Mekke'deki güç sahipleri, Hz. Peygamberi, Ona iman edenleri ve İslam'ı yok etmek için siyasi, sosyal ve ekonomik bir bin planı devreye koymuş ama emellerine ulaşamamışlardı. En son ölüm kararı almışlar ve Peygamberimize 'hicret' emri gelmişti.
Peygamber Efendimizin (s.a.a.v) Hicret'inin bir hikmeti de, İslam dinine vatan arayışıydı. O vatan, Medine oldu.
Medine'de kısa sürede siyasi, askeri, sosyal, ekonomik, eğitim yapıları oluşturulmuş ve İslam devleti kurulmuştu. İnsanlar akın akın Müslüman oluyordu.
Bu durum, o dönemin güç ve iktidar sahipleri için tehditti. Bu tehdidi yok etmek için ordu kurdular. İlk mağlubiyetlerini Bedir'de aldılar. Sonrasında Uhud ve Hendek ile mağlubiyetleri tescillendi. Mekke'nin fethi ile artık müşrik tehdidi ortadan kalkmıştı.
Ama İslam'ı tehdit olarak gören sadece Mekke'deki iktidar sahipleri değildi. Yahudi ve Hıristiyanlar da, İslam'ı tehdit olarak görüyordu.
Beni Nadir, Kurayza ve Kaynuka Yahudileri ve Necran Hıristiyanları da, bin bir entrika ile İslam'ın yayılışını önüne geçmeye çalışıyorlardı. Hayber ve Huneyn Zaferleri ile artık Müslümanlar bölgenin en büyük gücüydü.
Ne hazindir ki! Hz. Peygamber (s.a.a.v) vefatı ile o iki emaneti bir anda unutulmuş, Yüce Allah'ın atadığı halife yerine, kendi iradelerini ortaya koyma ve makam ihtirası ortaya çıkmış ve idareyi ele geçirmişlerdi.
Barışta ve savaşta birbirleri için canını, malını feda eden Müslümanlar, dünyalık koltuk ve mal sevdası yüzünden birbirine düşmüş ve ayrılıklar ortaya çıkmış.
Dün müşriklerin yaptığını Müslümanlar, Müslümanlara yapmaya başlamış, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyt'ine bin bir eziyette bulunmuş, Ehl-i Beyt ve taraftarlarını tehdit olarak görmüşlerdi.
Ehl-i Beyt'i tehdit olarak görenler, bu tehdidi bitirmek için her türlü siyasi, sosyal, dini ve ekonomik adımları da atmışlar,
İmam Ali (a.s), İmam Hasan ve on binlerce Ehl-i Beyt sevdalısını şehit etmişlerdi.
İmam Hüseyin (a.s) bu itikadı ve de sosyal sapmaya son vermek için şehadete yürüyüşüne çıktı.
Kerbela'da, İmam Hüseyin'in mübarek kanında İslam yeniden doğdu. Gerek Kerbela ve gerek Kerbela sonrası Ehl-i Beyt ve Hak İmamlar ile tanışan Türkler, Müslüman oldu.
Bu sıradan bir olay değildi. Yüce Allah (c.c) emanetini ( Kuran ve Ehl-i Beyt kısaca İslam'ı) sahip çıkmadıkları için Araplardan almış ve Türklere vermişti.
Hak İmamlar eliyle Müslüman olan Türkler bir anda İslam'ın hem maddi, hem de manevi bayraktarı oldular. Başta Ahmet Yesevi Hazretleri ve Horosan Erenleri bütün Kafkasya'yı İslamlaştırdı.
Ehl-i Beyt İslam'ı, Anadolu'ya akıyordu. Dün Mekkelilerin, Yahudi ve Hristiyanların gördüğü tehdidi Bizans'ta görmeye başladı.
Ama Sultan Alparslan 50 bin cengaveri ile Anadolu'ya girdi, 200 bin kişilik Bizans ordusunu yerle bir ederek aynen Hayber'deki gibi Anadolu'nun kapılarını açtı.
Artık Anadolu gül kokuyordu. Çünkü Allah Resulünün iki emanetine sahip çıkan Türkler, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli, Taptuk Emre, Yunus Emre, Ahi Evran, Pir Sultan Abdal, Mevlana, Sarı Saltuk gibi nice Allah dostları, Anadolu'yu buram buram işliyor ve Anadolu Türkleşiyor diğer adıyla İslamlaşıyordu.
Artık Haçlı dünyası korkmaya başladı. Dün Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi 1090'lı yıllarda da Papa Urbain, Antakya'yı, Kudüs'ü, Mezopotamya'yı kurtarmak için ordu hazırladı, halka 'Müslümanların kanını içmek için' ant verdi.
Haçlı Batı, Türkleri yok edip, Anadolu'yu, Kudüs'ü, Şam'ı, Mezopotamya'yı alıp Tanrı Krallığı kurma hayaline giriştiler.
Onlarca kez vahşet ordularını bu topraklara gönderdiler. Akıl almaz katliamlar yaptılar ama hep kaybettiler.
Ne hazindir ki, Müslümanları yönetenler, nihai gayelerini unuttular, o iki emanete sırt döndüler, yine makam sevdasına düştüler. Liyakat ve ehliyetsizleri söz sahibi yaptılar.
Aynen dünkü gibi Müslüman, Müslümana kılış kaldırmaya başladı. Haliyle duraklama ve gerileme dönemine girildi.
Bu gidişat kendiliğinden olmamıştı. Nasılını ise Merhum Prof. Dr. Haydar Baş şöyle açıklıyordu: "Haçlılar şunun hesabını yaptılar. Biz, bütün orduları bir araya getirdik, Türk Milletinin sırtını yere getiremedik. O halde bunlarda biz öz var, onu almalıyız ki bunların da bizden farkı olmasın, geriye sadece posaları kalsın…
Haçlı bizi meydanlarda mağlup edemedi. Şimdi kültür yoluyla, siyaset ve medeniyet yoluyla mağlup etmeye çalışıyor."
Planlı olarak devlet, milletten koparılıyor, fitne tohumlarıyla Müslümanlar ayrıştırılıyordu. Hıristiyan dünyasının önde gelen isimlerinden Rahip Louis Massignon bu planlarını şöyle dile getiriyordu… (Yarın devam edecek)
- Yandaş medya nereye koşuyor, yargı ne yapıyor? / 31.08.2025
- Bu zafer öyle üç satır ile gerçekleşmedi, bakın nasıl gerçekleşti? / 30.08.2025
- Öcalan-Kandil- DEM açık, AKP-MHP kapalı oynuyor / 29.08.2025
- Bugüne kadar hangi asker veya askerler anayasa yaptı? / 28.08.2025
- Gereğini yapmanız için daha kaç bin Müslümanın ölmesi lazım? / 27.08.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’ komisyonu ilk görevini tamamladı / 25.08.2025
- Filistin’den, Erdoğan’a 3 mektup / 24.08.2025
- Adaletin batsın dünya / 23.08.2025
- Gazze’de ‘Şükür Namazı’ ne zaman? / 22.08.2025