AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye olabilmesi için önüne konan başlıca şart olan Kıbrıs meselesinin halli için Belçika Modeli'nin önerdi. Erdoğan, 4 Kasım akşamı Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun da katıldığı haber programında yayımlanan demecinde şunları söyledi: "Kıbrıs'ta tek Kıbrıs yok. Güney Kıbrıs var, Kuzey Kıbrıs var. Biz AKP olarak Kıbrıs'ta Belçika Modeli'ni benimsiyoruz ve bu modeli benimsemek suretiyle de bu işin bir çözüme kavuşabileceğine inanıyoruz."
Bu sözler Yunanlıları memnun etti!
Kıbrıs Rum Yönetimi eski lideri ve Rumların AB ile müzakerelerini yürüten heyetinin başkanı Yorgo Vasiliu, Erdoğan'ın açıklamasına şaşkınlığını gizlemedi. Vasiliu, "Eğer Erdoğan öyle bir şey söylediyse ve Belçika modelinin ne olduğunu biliyorsa o zaman Kıbrıs sorunu çözümlenir. Çünkü Belçika modelinde güçlü bir merkezi hükümet vardır. Bunu kabul ettikleri andan itibaren çözüme ulaşılmıştır" dedi.
Yunan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, "Türk Ordusu Belçika modelini kabul eder mi?" diye sordu, Simitis, "Bu durumda kabul etmemesi zor" diye cevap verdi!
Türkiye Belçika Modelini savunan başka siyasetçileri de gördü. Bunlardan biri AB için yoğun kulis faaliyeti yapan ancak partisi ANAP'ın baraj altında kalacağını anladıktan sonra siyasete veda eden Bülent Akarcalı idi.
En çetin mesele...
Türkiye ile AB arasındaki en çetin mesele kuşkusuz Kıbrıs konusudur. Önce cevaplanması gereken kritik bir soru var. Kıbrıs meselesinin arka planında yatan neden nedir?
Kıbrıs sorununun temelinde Yunanistan'ın Kıbrıs'ı Elen (Eski Yunan) dünyasının bir parçası sayması, Türkiye'nin ise Kıbrıs'ın iki toplumun eşit varlığına dayalı bir ada olduğunu vurgulaması yatar. Kıbrıs'ı bağımsızlığa götüren uluslararası anlaşmaların ve Kıbrıs Anayasası'nın bile iki toplumun eşit ortaklığını öngörmüş olmasına ve 1974'ten sonra adada ortaya çıkan yeni statükoya rağmen, Rum tarafı Türk toplumunu bir azınlık gibi görmek ve buna kapıyı açık tutmak hayalinden hiç vazgeçmemiştir. Keza aynı sebeple, iki toplumlu, iki bölgeli gevşek bir federasyona dayalı bir çözüm çerçevesi konusunda oluşan uluslararası konsensüse (fikir birliği) rağmen, uzun yıllar BM şemsiyesi altında cereyan eden toplumlararası görüşmeler bir kısır döngüden çıkamamıştır. Bunda AB gibi BM'nin de Yunan tezlerine yakın durması etkili olmuştur.
Ayrıca meselenin özünde, Yunanlıların tarih boyunca Türklere karşı aldığı 3 yenilginin oluşturduğu travma da yatmaktadır. Bunlardan biri İstanbul'un Türkler tarafından fethi, diğer Kurtuluş Savaşı sonrasında Rumların İzmir'de denize dökülmesi ve üçüncüsü de Kıbrıs zaferimizdir. İşte savaş meydanlarında Türklerin bileğini bükemeyen Yunanlılar, AB ve BM'yi arkalarına alarak rövanşı almaya çalışıyorlar.
Büyük taviz Helsinki'de verildi
Türkiye, Kıbrıs davasında en büyük tavizi 1999'daki AB'nin Helsinki zirvesinde verdi. Sözkonusu zirvede, Kıbrıs Rum Kesimi'nin soruna bir çözüm bulunmadan da Avrupa Birliği'ne kabul edilebileceği tescil edildi. Böylece neredeyse 50 yıldan beri devam etmekte olan Kıbrıs anlaşmazlığının yörüngesi ve parametreleri tamamen değişti. Avrupa Birliği, bu yanlış ve haksız tutumu ile, bir taraftan Kıbrıs'ın, garantör devletlerin üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara bu devletlerin izni olmadan üye olamayacakları yolundaki anlaşma hükmünü hiçe saydı, diğer taraftan da Yunanistan ve Kıbrıslı Rumları soruna siyasi çözüm bulunması amacından iyice uzaklaştırarak, Kıbrıs Türklerini de federal çözüm formülünden soğutarak konfederasyon ve ayrı devlet seçeneklerine sevk etti. Avrupa Birliği, Kıbrıslı Türkler ile de bazı temaslar yapmaya başlamış ise de adanın kuzeyinde bir temsilcilik açmak gibi masum adımlar atmayı dahi reddetti!
Kıbrıslı Türklere uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılması yönünde de hiçbir adım atmadı.
Belçika Modeli ne
anlama geliyor?
Şimdi Türk halkı tarafından pek bilinmeyen ama Kıbrıs meselesi bağlamında daha önce diplomasi kulislerinde gündeme gelmiş olan Belçika Modelini biraz açalım: 1830 yılında bağımsız devlet olan Belçika Krallığı 1960'tan beri Fransızca konuşan Valonlar ve Flamanca (Hollandacaya çok yakın bir dil) konuşan Flamanlar arasında, din ve kültür farkı olmamasına rağmen, sırf lisan farkı yüzünden bölünmeye başladı ve geçen zaman içerisinde adı konmayan bir konfederasyona dönüştü. Bugünkü Belçika; kuzeyi Flamanca (yaklaşık beş milyon), güneyi Fransızca (yaklaşık üç buçuk milyon), kuzeydoğusu Almanca (elli bin kişi) ve bu üç dilin ortak konuşulduğu başkent Brüksel'den (bir milyon) oluşan bir devlet. Her bölgenin kendi parlamentosu ve bir de Brüksel'de ortak milli parlamento var. Ancak sistemin inceliği bu bölünmenin veya ayrımın ırk veya etnik kökene değil "konuşulan dil"e göre olması. 1960'larda Belçika devleti vatandaşlarından resmen bir ana dil tercihi yapmalarını istedi. Bu ana dillerin konuşulacağı bölgeler yukarıda belirttiğim gibi belirlendi. Sonuç olarak bölge içerisindeki resmi ve özel tüm kurum, kuruluş, şirket, belediye vs. her yerle ve her yerde konuşma ve yazışma yalnız o bölgedeki resmi dille yapılır oldu.
Örneğin Fransızca konuşulan bir bölgenin Belçika vatandaşı gidip Flamanca konuşulan bölgeye yerleşince, ailesi ve dostalarıyla Fransızca konuşma dışında, bütün "ana dil" haklarını yitiriyor. İşyeri, hatta merkezi hükümetle yazışması dahil her yerde Flamanca konuşmak ve yazmak zorunda.
Belçika Modeli'nde Belçika vatandaşları yasal açıdan Valon, Flaman, Alman olarak etnik köken ayırımı içinde olmuyorlar. Ancak istediklerinde "lisan mensubiyetliklerini" değiştirebiliyorlar. Serbest dolaşım ancak dil değişikliğiyle mümkün olabiliyor. Devlet için bir tek Belçika vatandaşlığı vardır ve bu vatandaşlar da bulundukları bölgenin resmi diliyle yaşamak zorundadırlar.
Kıbrıslı Rumların hedefi
ve Belçika Modeli
Rumlar'ın en büyük ideali Kuzey Kıbrıs'a yerleşmektir. Sahip oldukları ekonomik güçle, Türklerin ellerindeki toprakları satın almayı amaçlamaktadırlar. Tıpkı Yahudilerin Filistin'de yaptığı gibi... Türkiye ve Denktaş'ın bütün mücaelesi ise bu gelişmenin önüne geçmektir. Rumlar, kendilerine Kuzey Kıbrıs'a yerleşme hakkı veren her modele sıcak bakacaklardır. Bunun için yapamayacakları fedakarlık yoktur. Türkçe öğrenmek dahil...
Bu model Kıbrıs'ta uygulanırsa, Kuzey Kıbrıs Türkçe, Güney Kıbrıs Rumca, başkent Lafkoşa Türkçe ve Rumca konuşulan bölge olacaktır. Başkent merkezinde ve merkezi hükümette çalışan herkes hem Türkçe hem de Rumca bilmek zorunda kalacak, Rumca konuşulan bölgeden Türkçe konuşulan bölgeye gelip yerleşen bir Rum ailesi artık merkezi hükümet dahil her yerde Türkçe konuşan ve yazan bir Kıbrıs vatandaşı olarak yaşantısını devam ettirecektir. Hatta zorunlu eğitim süresince çocuklarını, diyelim Rumca konuşulan bölgedeki yatılı Rum okullarına görderemeyecektir. Türk bölgesinde yatırım yapan Rum firması yöneticileri Kıbrıslı Türklere Türkçe hitap etmek zorunda kalacaklardır.
Belçika Modeli Kıbrıs'a uyar mı?
Uyar mı, uymaz mı yargısına varmadan önce Kıbrıs meselesi ile Belçika Modeli arasındaki farkları ortaya koyalım:
1) Belçika modeli "dil" farkına dayanır. Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında, millet olmanın zaruri şartlarından olan "etnik köken ve din" farkı da bulunmaktadır. Bunlar çok önemli farklardır.
2) Belçika'yı oluşturan topluluklar arasında yine millet olmanın vasıflarından "ortak tarih şuuru" vardır. Oysa Türklerle Rumlar arasında "gözyaşıyla yüklü zıt tarihi birikim" bulunmaktadır. 3) Belçika'yı oluşturan gruplar arasında "tarihten gelen katliam manzaraları ve nefret duyguları" yoktur. Oysa Kıbrıs'ta 1954'ten 74'e kadar Rumlar, binlerce Kıbrıs Türk'ünü katletmiştir. Böyle toplumların biraraya gelmesi 'tarihi miras" nedeniyle imkansızdır.
4) Kıbrıslı Rumların Yunanistan'la bütünleşmek için geliştirdikleri, "Enonis-Birleşme" ideali vardır. Belçika'da böyle bir durum yoktur.
Sonuç olarak Belçika Modeli Kıbrıs'a uymaz. Çünkü...
1) Kıbrıslı Türklerin nüfusu Rumlarınkinin 3'te biridir. İki toplum arasında ekonomik güç açısından da korkunç fark vardır. "Rumlara Türkçe'yi öğrenmek şartıyla Türk bölgesinde yerleşim hakkı vermek" demek, Adadaki Türklerin sonunu getirmekle eşanlamlıdır!
2) Kıbrıs Türkiye için stratejik önemi haiz bir konudur. Rumların Ada'da Türkleri "parayla" ezmesine izin vermeyecek kadar da güçlü bir devlettir. Türkiye'nin yaşaması, Kıbrıslı Türklerin Kuzey Kıbrıs'taki egemenliğine bağlıdır.
Kıbrıs'ta çözüm? Çözüm, Denktaş'ın dolayısıyla Türkiye'nin tezidir: İki toplumlu, iki kesimli konfederasyon. Ortak devlet kurulabilir, ancak Rumlar Türk tarafına özel izinler hariç gelip yerleşemez, nüfus dengesini bozamaz! Belçika Modelinde bu yok tabii...
Bu sözler Yunanlıları memnun etti!
Kıbrıs Rum Yönetimi eski lideri ve Rumların AB ile müzakerelerini yürüten heyetinin başkanı Yorgo Vasiliu, Erdoğan'ın açıklamasına şaşkınlığını gizlemedi. Vasiliu, "Eğer Erdoğan öyle bir şey söylediyse ve Belçika modelinin ne olduğunu biliyorsa o zaman Kıbrıs sorunu çözümlenir. Çünkü Belçika modelinde güçlü bir merkezi hükümet vardır. Bunu kabul ettikleri andan itibaren çözüme ulaşılmıştır" dedi.
Yunan Cumhurbaşkanı Stefanopulos, "Türk Ordusu Belçika modelini kabul eder mi?" diye sordu, Simitis, "Bu durumda kabul etmemesi zor" diye cevap verdi!
Türkiye Belçika Modelini savunan başka siyasetçileri de gördü. Bunlardan biri AB için yoğun kulis faaliyeti yapan ancak partisi ANAP'ın baraj altında kalacağını anladıktan sonra siyasete veda eden Bülent Akarcalı idi.
En çetin mesele...
Türkiye ile AB arasındaki en çetin mesele kuşkusuz Kıbrıs konusudur. Önce cevaplanması gereken kritik bir soru var. Kıbrıs meselesinin arka planında yatan neden nedir?
Kıbrıs sorununun temelinde Yunanistan'ın Kıbrıs'ı Elen (Eski Yunan) dünyasının bir parçası sayması, Türkiye'nin ise Kıbrıs'ın iki toplumun eşit varlığına dayalı bir ada olduğunu vurgulaması yatar. Kıbrıs'ı bağımsızlığa götüren uluslararası anlaşmaların ve Kıbrıs Anayasası'nın bile iki toplumun eşit ortaklığını öngörmüş olmasına ve 1974'ten sonra adada ortaya çıkan yeni statükoya rağmen, Rum tarafı Türk toplumunu bir azınlık gibi görmek ve buna kapıyı açık tutmak hayalinden hiç vazgeçmemiştir. Keza aynı sebeple, iki toplumlu, iki bölgeli gevşek bir federasyona dayalı bir çözüm çerçevesi konusunda oluşan uluslararası konsensüse (fikir birliği) rağmen, uzun yıllar BM şemsiyesi altında cereyan eden toplumlararası görüşmeler bir kısır döngüden çıkamamıştır. Bunda AB gibi BM'nin de Yunan tezlerine yakın durması etkili olmuştur.
Ayrıca meselenin özünde, Yunanlıların tarih boyunca Türklere karşı aldığı 3 yenilginin oluşturduğu travma da yatmaktadır. Bunlardan biri İstanbul'un Türkler tarafından fethi, diğer Kurtuluş Savaşı sonrasında Rumların İzmir'de denize dökülmesi ve üçüncüsü de Kıbrıs zaferimizdir. İşte savaş meydanlarında Türklerin bileğini bükemeyen Yunanlılar, AB ve BM'yi arkalarına alarak rövanşı almaya çalışıyorlar.
Büyük taviz Helsinki'de verildi
Türkiye, Kıbrıs davasında en büyük tavizi 1999'daki AB'nin Helsinki zirvesinde verdi. Sözkonusu zirvede, Kıbrıs Rum Kesimi'nin soruna bir çözüm bulunmadan da Avrupa Birliği'ne kabul edilebileceği tescil edildi. Böylece neredeyse 50 yıldan beri devam etmekte olan Kıbrıs anlaşmazlığının yörüngesi ve parametreleri tamamen değişti. Avrupa Birliği, bu yanlış ve haksız tutumu ile, bir taraftan Kıbrıs'ın, garantör devletlerin üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara bu devletlerin izni olmadan üye olamayacakları yolundaki anlaşma hükmünü hiçe saydı, diğer taraftan da Yunanistan ve Kıbrıslı Rumları soruna siyasi çözüm bulunması amacından iyice uzaklaştırarak, Kıbrıs Türklerini de federal çözüm formülünden soğutarak konfederasyon ve ayrı devlet seçeneklerine sevk etti. Avrupa Birliği, Kıbrıslı Türkler ile de bazı temaslar yapmaya başlamış ise de adanın kuzeyinde bir temsilcilik açmak gibi masum adımlar atmayı dahi reddetti!
Kıbrıslı Türklere uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılması yönünde de hiçbir adım atmadı.
Belçika Modeli ne
anlama geliyor?
Şimdi Türk halkı tarafından pek bilinmeyen ama Kıbrıs meselesi bağlamında daha önce diplomasi kulislerinde gündeme gelmiş olan Belçika Modelini biraz açalım: 1830 yılında bağımsız devlet olan Belçika Krallığı 1960'tan beri Fransızca konuşan Valonlar ve Flamanca (Hollandacaya çok yakın bir dil) konuşan Flamanlar arasında, din ve kültür farkı olmamasına rağmen, sırf lisan farkı yüzünden bölünmeye başladı ve geçen zaman içerisinde adı konmayan bir konfederasyona dönüştü. Bugünkü Belçika; kuzeyi Flamanca (yaklaşık beş milyon), güneyi Fransızca (yaklaşık üç buçuk milyon), kuzeydoğusu Almanca (elli bin kişi) ve bu üç dilin ortak konuşulduğu başkent Brüksel'den (bir milyon) oluşan bir devlet. Her bölgenin kendi parlamentosu ve bir de Brüksel'de ortak milli parlamento var. Ancak sistemin inceliği bu bölünmenin veya ayrımın ırk veya etnik kökene değil "konuşulan dil"e göre olması. 1960'larda Belçika devleti vatandaşlarından resmen bir ana dil tercihi yapmalarını istedi. Bu ana dillerin konuşulacağı bölgeler yukarıda belirttiğim gibi belirlendi. Sonuç olarak bölge içerisindeki resmi ve özel tüm kurum, kuruluş, şirket, belediye vs. her yerle ve her yerde konuşma ve yazışma yalnız o bölgedeki resmi dille yapılır oldu.
Örneğin Fransızca konuşulan bir bölgenin Belçika vatandaşı gidip Flamanca konuşulan bölgeye yerleşince, ailesi ve dostalarıyla Fransızca konuşma dışında, bütün "ana dil" haklarını yitiriyor. İşyeri, hatta merkezi hükümetle yazışması dahil her yerde Flamanca konuşmak ve yazmak zorunda.
Belçika Modeli'nde Belçika vatandaşları yasal açıdan Valon, Flaman, Alman olarak etnik köken ayırımı içinde olmuyorlar. Ancak istediklerinde "lisan mensubiyetliklerini" değiştirebiliyorlar. Serbest dolaşım ancak dil değişikliğiyle mümkün olabiliyor. Devlet için bir tek Belçika vatandaşlığı vardır ve bu vatandaşlar da bulundukları bölgenin resmi diliyle yaşamak zorundadırlar.
Kıbrıslı Rumların hedefi
ve Belçika Modeli
Rumlar'ın en büyük ideali Kuzey Kıbrıs'a yerleşmektir. Sahip oldukları ekonomik güçle, Türklerin ellerindeki toprakları satın almayı amaçlamaktadırlar. Tıpkı Yahudilerin Filistin'de yaptığı gibi... Türkiye ve Denktaş'ın bütün mücaelesi ise bu gelişmenin önüne geçmektir. Rumlar, kendilerine Kuzey Kıbrıs'a yerleşme hakkı veren her modele sıcak bakacaklardır. Bunun için yapamayacakları fedakarlık yoktur. Türkçe öğrenmek dahil...
Bu model Kıbrıs'ta uygulanırsa, Kuzey Kıbrıs Türkçe, Güney Kıbrıs Rumca, başkent Lafkoşa Türkçe ve Rumca konuşulan bölge olacaktır. Başkent merkezinde ve merkezi hükümette çalışan herkes hem Türkçe hem de Rumca bilmek zorunda kalacak, Rumca konuşulan bölgeden Türkçe konuşulan bölgeye gelip yerleşen bir Rum ailesi artık merkezi hükümet dahil her yerde Türkçe konuşan ve yazan bir Kıbrıs vatandaşı olarak yaşantısını devam ettirecektir. Hatta zorunlu eğitim süresince çocuklarını, diyelim Rumca konuşulan bölgedeki yatılı Rum okullarına görderemeyecektir. Türk bölgesinde yatırım yapan Rum firması yöneticileri Kıbrıslı Türklere Türkçe hitap etmek zorunda kalacaklardır.
Belçika Modeli Kıbrıs'a uyar mı?
Uyar mı, uymaz mı yargısına varmadan önce Kıbrıs meselesi ile Belçika Modeli arasındaki farkları ortaya koyalım:
1) Belçika modeli "dil" farkına dayanır. Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında, millet olmanın zaruri şartlarından olan "etnik köken ve din" farkı da bulunmaktadır. Bunlar çok önemli farklardır.
2) Belçika'yı oluşturan topluluklar arasında yine millet olmanın vasıflarından "ortak tarih şuuru" vardır. Oysa Türklerle Rumlar arasında "gözyaşıyla yüklü zıt tarihi birikim" bulunmaktadır. 3) Belçika'yı oluşturan gruplar arasında "tarihten gelen katliam manzaraları ve nefret duyguları" yoktur. Oysa Kıbrıs'ta 1954'ten 74'e kadar Rumlar, binlerce Kıbrıs Türk'ünü katletmiştir. Böyle toplumların biraraya gelmesi 'tarihi miras" nedeniyle imkansızdır.
4) Kıbrıslı Rumların Yunanistan'la bütünleşmek için geliştirdikleri, "Enonis-Birleşme" ideali vardır. Belçika'da böyle bir durum yoktur.
Sonuç olarak Belçika Modeli Kıbrıs'a uymaz. Çünkü...
1) Kıbrıslı Türklerin nüfusu Rumlarınkinin 3'te biridir. İki toplum arasında ekonomik güç açısından da korkunç fark vardır. "Rumlara Türkçe'yi öğrenmek şartıyla Türk bölgesinde yerleşim hakkı vermek" demek, Adadaki Türklerin sonunu getirmekle eşanlamlıdır!
2) Kıbrıs Türkiye için stratejik önemi haiz bir konudur. Rumların Ada'da Türkleri "parayla" ezmesine izin vermeyecek kadar da güçlü bir devlettir. Türkiye'nin yaşaması, Kıbrıslı Türklerin Kuzey Kıbrıs'taki egemenliğine bağlıdır.
Kıbrıs'ta çözüm? Çözüm, Denktaş'ın dolayısıyla Türkiye'nin tezidir: İki toplumlu, iki kesimli konfederasyon. Ortak devlet kurulabilir, ancak Rumlar Türk tarafına özel izinler hariç gelip yerleşemez, nüfus dengesini bozamaz! Belçika Modelinde bu yok tabii...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016