Tatile değil doğup, büyüdüğümüz toprakları, o temiz günleri, yaşadığımız mutlulukları hatırlamak, büyükşehire bir türlü alışamayan anneme kısada olsa o eski aile havasını yaşatmak için ailecek yola çıktık.
'Biz yaptık, hizmet için, vatandaşımız için yaptık' dedikleri İstanbul havalimanına ulaşmak için iki paralı yol kullanmak zorundayız.
'Artık bilet kuyruğu filan olmayacak' dedikleri havalimanındayız. Yarım saat ailecek kuyruk bekledik. Vakit geldi, havalandık. Nasip oldu Kars'a indik.
Kars'tan, Ardahan'a, Ardahan'dan Şavşat'a, Şavşat'tan köyüme (Kirazlı Köyü). Yarım otobüsle Ardahan'a giderken ucu bucağa görülmeyen meraları izliyorum.
Aklıma yanılmıyorsam İskoçya veya İngiltere'de çekilmiş. Anne-baba ve 9 çocuğun köy yaşamlarının anlatıldığı TRT Belgesel kanalında izlediğim, 'Büyük Aile' adlı belgesel geldi.
O aile hayvancılık ve tarım yapıyor. Her türlü evcil hayvanları var. Meraların sonu gözükmüyor, tarlalar, bahçeler vs.
Diğer yandan tarım ve hayvancılıkta kullanılan bütün motorlu ve elektronik aletlere de sahipler. Dikkatimi çeken ise ülkemizde zenginlerin bindiği ciplere onlar, köyde biniyor.
Haberleşme, internet, ulaşım sorunları yok. Büyük çocukları okuyor. Eğitim-öğretim sorunları da yok. Oturdukları ev zaten filmlerde izlediğimiz malikane cinsinden.
Kars'tan Şavşat Sahara geçidine kadar tabiat, o bahsettiğim tabiat ile kıyaslanamayacak kadar büyük ve de verimli. Onlar kuzey kutbuna yakın, bizim buralar 42. paralelde.
Ama otlaklar neredeyse boş. 'Biz karış ekilmedik alan bırakmayacağız' sözünü kimse kale almamış.
Kars-Ardahan yolu üzerinden birçok köyden geçiyoruz. Evler hala 1900'lü yılların evleri. Taşlarla örülmüş, hayvan dışkısı ile sıvanmış, üzeri toprak evler. Yeni ev yapanlarda 2+1 büyüklüğünde yazları geçirmek için ev yapmışlar.
Kısaca tarım ölmüş. Hayvancılık ölmüş. Nasıl ölmesin ki? Yukarıda bahsettiğim İngiliz aile ticaret için tarım ve hayvancılık yapıyor. Benim insanım ise topraktan aldığı ile hayatta kalmak için tarım ve hayvancılık yapıyor.
En önemlisi ise köy hayatı itici hale gelmiş durumda. Yaşlılar dışında kimse köyde yaşamak istemiyor.
Nasıl istesin ki? Okul yok. İlçelerdeki okullarda ise batıda sağlanan eğitim araç-gereç ve de kalite yok.
Sağlık ocağı yok. Şehre gidiyorsun. Birçok hastalık ve tahlil için daha büyük şehirlere yönlendiriyorlar.
Ulaşım ana yollarda rahatlamış. Köy yolları hala toprak ve taşlı. Şehirde kapıcıların, banka kredisiyle aldıkları araba var ama köylerde o da yok. Kısaca yok arkadaşlar.
İş başına gelen hükümetler önce insanı daha sonra vatanımızın bir bölümünü ihmal etti, görmezden geldi, günü kurtaracak adımlarla ülkemizi bu hale düşürdüler.
Haliyle büyükşehirler insanımızın hem ihtiyaçları hem de ihtirasları için vazgeçilmez oldu, Anadolu boşaldı.
Gölleri, dağlardan çıkan bir avuç sular ilerledikçe dereye ve nehire dönüşüp dolduruyor. Bir göl kuruyorsa ya akarları kurumuştur ya da gölden kaçak su çekiliyordur.
Ülkemiz tarım ve hayvancılığı da göl misali. Akarlarını kestiler. 'Paramız var ki ithal ediyoruz' diyerek gölü kuruttular.
Şimdi herkes gölün kurumasından şikayetçi. Ama kimse dağları yani üreten köylüleri neden küstürdük, sorusuna cevap vermiyor.
Ne yapıyor? Birisi, Venezuela'da toprak inceliyor, köylülerin derdini dinliyor. Diğerleri de 'tahıl koridorunda' nasıl destan yazdıklarını anlatıyor.
Vatandaşlarımıza soruyorum; Siyasi tercihinizi inancınız adına yapıyorsanız, çobanlığı peygamber mesleği olarak tanımlıyorsanız, İslam inancında toprağın (tarımın) önemi, bereketi, hayvancılığı önemi ayet ve hadislerle sabittir.
Eğer bugün bir bereketsizlik yaşıyorsak bunun sebebi sizin tercihinizdir. Çünkü tercih ettikleriniz toprağa sırt döndü, bereketi batıda aradı.
Eğer siyasi tercihiniz Atatürkçü çizgide ise. Atatürkçülüğü sahiplenenlere hangi tarım planlarınız var, ne yapacaksınız, sorusunu neden sormuyorsunuz?
Eğer siyasi tercihiniz milliyetçi çizgide ise 'ırmağının akışına ölürüm Türkiye'm' şarkısına ara verin ve bu ülkenin topraklarının neden satıldığını bir sorun.
Şimdi herkes tarımın öneminden bahsediyor. Tarım stratejiktir, diyor.
Oysa Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, 'buğday silahtan daha stratejiktir. Silahsız savaşabilirsiniz ama aç savaşamazsınız' diyerek BTP'nin tarım ve hayvancılık programlarını 20 yıl öncesinden ortaya koymuştu.
Şimdi BTP Lideri Hüseyin Baş o programlarla Türkiye'yi, Rus ve Ukrayna tahılının dünyaya açılması için görüşme yapılan bir ülke konumundan çıkarıp dünyanın tahıl-gıda ambarı olan ülkesi haline getirmek için sana teklifte bulunuyor.
Bu kadar şov izlemek yeter. Artık kendine gel Türkiye.
- Saadettin Saran, Rümeysa, Nedim Şener ve diğerleri / 24.12.2025
- Raporlar DEM’i bozdu / 22.12.2025
- Saha, söylenenleri doğrulamıyor / 21.12.2025
- Erdoğan ve Bahçeli bu noktaya nasıl geldi? / 20.12.2025
- ‘Haydar Baş haklıymış’ dediğin zaman çok geç olacak / 19.12.2025
- 2026 bütçesinin Türkçe meali: ‘Halktan alıp zengine veriyoruz’ / 18.12.2025
- Bölücülerin sözlerine Devlet Bahçeli imzayı da attı / 16.12.2025
- Erdoğan: ‘Asgari ücretle ilgili bir sürpriz yapabiliriz’ / 15.12.2025
- Milletin gerçeklerini görmeniz için daha ne olması lazım? / 14.12.2025


















































































