Suriye, Ortadoğu'da hiçbir zaman ABD politikalarına evet, dememiş, ABD'yi kadim dost ilan etmemiş, Rusya ile askeri ve ekonomik ittifaklar kurmuştu. İsrail'e karşı dik duran ve fiili müdahalede bulunan devlette Suriye idi.
Üçte ikisi çöl olan Suriye'nin 2011 yılı verilerine göre nüfusu 23.7 milyon kişidir. Suriye etnik yapısı: % 7783 Arap, % 78 Kürt , % 56 Türk , % 2 Ermeni, % 1 Çerkez, % 1 diğer, ayrıca Filistin ve Iraklı mültecilerden oluşmakta.
Bu etnik yapının % 74 Sünni, % 12 Nusayri (Alevi), % 10 Hıristiyan, % Dürzi, Yahudi ve Yezidilerden oluşmaktadır.
2000 yılında ölen Hafız Esad'ın yerine oğlu Beşar Esad yönetime geçti. Attığı adımlar babasının baskıcı, diktatör politikalarının tam aksi yöndeydi.
Beşar Esad Nusayri (Alevi), hanımı ise Sünni. Yani ikisi de Müslüman. 25 kişilik bakanlar kurulunun 23'ü Sünni. Ülke anayasası Hanefi fıkhını temel alıyor ve devlet başkanları, meclis Kuran üzerine yemin ederek göreve başlıyor.
ABD, BOP adlı Ortadoğu'ya yerleşme planının ilk adımı olan 11 Eylül senaryosunun hemen ardından, Suriye'yi teröre destek vermekle suçladı. Bu suçlamaların ardından ülkemizden de çok yakın tanık olduğumuz bazı kişi, dernek, örgüt ve kuruluşlardan devlet aleyhine kışkırtıcı söz ve eylemler başlatıldı. Adına 'Şam Baharı' dediler. Devlet bunları anında susturdu.
BOP sahipleri için Suriye kilit ülkeydi ve aynen ülkemizde olduğu gibi etnik farklılıkları kaşımaya başladılar. Kürtleri özgürlük, demokrasi, hak vs. gibi tanıdık cümlelerle 12 Mart 2004 tarihinde öne sürdüler. Piyon olarak kullanılan bu guruplarla, güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda 30 kişi ölmüş, yaklaşık 200 kişi yaralanmış ve 2500 kişi tutuklanmıştı.
BOP sahipleri istediklerine ulaşamamıştı. İstikametlerini Mısır, Tunus, Fas ve Libya'ya çevirdiler. Yaktılar, yıktılar, katlettiler, böldüler, parçaladılar, isteklerine ulaştılar ve tekrar Suriye'ye döndüler.
Yüz binlerce insanın kanına sebep olarak iki bayan doktorun telefon konuşmaları gösteriliyordu.
Bu iki doktor telefonda, "Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza" sözleri istihbarata takılmış, ikisi de tutuklanmış, bu bayan doktorlardan birinin akrabası olan 1213 çocuk, duvarlara "Halk, düzenin yıkılmasını istiyor" sloganını yazmış, istihbarat bu çocukları da içeri almış, işkence etmiş.
Ardından Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, yetkililere giderek çocukların serbest bırakılmalarını istiyorlar. Kabul edilmeyince sokağa çıkıyorlar, gösteriler başlıyor. Senaryo bu.
28 Ocak 2011 tarihinde başlayan gösteriler bir buçuk ayda birçok ile yayıldı. 20 Mart'ta Dera'da göstericilerin Baas İl Başkanlığı'nı yakmasından sonra çatışmalar şiddetlendi. O günlerde 90 gösterici ve 7 polis hayatını kaybetmişti.
Yine o günlerde hapishanelerde olan bazı politik tutuklular, Esad tarafından halkı yatıştırmak için salıverildi. (Ne hazindir ki, bu kişiler Suriye'deki terör örgütlerine katılmış ve ülkeyi bölme hareketinin öncüleri olmuşlardır)
Hak, özgürlük, adalet gibi kavramlarla yola çıkan göstericiler Nisan ayında, söylemlerini değiştirerek, 'Esad ya gidecek ya da gidecek' sloganları atmaya başladılar. Mayıs 2011'de bu isyan hareketi Suriye'nin birçok noktasını sarmıştı ve 150'den fazla askerpolis, binden fazlada sivil hayatını kaybetmişti.
Beşar Esad o günlerde halkına, "Suriye'ye karşı uluslararası bir komplo kurulduğunu ve göstericilerin de bu komplonun yerli işbirlikçileri olan teröristler olduğunu" söylüyordu.
Suriye Devletinin direnmesi, halkın çok büyük bölümünün devlet yanında yer alması, BOP sahiplerini telaşlandırdı ve Birleşmiş Milletleri öne sürdüler.
BM, 2012 sonlarında Suriye'deki çatışmaları Nusayri ve Sünniler arasında geçtiğini, mezhepsel bir savaş yaşandığını, iddia eden bir rapor hazırlamış ve BM'ye sunmuştu.
İlginçtir! Bu raporu hem Esad hükümeti, hem de isyancılar reddetmişti.
Evet, Suriye işgalinin 5. Yılındayız. Esad ayakta. Türkiye hem dostum, dediği ülkeler tarafından, hem de bu Haçlı dostları uğruna düşman edindiği komşu ülkeler tarafından dışlandı.
Öyle ki! ABD, Rusya öncülüğünde Suriye'de ateşkes kararı alınıyor. Ama 3 saatte Şam'a girecekler bu haberi televizyon ekranlarından öğreniyor. Öyle tutarlı (!) bir politika izlemişiz ki, ülkemizi masaya bile çağırmaya tenezzül etmemişler.
Şimdi! Hem Suriye'ye, hem de Türkiye'ye yazık olmadı mı? Peki, kim yazık etti?
Üçte ikisi çöl olan Suriye'nin 2011 yılı verilerine göre nüfusu 23.7 milyon kişidir. Suriye etnik yapısı: % 7783 Arap, % 78 Kürt , % 56 Türk , % 2 Ermeni, % 1 Çerkez, % 1 diğer, ayrıca Filistin ve Iraklı mültecilerden oluşmakta.
Bu etnik yapının % 74 Sünni, % 12 Nusayri (Alevi), % 10 Hıristiyan, % Dürzi, Yahudi ve Yezidilerden oluşmaktadır.
2000 yılında ölen Hafız Esad'ın yerine oğlu Beşar Esad yönetime geçti. Attığı adımlar babasının baskıcı, diktatör politikalarının tam aksi yöndeydi.
Beşar Esad Nusayri (Alevi), hanımı ise Sünni. Yani ikisi de Müslüman. 25 kişilik bakanlar kurulunun 23'ü Sünni. Ülke anayasası Hanefi fıkhını temel alıyor ve devlet başkanları, meclis Kuran üzerine yemin ederek göreve başlıyor.
ABD, BOP adlı Ortadoğu'ya yerleşme planının ilk adımı olan 11 Eylül senaryosunun hemen ardından, Suriye'yi teröre destek vermekle suçladı. Bu suçlamaların ardından ülkemizden de çok yakın tanık olduğumuz bazı kişi, dernek, örgüt ve kuruluşlardan devlet aleyhine kışkırtıcı söz ve eylemler başlatıldı. Adına 'Şam Baharı' dediler. Devlet bunları anında susturdu.
BOP sahipleri için Suriye kilit ülkeydi ve aynen ülkemizde olduğu gibi etnik farklılıkları kaşımaya başladılar. Kürtleri özgürlük, demokrasi, hak vs. gibi tanıdık cümlelerle 12 Mart 2004 tarihinde öne sürdüler. Piyon olarak kullanılan bu guruplarla, güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda 30 kişi ölmüş, yaklaşık 200 kişi yaralanmış ve 2500 kişi tutuklanmıştı.
BOP sahipleri istediklerine ulaşamamıştı. İstikametlerini Mısır, Tunus, Fas ve Libya'ya çevirdiler. Yaktılar, yıktılar, katlettiler, böldüler, parçaladılar, isteklerine ulaştılar ve tekrar Suriye'ye döndüler.
Yüz binlerce insanın kanına sebep olarak iki bayan doktorun telefon konuşmaları gösteriliyordu.
Bu iki doktor telefonda, "Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza" sözleri istihbarata takılmış, ikisi de tutuklanmış, bu bayan doktorlardan birinin akrabası olan 1213 çocuk, duvarlara "Halk, düzenin yıkılmasını istiyor" sloganını yazmış, istihbarat bu çocukları da içeri almış, işkence etmiş.
Ardından Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, yetkililere giderek çocukların serbest bırakılmalarını istiyorlar. Kabul edilmeyince sokağa çıkıyorlar, gösteriler başlıyor. Senaryo bu.
28 Ocak 2011 tarihinde başlayan gösteriler bir buçuk ayda birçok ile yayıldı. 20 Mart'ta Dera'da göstericilerin Baas İl Başkanlığı'nı yakmasından sonra çatışmalar şiddetlendi. O günlerde 90 gösterici ve 7 polis hayatını kaybetmişti.
Yine o günlerde hapishanelerde olan bazı politik tutuklular, Esad tarafından halkı yatıştırmak için salıverildi. (Ne hazindir ki, bu kişiler Suriye'deki terör örgütlerine katılmış ve ülkeyi bölme hareketinin öncüleri olmuşlardır)
Hak, özgürlük, adalet gibi kavramlarla yola çıkan göstericiler Nisan ayında, söylemlerini değiştirerek, 'Esad ya gidecek ya da gidecek' sloganları atmaya başladılar. Mayıs 2011'de bu isyan hareketi Suriye'nin birçok noktasını sarmıştı ve 150'den fazla askerpolis, binden fazlada sivil hayatını kaybetmişti.
Beşar Esad o günlerde halkına, "Suriye'ye karşı uluslararası bir komplo kurulduğunu ve göstericilerin de bu komplonun yerli işbirlikçileri olan teröristler olduğunu" söylüyordu.
Suriye Devletinin direnmesi, halkın çok büyük bölümünün devlet yanında yer alması, BOP sahiplerini telaşlandırdı ve Birleşmiş Milletleri öne sürdüler.
BM, 2012 sonlarında Suriye'deki çatışmaları Nusayri ve Sünniler arasında geçtiğini, mezhepsel bir savaş yaşandığını, iddia eden bir rapor hazırlamış ve BM'ye sunmuştu.
İlginçtir! Bu raporu hem Esad hükümeti, hem de isyancılar reddetmişti.
Evet, Suriye işgalinin 5. Yılındayız. Esad ayakta. Türkiye hem dostum, dediği ülkeler tarafından, hem de bu Haçlı dostları uğruna düşman edindiği komşu ülkeler tarafından dışlandı.
Öyle ki! ABD, Rusya öncülüğünde Suriye'de ateşkes kararı alınıyor. Ama 3 saatte Şam'a girecekler bu haberi televizyon ekranlarından öğreniyor. Öyle tutarlı (!) bir politika izlemişiz ki, ülkemizi masaya bile çağırmaya tenezzül etmemişler.
Şimdi! Hem Suriye'ye, hem de Türkiye'ye yazık olmadı mı? Peki, kim yazık etti?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Asıl kurban: Nefsin kurbanıdır / 05.06.2025
- İktidarın faizsiz ekonomi özlemi! / 04.06.2025
- Papa, İznik ve Vatikan’ın hedefi / 02.06.2025
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- İktidarın faizsiz ekonomi özlemi! / 04.06.2025
- Papa, İznik ve Vatikan’ın hedefi / 02.06.2025
- Her şey 31 Mart 2019’da mı başladı? / 01.06.2025
- Kiminin ahtapotu kiminin de turpu / 31.05.2025
- Beytülmal kavramı yine dillerde / 30.05.2025
- Anayasa değişikliği neden isteniyor / 29.05.2025
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025