığı günlerde "Dinlerarası Diyalog Vatikan projesidir" diyerek yaptığı mücadeleyi hatırlatalım."Dini bütünlüğümüz, Milli bütünlüğümüzdür" dediğinde kimileri buna burun büküyordu. O gün acaba? diyenlerden samimi olanlar bugün Prof.Dr. Baş'tan özür diliyorlar.
"Kur'an İslamcıları" isimli ayak takımına karşı verdiği mücadele "bugün" gibi hafızalarda...
AKP, MSP siyaseti, Özal, ABD ile ilgili söylediği ve tarihin kendisini (maalesef) haklı çıkadığı konuların çetelesini tutmaya kalksak, herhalde yazacak yer kalmaz. Fakat şu kadarından eminiz onu ifade edelim:
"Tarih, Prof.Dr. Haydar Baş'tan bugün pek çok ünlü-aktif-etkin yerlerde bulunan siyasetçi aydın takımında olacağı gibi bir satırlık cümlelerle bahsetmeyecek.Buna ülkesini "tatlı iktidar" adına satan sahte kahramanlar da elbette dahildir. Ondan "tarih yazdı", "tarihe ışık tuttu" diye bahsedecek..."
BTP Genel Başkanı Prof.Dr. Haydar Baş içinde bulunduğu medeniyetin sorunlarını, içinde bulunulan tehlikeyi tespit ederken, en ufak bir boşluk bırakmaz. Herşeyin sınırlarını çizer ve adını koyar.
Belki bu açıdan bakınca zoru göstermenin tabii güçlüklerini yaşar. Ancak kolayı zaten herkes söyler ve Baş,karamsar gibi gözüksede bu eksiksiz tanımlamaları aslında bir ümit ve imanın doğuşu için ifade eder.
İşte Kocayayla'da söylediğ şu sözler o nedenle çok önemli:
"Aziz Türk milleti! siz tarihin kendisi olmadan yazılamayacağı tek milletsizinz. O nedenle ne kadar dara da düşseniz, kurtuluşun yolunu bulursunuz. O nedenle yağma yok, bu milleti hiç kimse parçalayamaz..."
Prof.Dr. Haydar Baş, bu yürek dolu konuşmaları hamasetle de ifade etmiyor. Ekonomisinden-kültürüne, dış politikadan-birlik ve baraberliğe kadar her konuda somut şeyler söylüyor, çözüm paketleri üretiyor.
Yani ortaya en doğal koşullarda bir "Baş farkı",bir"Kafa farkı" ortaya çıkıyor.
Örneğin İran'la ilgili tespitleri... Ki bu konu Türkiye'nin her halükarda önümüzdeki 5-10 yıl içinde herşeyini belirleyecek. Bakınız neler söylüyor:
"ABD bu coğrafyada iki devletle savaşamaz. Bunun birisi Türkiye, diğeride İran'dır. Biz kendi kıymetimizi bilmiyoruz. Kendimizle olan takışıklığımızdan, aramızdaki nifaktan beraberlik ruhunu kaybettiğimizden, gerçek kuvvetimizin idrakine varamıyoruz. Bu coğrafyada bütün güçler biraraya gelse Allah'ın izniyle bu millete bir şey yapamaz. İlaveten İran'a da bir şey yapamaz.
Şimdi Batalı güçler ne yapacak? Ortadoğu'daki emellerine vasıl olmak için, bölgenin iki güçlü devletini yani iki aslanı sinsi planlarla karşı karşıya getirecek ve birbirleriyle mücadele ettirecek. Bu mücadeleden kim kazançlı çıkacak? Bundan ne İran, ne de Türkiye kazançlı çıkabilir. Bu iki devleti kendisine alet eden devlet kazanacak...
Burada siyasetçi akıllı olmalı. Türk siyasetçisi, Türk milletini bu noktaya getirecek adımlardan mutlaka kaçınmalıdır.
Şimdi AKP milletvekili iyi düşünsün! Bizim İran'la bir alıp veremediğimiz mi var? ne istedik de alamadık? Dolayısıyla aramızdaki huzursuzluğun kaynağı ne? Türk milleti problem yaratmaya, başkalarının oyuncağı haline gelmeye müsaade etmeyecektir."
Şimdu şu iki-üç parağraflık tespit acaba neyi ortaya koyuyor.
Bu öznel bakış, medeniyetine cofrafyasına sahip çıkan anlayışı acaba 10 ciltlik bir kitaba bedel değil mi?
Ülkenin tırnak içi islamlcılarla satışa çıkarıldığı bir ortamda prof. Dr. Haydar Baş'a olan ihtiyaç, karanlığın güneşe duyduğu lüzüm gibi bir şey değil midir?
Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021